Milliyet'ten Didem Özel Tümer'in haberine göre: Şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın milletvekilleriyle gruplar halinde görüşmesi sırasında bir kez daha masaya getirilen, son dönemde 3-4 MYK toplantısının gündem maddesi olan sözleşmeye ilişkin, 'fesh mi edilecek yoksa tartışmalı maddeleri için bir çözüm mü bulunacak?' sorusu, parti içinde 'çekilelim' yanıtını buldu. Karar 14 Temmuz'da yapılan MYK toplantısında alınmış görünüyor. Çünkü çekilmenin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasını taşıyacak bir kararname ile yapılabileceği dahi konuşulmuş. Buna karşın aktarımdaki ihtiyat payı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın o zamandan bu yana geçen sürede farklı değerlendirme ve telkinleri dikkate alması olasılığından. Zira geçmişte örneği var...
Zorlayacak karar
Yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenim, partide çekilme kararının alınmasının kolay olmadığı. Görüşüne başvurduklarım, AK Parti'nin uzun süredir İstanbul Sözleşmesi kadar parti içinde uzun, sert tartışmalara neden olan ve üzerinde uzlaşma sağlanması güç olan bir gündem maddesi olmadığını söyledi. Partili kadınların neredeyse tamamına yakını tartışmalarda sözleşmeden çekilmeye "direnen" taraf olmuş. Partili kadınların savunmada gösterdikleri direncin ve argümanlarının parti yönetimindeki erkekleri 'şaşırttığını' söyleyebilirim. Ancak AK Partili kadınlar görüşmelerde 'şerhlerini' düşseler dahi, sonunda çoğunluğa ulaşan çekilme kararına uyacakları anlaşılıyor.
Öte yandan, sözleşme fesh edildiğinde başta kadın örgütleri olmak üzere içerde, dışarda tüm kesimlerden, muhalefetten 'şiddetli' tepki görüleceği bilinerek, yol açacağı yeni sorunlar, tartışmalar da göze alınarak kararın verildiği görülüyor. Öyle ki; AK Parti kendi iktidarı döneminde Türkiye'nin ilk imzacısı olmasını sağladığı, bu nedenle takdir edildiği, "Kadına Şiddetle Mücadele Yasası"nın dayanağı olan bu sözleşmeden çekildiğinde, artık oylarını almakta zorlandığı kentli muhafazakarların da tepkisine mahzar olacağının da farkında. "AK Parti'nin büyük bir bedel ödemesi riski yok mu?" sorusuna verilen cevabın "evet" olduğunu aktarabilirim. Sözleşmeden çekilme taraftarları, şimdi bedel ödeme göze alınmadığı takdirde, ilerde aile ve toplum için çok daha büyük, tartışmalı sonuçlar oluşacağını ve bunun sorumlusunun AK Parti addedileceği görüşünde. "Dolayısıyla bunu şimdi yapmazsak, ileride hiç yapamayız. Daha büyük bedeller öderiz" deniliyor.
Yeterince tartışmadık
Bir başka nokta, sözleşmeden çekilinse bile, bazı muhafazakarlar tarafından 'sözleşme kaynaklı tehdit' olarak nitelendirilen 'aile yapısının zarar görmesi', 'eşcinselliğin özendirilmesi', 'boşanmaların artması'nı tek başına sözleşmenin sağlayıp sağlamadığı... En az savunucuları kadar, karşıtları da bu konuda "hayır" diyor. Fakat ardından iktidar partisindeki karşıtların ekledikleri görüş şu; "tek başına sağlamıyor ama çok önemli bir dayanak oluşturuyor. Bu sözleşme ileride, dışarıda örnekleri görülen hem cinsler arası birlikteliklerin resmi olarak onaylanmasının önünü açma, uniseks bir topluluk oluşması riski yaratıyor".
Ortada cevap verilmesi gereken çok basit bir soru daha var. O zaman neden 6 yıl önce bu sözleşmeye imza atıldı? Elimizde imzaya açıldığında ilk olarak Türkiye'nin kalem oynattığı, dönemin muhalefet partilerinin (CHP, MHP, BDP) oy birliği ile destek vererek onayladığı ama en önemlisi bayraktarlığını AK Partili isimlerin yaptığı bir sözleşme var. AK Parti kendiyle çeliştiği bir karar almış olmayacak mı son kertede? "Evet olacak" deniliyor. "Zamanında yeterince, derinlemesine tartışmadık. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne yetiştirmeye çalıştık" ifadesi kullanılıyor. Görünen o ki "kendiyle çelişme" eleştirisi de ne olursa olsun göze alınanlar arasında...
Bayram sofralarında buluşmaya engel olmayan, sevdiklerimize sıkı sıkı sarılıp kucaklaşabileceğimiz bayramlara kavuşmak dileğiyle, sağlık, mutluluk ve huzurlu dolu bir bayram dilerim.