Kanunun çıkmasından hemen sonra sınıf öğretmenliğinin ilk 4 sınıf için düzenlenmesi sınıf öğretmenlerini telaşlandırmış ve norm fazlası duruma düşme endişesini tayin korkusu takip etmiştir. Sınıf öğretmenlerinin bizce haklı bu korkusu bir çok kişi ve kurum tarafından dillendirilmiş ve ilgililerden konuyla ilgili açıklama beklenmiştir. MEB yaptığı açıklama ile bu konuda kendi görüşüne zıt açıklama yapanları, yeni sistemi engellemekle, öğretmenlerimiz arasında tedirginlik oluşturmakla suçlamış; bu kişi ve kurumları yalancı ve dedikoducu olarak yaftalamıştır. Bir devlet kurumunun böyle bir açıklama yapması/yapabilmesi ve bunun psikolojik alt yapısı ayrıca incelenmeye ve hakkında makaleler yazmaya değer bir konudur. Ancak saded harici olduğundan şimdilik geçiyorum.( MEB’in bu açıklamasında öğretmenlerin tedirgin olmaması yönündeki yaklaşımı doğrudur. Doğrudur zira hiçbir öğretmen, sınıfı olmasa da açıkta kalmayacak, maaşını almaya devam edecektir. Devlette hiçbir zaman ihtiyaç fazlası diye kimsenin işine son verilmemiştir.) Bu açıklamaya, yetkili sendika tarafından da destek gelmiş ve onlar da sınıf öğretmenlerinin norm fazlası duruma düşmeyeceğini beyan etmişlerdir. MEB ve onun görüşüne destek verenlerin temel yaklaşımı, okula başlama yaşının 72 aydan 66 aya düşmesi sonucu öğrenci sayısının artacağı ve boşa çıkan öğretmenlerin bu fazla öğrencilerle değerlendirileceği yönündedir. Hatta bu görüşe göre artacak öğrenci sayısı yeni öğretmen ihtiyacı bile doğuracaktır!
Rakamları konuşturarak durum değerlendirmesi yapalım. MEB’ in açıklamalarına göre Türkiye’de 5. Sınıfı okutan 37.722 öğretmen bulunmaktadır. Konuyu % hesabı üzerinden değerlendirdiğimizde 5.sınıf öğretmenlerinin toplam sınıf öğretmenleri içindeki oranı % 20 ye karşılık gelmektedir. Bakanlığın tezine göre yeni kayıt yaptıracak öğrenci sayısı artacak ve öğretmenler boşta kalmayacaktır. Bütün mesele öğrenci sayısına ve bu sayının ne kadar artacağına bağlıdır. Kaba bir hesapla okula başlama yaşının 6 ay erkene alınması sonucu 1. Sınıfa başlayacak öğrenci sayısında % 50 bir artış olmasıdır. Ancak bu hesap yanlıştır. Çünkü okula başlama yaşı hesabında 72 ay için Aralık, 66 ay için ise Eylül ayı esas alındığından arada yalnızca 3 ay bir fark vardır ve her yıl 1. Sınıfa yaklaşık 1.250.000 öğrenci başladığına göre bu 3 aylık faktan dolayı fazladan 310.000 öğrencinin 1. sınıfa başlaması beklenmelidir. Yani % 25 lik bir öğrenci artışı olacaktır.(bu arada çocuğunu 66 ayı doldurduğu halde doktor raporu ile okula göndermeyecek olanlarla sayı azalacaktır.) Şayet bakanlık yetkilileri % 20 öğretmen fazlalığını bu gelecek % 25 civarındaki fazla öğrenci ile kapatmayı düşünüyorlarsa hesap yanlıştır. 310.000 öğrenciyi 37.722 öğretmene eşit olarak dağıttığınızda karşınıza çıkan sayı yalnızca 8,2dir. Herhalde 8 kişilik sınıf açılmayacağını ve açılmak istense de derslik olmadığını söylemeye gerek yoktur. 2012-2013 öğretim yılında 1.sınıfa başlayacak tüm öğrencileri (yaklaşık 1.560.000) 37.722 öğretmene eşit dağıtmış olsak derslik başına 41,3 öğrenci düşecektir. Okul müdürlerinin birçoğu yeni sınıf açamayacağına göre, mevcut sınıfların kalabalık olmasını tercih ederek fazla öğrencileri diğer sınıflara dağıtma yolunu seçecektir. Böylece öğretmenler boşta kalacaktır. Konuyu örneklendirelim. Geçen yıl 30 öğrencisi olan bir sınıfa bu yıl fazladan gelecek % 25, sayıyı 7-8 öğrenci arttıracak ve sınıf 37-38 öğrenciyle dersini işlemeye devam edecektir. Kanaatim odur ki, büyük oranda bu yol tercih edilecektir.
