Türkiye'de yerel seçimlere yaklaşık 3,5 ay vardı. 17 Aralık 2013 tarihinde FETÖ'nün İstanbul Adliyesi ve Emniyet Müdürlüğündeki kadroları, siyasi operasyonların fitilini ateşledi. Bu, FETÖ'nün açıkça hükümete karşı kalkıştığı bir darbe girişimiydi. Operasyon talimatını verenler, kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerdi. Adliye ayağında eski özel yetkili savcılar Zekeriya Öz, Fikret Seçen ve Celal Kara, emniyet tarafında ise Ali Fuat Yılmazer, Nazmi Ardıç, Yakup Saygılı, Ömer Köse gibi FETÖ'cü emniyet müdürleri vardı. Bu isimler önceki yıllarda yakın tarihe damga vuran bir dizi şaibeli operasyonların da aktörleriydi. 2007 itibariyle başlayan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk soruşturmalarıyla TSK'ya operasyon yapmışlar, uydurma delillerle birçok vatansever subayı tasfiye edip yerlerine FETÖ elemanlarının yerleşmesini sağlamışlardı. 3 Temmuz 2011'de başlatılan Şike operasyonuyla büyük kitlelere hitap eden futbol camiasını dizayn etmeye çalışmışlar, 7 Şubat 2012'de de Milli İstihbarat Teşkilatı'nı (MİT) hedef almışlardı.
17 ARALIK: TORBA SORUŞTURMA
2013 yılının aralık ayına gelindiğinde ise örgüt artık dolaylı yoldan değil, doğrudan hükümete operasyon çekiyordu. Emniyet ve yargıdaki FETÖ ekibi, üç yıldır hukuk dışı yöntemlerle dinleyip izledikleri hükümet üyeleri ve çevreleriyle ilgili dosyalar hazırlamış, montaj kayıtlarla algı operasyonuna kalkışmıştı. "Reza Zarrab grubu", "Fatih Belediyesi" ve "TOKİ grubu" olarak yürüttükleri birbirinden ayrı soruşturma dosyalarını o sabah paket yaparak operasyona dönüştürdüler. Gözaltına alınacakları tutuklayacak hakimler bile ayarlamıştı. Sabahın karanlığında başlanan operasyonlarda 4 Bakan çocuğu da gözaltına alındı.
Operasyonun ardından İstanbul Adliyesi'ndeki odasında gazetecileri bilgilendiren dönemin başsavcı vekili Zekeriya Öz, bakanları alma yetkileri olmadığını, sadece fezleke hazırlayıp Meclis'e gönderebileceklerini açıklayıp, çocukları üzerinden hükümetteki bakanların hedef alındığı mesajını veriyordu.
Öz'ün talimatıyla soruşturmayı yürüten savcı Celal Kara ise 25 Ocak 2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin o dönemki genel yayın yönetmeni Can Dündar'a bir röportaj verecekti ve "1 Numara Erdoğan'dı" diyerek, 17 Aralık operasyonlarının amacının, Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmek olduğunu itiraf edecekti. Kara ve Öz daha sonra Gürcistan sınır kapısından birlikte yurtdışına kaçtı.
25 ARALIK: TÜRK SERMAYESİNE OPERASYON
17 Aralık, FETÖ'nün hükümete karşı peş peşe giriştiği operasyonların sadece ilk ayağıydı. Örgüt topyekün saldırıya geçmişti. Bir hafta sonra, 25 Aralık'ta başka bir dosya devreye sokuldu ve ikinci bir operasyona kalkışıldı. Yine sözde rüşvet ve yolsuzluk iddiasıyla hareket edilen ikinci operasyonun başındaki isim bu kez özel yetkili savcı Muammer Akkaş'tı. Akkaş'ın listesindeki isimler ise Türkiye'de dev projelere imza atan ve ekonominin bel kemiğini oluşturan şirketler ve işadamlarıydı. Akkaş, ilk başta 41 işadamına operasyon talimatı verdi. Ancak 18 Aralık'ta İstanbul Emniyeti'nin FETÖ'cü müdürleri görevden alınmıştı. Yeni il emniyet müdürü Selami Altınok ise 25 Aralık'ta başsavcının bilgisi olmadığı gerekçesiyle Akkaş'ın operasyon talimatını yerine getirmeyeceklerini, sadece başsavcı Turan Çolakkadı'nın onayı ile hareket edebileceklerini bildirdi. Çolakkadı ise operasyonun bilgisi dışında ve usulsüz olduğunu belirterek Akkaş'ın talimatlarının yerine getirilmemesini istedi.
Bu kez gözaltılar yapılamamıştı. 17-25 Aralık'ın ardından İstanbul emniyeti ve adliyesindeki FETÖ temizliği operasyonları sekteye uğratıyordu. Ama örgütün de durmaya niyeti yoktu.
1 VE 19 OCAK: MİT TIRLARI DURDURULDU
25 Aralık'tan bir hafta sonra yeni bir aşamaya geçildi. 1 Ocak'ta Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde, 19 Ocak'ta Adana'nın Ceyhan ilçesinde, Suriye Türkmenleri'ne yardım taşıyan Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) ait tırlar durduruldu. Tırlar, örgütün jandarmadaki görevlileri ve Adana Adliyesi'ndeki özel yetkili savcılar eliyle durdurulmuştu. Adana'da MİT görevlileri yere yatırılıp kelepçelenirken FETÖ'ye ait Cihan Haber Ajansı kayıttaydı. Yasadışı operasyon için devreye Adana Valiliği girdi ve operasyonun durdurulması emrini verdi. FETÖ'cü jandarma komutanları valinin talimatına uymadı, emniyet görevlileri ise valinin emriyle hareket etti. O savcılar ve jandarma görevlileri tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'nün bu operasyonu, sözde Selam Tevhid soruşturması kapsamında yaptığını ortaya çıkardı.
30 MART YEREL SEÇİM HESABI TUTMADI
TIR'lardaki malzemelere ait olduğu söylenen görüntüler daha sonra gizli kapaklı şekilde Can Dündar'a ulaştırıldı. O dönem Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Dündar, bu görüntülerle devletin terör örgütü DEAŞ'a silah taşıdığı yalanını ortaya attı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını istedi.
Dört koldan girişilen tüm bu ihanet operasyonlarına rağmen 30 Mart 2014'teki yerel seçimler öncesi düşürülmek istenen Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 60 oyla 18 büyükşehir belediyesi, yüzde 59.22 oyla da toplam 800 belediye başkanlığını kazandı.
Dosya operasyonları tutmamıştı. Önce terör eylemleri, ardından FETÖ'nün 15 Temmuz askeri darbe girişimi devreye sokuldu, sonra da ekonomik krizlerle hükümete operasyon çekildi. Bir önceki ABD Başkanı Trump, birçok kez açık açık Türk ekonomisini yok etmekle tehdit etti.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE DE AYNI SENARYO
Türkiye'de operasyon kabiliyetini yitiren FETÖ ve arkasındaki güçler, 17-25 Aralık kumpas dosyalarını daha sonra ABD'de devreye soktu. New York Bölge Mahkemesi'nde 2017 yılında başlayan ve "Atilla Davası" olarak tarihe geçen davada, dönemin Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla yargılanıyordu. 17-25 Aralık'taki FETÖ'nün aynı kurgu dosyalarıyla, Türkiye'nin Halk Bankası üzerinden ABD'nin İran'a koyduğu ambargoyu delme, bu şekilde iki ülke arasında ticaret yapma iddiası, bu ülkede yargılama konusu yapılmıştı. Eski CHP Milletvekili Aykan Erdemir ile 17-25 Aralık operasyonlarında aktif görev alan eski komiser Hüseyin Korkmaz, FETÖ'cülerin hazırladığı uydurma raporu götürüp, yargılamada delil olarak kullanılmasını sağladı. Kumpasın uluslararası boyuta taşındığı bu süreçte hainlerin casusluk serüveni dünya kamuoyunun gözü önünde yaşandı. Bu kez 24 Haziran 2018'deki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine kadar hükümetin bu dava üzerinden yıpratması amaçlanıyordu.
İHANETİN BEDELİ
17-25 Aralık operasyonlarını yapan FETÖ'cü savcıların tamamı kaçtı. Şimdi sığındıkları ülkelerde gizlenerek korku içinde yaşıyorlar.
Operasyonların emniyet ayağında yer alanlar ise yargılandıkları Türk mahkemelerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı.
17 Aralık darbe girişimine ilişkin 67 eski polisin yargılandığı dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 18 Mart 2019'da karara bağlandı. Mahkeme heyeti, dönemin rütbeli emniyet görevlileri Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Nazmi Ardıç'ın aralarında olduğu 15 sanığı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum etti. 22 sanığa da "FETÖ üyeliği"nden 2,5 yıldan 10,5 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezaları verildi. Bu davanın istinaf incelemesi sürüyor.
25 Aralık darbe girişimine ilişkin 71 sanıklı dava ise 24 Aralık 2018'de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde tamamlanmıştı. Bu davada da eski emniyet müdürleri Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu ve Mahir Çakallı'nın aralarında bulunduğu 10 eski polis şefi, yine "Hükümeti devirmeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu sanıklardan 9'u ayrıca özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından toplam 131 yıla kadar hapis cezası aldı. Diğer 31 sanığa da benzer suçlardan onlarca yıl hapis cezaları verildi. Bu davanın istinaf incelemesini tamamlayan Bölge Adliye Mahkemesi, kararın hukuka uygun olduğuna hükmetti. Davanın Yargıtay'da temyiz aşaması devam ediyor.