Mucizelere pek inan- mam ama ortada çok somut mucizeler varsa da şapka çıkartırım.
Tıpkı MEB’e şapka çıkarttığım gibi!
Helal olsun MEB’e, Bakan’ına, Müsteşar’ına, müdürlerine öğretmenlerine.
Dünyada böylesi bir mucizeyi başka kim gerçekleştirebilirdi ki?
TEOG-1 ve TEOG-2’de soruların zorluk derecesi aynıymış.
Bunu bizzat kendileri açıkladı.
Üstelik TEOG-1’de çok az bir konudan sorumluyken, TEOG-2’de tüm öğretim yılından sınava giriyorsunuz ve başarı oranını yüzde 2800 artırıyorsunuz.
Bundan daha büyük mucize olabilir mi?
Birinci yarıyılda yapılan TEOG-1’de soruların tümünü yapan 665 öğrenci varken, ikinci yarıyılda yapılan TEOG-2’de 17 bini aşkın şampiyon çıkıyorsa, buna şapka çıkartmayacaksınız da neye çıkartacaksınız.
Hiç kimse MEB’in bu başarısını kıskanmasın!
Yiğidin hakkını yiğide versin...
Ama bu başarı burada kalmamalı, ilk önce de bizi çekemeyenlerin başında gelen şu münafık PISA’cılara gönderelim.
Başarı, sıralama neymiş görsünler.
Hangi ülke 4 ay gibi kısa bir sürede yüzde 2800’lük başarı elde edebiliyor!
Ha bu kadarla yetinmeyelim, bu başarı hikâyesini bütün dünyaya duyuralım ki mucize neymiş görsünler.
Finlandiya, Güney Kore modeli, Çin mucizesi de neymiş ki gelsinler asıl Milli Türk Mucizesini görsünler...
Bu farklılık neden?
Öküzün altında buzağı arayanlardan değilim. Hiçbir aştırma yapılamadan ya da somut veriler olmadan ahkâm kesmeyi de doğru bulmam.
Ama ortada, mutlaka enine boyuna araştırılması gereken bir durum var.
Dört ay gibi bir sürede şampiyon sayısı 665’ten 17 bine çıkıyorsa, bunun bir karşılığı olmalı.
Mademki soruların zorluk dereceleri aynı, mademki kopya ve dışarıdan yardım söz konusu değil, işte o zaman, bu başarının ardında yatan gerçeğin bir izahı gerekir.
MEB’e düşen görev de eleştirileri ya da TBMM’ye verilen soru önergelerini geçiştirmek değil, onlara tatmin edici cevaplar vermektir.
Birkaç yıl önce, LYS ve KPSS soruları çalınıyor ya da şifreleniyor diye yazıldığında da ÖSYM’nin tepkisi, MEB’in bugünkü tepkisinden farklı değildi.
Gelinen nokta ise ortada.
İşte bu yüzden kamuoyunu rahatlatacak bir inceleme şart.
Eğer MEB bunu yapmıyorsa, birileri ona bu görevi vermeli ya da dışarıdan bir bağımsız denetim kurulu, olup bitenleri incelemelidir.
Yoksa devlete ve kurumlarına olan güven azalır ki buna da hiçbirimizin hakkı olmamalıdır...
Karneler?..
Dün karne günüydü. Heyecanın zerresi yoktu.
Karneler de tıpkı TEOG-2 gibi herkese mavi boncuk dağıtmış.
Bırakın sınıfta kalanı, takdir, teşekkür almayan yok gibi.
Çalışanla, çalışmayan arasındaki tüm farklılıklar adeta ortadan kaldırılmış.
Bazı sınıflarda, hatta okullarda, tüm karneler baştan aşağı “Pekiyi” ile dolu ya da tüm öğrencilere 100 üzerinden 100 tam puan verilmiş.
Olamaz mı, elbette olur.
Ama en iyi öğrencileri seçip alan belki birkaç okulda, hepsi o kadar...
MEB, umarız, şampiyonlara yönelik bir inceleme yaparken, okul başarı puanlarıyla da biraz ilgilenir...
Sınıfta kalma, yıllar önce, mevcut öğrencilere yer bulamıyoruz, sınıflar da zaten çok kalabalık, bir de sınıfta kalanlarla mı uğraşacağız diye adeta kaldırılmıştı, sonra iyice suyu çıkartıldı ve bugün yok gibi!
Peki, bu iyi mi, kötü mü oldu!
Öğrenciyi cezalandırmak, hele hele yıl kaybına uğratmak elbette doğru değil ama bir ölçme değerlendirme mutlaka olmalı.
Ortaokulu, liseyi zar zor bitirenler parayı bastırıp en iyi liselere, en iyi fakültelere girerken, akademik başarı için dirsek çürütenler, çocukluğunu ve gençliğini sınavlar uğruna yaşayamayanlar da paspas haline getirilmemelidir...
Özetin özeti: Karnelerin de, diplomaların da, sınav sonuçlarının da nedense artık hiç itibarı kalmadı. Her şey gibi onları da sıradanlaştırdık. Peki, geriye ne kaldı?..
Ababs Güçlü - Milliyet