Burada karşı görüş olarak ikili eğitim yapılarak derslik sayısının artırılacağı söylenebilir. Ancak, özellikle büyük şehirlerde ve göçle nüfusu artan bölgelerde zaten sınıflar kalabalık ve okulların çoğunda ikili eğitim yapılmaktadır. Kırsalda ise sınıf mevcutları az ve bazı sınıflar kullanılmamaktadır. Fazla öğrencileri kırsala gönderemeyeceğimize göre kalabalık bölgelerde sıkıntı devam edecektir.
Her şeye rağmen öğretmenlerimize sınıf versek bile, bu durum öğretmenlerimizin yer değiştirmesine yol açacak ve ayrı bir kargaşa ortamı meydana gelecektir. Zaten öğretmenlerimizin temel endişesi bulunduğu okuldan başka bir yere gitmek zorunda kalacak olmasıdır. Bu durum kırsalı değil, daha çok şehir merkezlerindeki öğretmenleri etkileyecektir.
Değerlendirmeye alınması gereken bir husus da zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması sonucu tüm ilköğretim mezunlarının ortaöğretime devamının ortaya çıkaracağı derslik problemidir. Bu durum yeni derslik ihtiyacının katlanarak artması demektir. Okul müdür odalarının sınıfa çevrilmesi yaraya merhem olmayacaktır.
Netice olarak MEB ve onun gibi düşünenlerin sınıf öğretmenlerinin boşta kalmayacağı tezi doğruyu yansıtmamaktadır ve eğitim öğretim yılı başında gerçek ortaya çıkacaktır. Benim görüşüm; öğretmenlerimizin önemli kısmının sınıfsız kalacağı ve derslik ihtiyacından dolayı bazı bölgelerde zaten fazla olan sınıf mevcutlarının daha da artacağıdır. Bu arada yalnızca tespit ve eleştiri boyutunda kalmamak için çözüme yönelik bir öneride bulunmak isterim. MEB, özellikle kalabalık sınıfların bulunduğu bölgelerde diğer kamu kuruluşlarının binalarından faydalanmak ve özel kişilere ait binaları kiralamak yoluyla yeni sınıf ve hatta yeni okullar oluşturabilir. Böylece bir nebze de olsa yaraya merhem olunabilir.
Bu kadar hesaptan sonra eğer yanılırsam, sadece öğretmenlerimiz adına mutlu olacağım. Çünkü bu yanılgı onların mutlu olması anlamına gelecektir. Sizleri bu kadar rakam ve sayıya boğduğum için affınızı talep ederim. Ancak, eğitim politikaları, maliye hesaplarından daha önemsiz değildir ve bazen ince hesaplar yapmayı gerektirir. İnşallah bu yazımız, “ kasıtlı bir biçimde yeni sistemi engellemek ve öğretmenler arasında tedirginlik oluşturmak için üretilmiş yalan haber ve dedikodu” olarak değerlendirilmez. Maazallah!
Ergün ALİMOĞLU
Aktif Eğitim Sen
Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri