657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre görevden uzaklaştırma/açığa alma; devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülen devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir. Soruşturma sonunda disiplin yüzünden memurluktan çıkarma veya cezai bir işlem uygulanmasına lüzum kalmayan devlet memurları için alınmış olan görevden uzaklaştırma tedbiri derhal kaldırılır. Görevden uzaklaştırma bir disiplin kovuşturması icabından olduğu takdirde en çok üç ay devam edebilir. Bu süre sonunda hakkında bir karar verilmediği takdirde memur görevine başlatılır.
15 Temmuz 2016'da Milletin Meclisini, Cumhurbaşkanlığını F16'larla bombalayan, kan akıtan, ülkede iç savaş çıkarmaya girişen Fetullahçı Terör Örgütünün hain darbe kalkışmasının ardından yaşanan gelişmelerden kamuda FETÖ'cü olduğundan şüphe edilenler görevden alınmaya başladılar. Milli Eğitim Bakanlığında 19 Eylül itibariyle, ihraç edilen öğretmen sayısı 27.715; açığa alınan öğretmen sayısı ise 9.010 kişidir. Bu sayı güncel ve kesin rakam değildir. Çünkü MEB tarafından bu tarihten sonra yapılmış resmi bir açıklama yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığının açığa aldığı öğretmenleri (eğitim yöneticisi, eğitim uzmanı, maarif müfettişi, memur, yardımcı hizmetli) çeşitli disiplin cezalarına çarptırdıktan sonra önümüzdeki bir iki hafta içerisinde görevlerine döndürüleceği; bunun yanında MİT'in gönderdiği yeni Bylock listesine göre de yeni bir KHK ile 10 binden fazla öğretmenin ihraç edileceği MEB kaynakları tarafından dile getirilmektedir.
Görevden uzaklaştırılan eğitimciler, bir devlet memuruna verilebilecek en ağır ceza olan KHK ile ihraç edilmemiş olmaktan ötürü sevinçliler. Ancak içleri buruk ve içinde bulundukları duruma dair şunları sormadan edemiyorlar: "Atılmadığımıza göre terörist ve vatan haini değiliz, görevimize de devam edebileceğiz galiba ama neden hala hakkımızda herhangi bir soruşturmaya başlanmadı? Neden hala ifademiz alınmadı? Unutulduk mu yoksa?"
İnsanlar iki buçuk aydır açıktalar ve dedikleri: "Savunmamız bile alınmadı, neyle suçlandığımızı bilmek hakkımız değil mi?" Mecelledeki "Beraet-i zimmet asıldır." hükmü, bugünkü Anayasamızda "suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde yer almaktadır. Açığa alınanlar hakkında soruşturma sonlanana kadar "suçlu" muamelesi yapılmaması genel kuraldır. Din, vicdan, insaf, insanlık, ahlak bunu gerektirse de toplumsal linç kültürü ve nefretin yaygın olduğu topraklarda bu evrensel kuralın hayat bulması zordur.
Machiavelli'ye göre "İnsanlar babalarının kaybını unuturlar ama geçimlerini sağlayan şeylerin elden gidişini ve kaybını unutamazlar." FETÖ ve diğer terör unsurları ile yürütülen haklı, gerekli, zorunlu ve milli mücadelenin; adaletin vazgeçilmezliği, hukukun üstünlüğü, temel hak ve hürriyetlerin varlığı temelinde yürütülmesi halinde muhtemel hatalar, sulandırmalar, manipülasyonlar ve sürecin zehirlenmesi ihtimalini sıfıra indirmek mümkündür.
İlk görevden uzaklaştırmalar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununu hükümlerine göre 21 Temmuz'da gerçekleştirilmişse de daha sonra yayımlanan 667 ve 669 sayılı KHK'lar ile OHAL süresince Devlet Memurları Kanununun disiplin iş ve işlemlerine ilişkin hükümleri askıya alınmıştır. Bu itibarla açıkta olan binlerce insanın geriye dönüşlerinin nasıl olacağına ilişkin soru işaretleri ve belirsizlikler mevcuttur.
Konuyla ilgili olarak MEB'in açıklığa kavuşturması gereken temel hususlar şunlardır:
- Görevden uzaklaştırılanların savunması alınacak mı? Bugüne kadar savunması alınmayanlara disiplin cezası verilecekse nasıl verilecek? Kişiler hakkındaki inceleme sadece dosya üzerinde mi yapılacak?
- Devlet Memurları Kanununun disipline ilişkin maddeleri OHAL süresince askıya alındıysa ve disiplin cezaları Devlet Memurları Kanunu'nun 125'inci maddesi hükümlerine göre verilmeyecekse neye göre verilecek?
- Somut deliller yerine kişi veya kişilerin kanaatine göre açığa alınanlara bir disiplin cezası verilecekse hangi usul ve esasa göre bu ceza verilecek? Yoksa suçlananlara "Masum olduğunuzu kanıtlayın" mı denilecek?
FETÖ'cü vatan hainlerinin verilebilecek en ağır cezalarla cezalandırılmasından yanayız, darbe, darbeciler ve terörle amansız bir savaş verilmesini istiyor ve savunuyoruz. Bunun yanında Kur'an-ı Kerim'in çağlar üstü, evrensel, kutlu mesajını bizden olan emir sahiplerine hatırlatmayı da görev addediyoruz: "Bir topluluğa olan kininiz, öfkeniz sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın. Adil olun."