Sendikacılık dinamik bir süreçtir.
Bu sürecin ise masa başında değil, alanlarda ve çalışanlarla birlikte yürütülmesi gerektiği evrensel sendikal bir standarttır.
Sendikanın en kaba tarifi bile şunu söyler: Sendika, üyelerinin hak ve hukukunu korumak ve geliştirmekle mükellef yapıdır. Kime karşı? Tabi ki, işverene karşı.
Bu durumda, 4688 Sayılı yasaya göre faaliyet yürüten memur sendikalarının işvereni de Devlet olduğuna göre; icranın başında oturan Hükümet, sendikaların muhatabı demektir. Dolayısıyla memur sendikalarının, üyelerinin ve çalışanların hak mücadelesini verirken Hükümete karşı tavizsiz bir duruş sergilemesi, hem sendikal hem de ahlaki bir yükümlülüktür.
Sosyal bir taraf olan sendikaların, yükümlü oldukları görevi ifa ederken izleyecekleri yol ve yöntemler bellidir: Bir sosyal baskı unsuru olması gereken sendikalar, bunu gerçekleştirirken, öncelikle taraf oldukları kesim adına ilgili kişi ve kurumlarla görüşmeler ve yazışmalar yaparlar. Kampanyalar ve medya çalışmalarıyla kamuoyu oluşturmaya gayret ederler. Bu girişimlerle sonuç alamadıklarında da demokratik haklarını kullanır ve alanlara inerek eylem ve protesto etkinlikleri düzenlerler. Bunlardan da netice elde edemeyince ise, en nihayetinde, hukuka başvurur ve açtıkları davalarla üyelerinin kazanımlarını koruma mücadelesi verirler.
Bu anlatılanlar, aslında bir sendikanın ortaya koyması gereken rutin ve hatta gerekli faaliyetlerdir.
Dünyanın her yerinde ve sendikal tarihin her döneminde hak mücadelesi bu şekilde yürütülmüştür, yürütülmektedir.
Fakat ülkemiz son yıllarda daha değişik bir sendikal anlayışla tanışmış bulunmaktadır. Evrensel kabuller ve sendikal ilkelerle uzaktan yakından alakası olmayan bu yeni tarzı, “sendika” olarak nitelendirmek ne kadar mümkündür bilemiyoruz. İnanıyorum ki, emek tarihi bunun takdirini hak ettiği şekilde yapacaktır.
Pek tabii ki her kuruluş kendi stratejisini, etik anlayışını, ilkelerini ve politikalarını belirlemekte özgürdür. Fakat duruşu ve etkinlikleri, eğitim çalışanlarının genelini yönlendirme kabiliyetindeki sendikaların, en azından evrensel asgari standartları hüviyetinde bulundurması gereklidir sanırım.
4-B’liler Kadro Hakkını Kazandı
Bilindiği üzere, 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde, Hükümet 4-B statüsündeki sözleşmelilerin kadroya geçişlerine imkan sağladı. Bu konuda 2005 yılından beridir ortaya konulan mücadelenin, bu kazanımın mimarı olduğu tartışılmazdır.
Tüm sözleşmeli öğretmenler çok iyi bilmektedir ki, onların kadroya geçmelerini ve kadrodan önce de sahip oldukları tüm hakların elde edilmesini sağlayan mücadelenin sahibi Türk Eğitim-Sen’dir.
Özellikle şunu belirtmem gerekir ki, bu yazıyı yazmamıza sebep; bir sözde sendikanın dağıttığı broşürdeki iddiaları olmuştur.
Bu sendika(!), “Sözleşmeli Öğretmene Kadro” başlığıyla hazırladığı broşüre bir de “bizim kazanımımız” etiketini iliştirmiş.
Sözleşmeli öğretmenliğin AKP Hükümeti tarafından icat edilmesinden bu yana geçen yaklaşık altı yılda, Türkiye’de yaşamayan ve gerçeklere vakıf olmayan bir kimse olsaydım dahi bu cafcaflı broşürü inceledikten sonra yine gülerdim. Çünkü, kendi kazanımları olduğunu söyledikleri kadro hakkı konusunda yaptıklarını iddia ettikleri faaliyetlere bakıyorsunuz, laf olsun torba dolsun misali gevelemelerden ibaret.
İsterseniz broşürdeki “sendikal mücadele tarihine yazılacak” faaliyetlerden biraz örnek sıralayalım:
1- 26.12.2008 Tarihinde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile görüştük. (Sözleşmeli istihdamın 2005 yılında başlatıldığını belirtmek isterim. Buna karşılık sendika iddiasındaki bu arkadaşlar ise ancak üç yıl sonra durumu fark edebilmişler!)
2- 02.07.2009 Tarihinde Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile görüştük.
3- 12.02.2009 Tarihinde Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Mehmet Sağlam ile görüştük.
4- Ekim 2009 Tarihinde KİK’te Milli Eğitim yetkilileri ile görüştük.
5- 30.05.2009 Tarihinde Başbakan ile görüştük.
6- 19.02.2010 Tarihinde Başbakan ile görüştük.
7- 21.07.2010 Tarihinde Başbakan ile görüştük.
8- 30.03.2010 Tarihinde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüştük.
9- 29.03.2011 “Sözler Tutulsun Kadro Verilsin” adıyla ilk defa eylem kararı aldık.
10- 30.03.2011 Eylem kararımızdan korkan ve bize randevu veren Mili Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile görüştük.
11- 16.04.2011 Genel Kurulumuza gelen Başbakandan söz aldık.
………..
Ne güzel değil mi?
Güzel güzel görüşerek, sempatik gülümsemelerle muhatabını cezbederek bu işler oluyormuş demek ki!
Sendikacılık İcazetle ve Korkuyla Değil; Onurlu ve Tavizsiz Mücadeleyle Yapılır
Ne gerek var; milyonlarca lira harcayarak mitingler düzenlemeye, eylemler yapmaya ya da protesto amaçlı demokratik tepkiler ortaya koymaya.
Kampanyalar ve medya çalışmalarıyla ya da ziyaretlerle kamuoyu oluşturma gibi zahmetli çalışmaların lüzumu var mı?
Bazıları için yok demek ki..!
Fakat;
Sendikacılığı ilkeli bir duruş, onurlu bir hak mücadelesi olarak kabul edenler için bu gereklilikler olmazsa olmaz prensiplerdir.
Sendikacılığı, siyasi erkin projelerine hizmet eden bir taşeron faaliyet olarak kabul etmeyi en büyük onursuzluk olarak görenler için hak mücadelesi kutsal bir görevdir.
Bazılarının utanmazca sahiplenmeye çalışmalarının aksine, sözleşmelilerin kadro hakkı, 2005 yılından beri yürütülen inatçı ve etkili bir mücadelenin eseridir.
Altı yıldır sözleşmeli öğretmenlerin hakları için yapılmadık nerdeyse hiçbir şey kalmadı. Büyük ve takdire şayan bir mücadele ortaya konuldu.
İşte bu şerefli mücadelenin sahibi ve adresi Türk Eğitim-Sen’dir. Birileri yüzsüzce sahiplenmeye çalışsa da başta sözleşmeli meslektaşlarımız olmak üzere, bütün eğitim kamuoyu bu gerçeği çok iyi biliyor.
Biz Türk Eğitim-Sen olarak, birileri gibi siyasetin ve bürokrasinin gücünü pazarlayarak, körler-sağırlar diyaloglarına girerek değil; Türkiye emek mücadelesine iz bırakacak büyük bir mücadele ortaya koyarak sözleşmeli meslektaşlarımıza sahip çıktık. Bu konuda hiç mütevazi olmayacağız; bugün sözleşmeli çalışanlar hangi kazanımlara sahip olmuşsa hemen hemen hepsinin altında Türk Eğitim-Sen’in imzası vardır.
İşte aşağıda sendikamızın sözleşmeli çalışanlar için ortaya koyduğu eylem/miting ve hukuki faaliyetlerin bir özetini sıralamaya çalıştık. Ki, bahsedilen faaliyetlere, yaptığımız yüzlerce yazışmayı, görüşmeyi, milletvekilleri nezdinde ortaya koyduğumuz TBMM çalışmalarını, Toplu Görüşme ve Kurum İdari Kurulu toplantılarında masaya taşıdığımız raporlarımızı, kabul ettirdiğimiz tekliflerimizi eklemedik. Bunlar zaten kamuoyunca bilinenler.
DAVALAR
1- Danıştay 12. Dairesi açtığımız davada talebimizi haklı buldu. Kısmi zamanlı geçici öğretmenliği yani 4-C’yi iptal etti. Böylece sözleşmeli olarak çalışmak zorunda olan meslektaşlarımız yılda 10 ay değil 12 ay ücret alma hakkına kavuşmuş oldular.(Tebliğ tarihi: 1 Eylül 2005) (Biz bunu yaparken diğer tüm sendikalar vehametin farkında bile değillerdi)
2- Danıştay 12. Daire nezdinde açmış olduğumuz davayı, 17/10/2006 karar tarihli hükümle kazanarak sözleşme metninin, idareye tek taraflı fesih yetkisi veren 13/C maddesini iptal ettirdik.
3- 4/B Statüsünde çalışanların da sendika üye olma hakkı, Konfederasyonumuza bağlı Türk Sağlık-Sen’in açtığı dava sayesinde elde edildi. (28/11/2006 Tarihli Ankara 2. İş Mahkemesi kararı)
4- Sözleşmeleri iptal edilen 4-C’li İngilizce ve Bilgisayar öğreticilerinin çalışma haklarının gasp edilmemesi için 23.03.2007 tarihinde MEB uygulamasına dava açtık
5- 12 Mayıs 2007 tarihinde sözleşmelilerin sürekli görev yolluğu verilemeyeceği ve doğum izni dönüşü ancak münhal pozisyon bulunması koşuluyla istihdam edilebileceği hükmüne karşı Danıştay nezdinde dava açtık.
6- 10.01.2008 Tarihinde Danıştay nezdinde; sözleşmeli öğretmenlere yarı yıl döneminde özür grubu yer değiştirme hakkı verilmediği için ilgili kılavuz hakkında dava açtık. Girişimlerimiz neticesinde nihayet 30.12.2008’de MEB bir yazı yazarak talebimiz doğrultusunda uygulamayı hayata geçirdi.
7- Sözleşmeli olarak atandığı halde göreve başlamayanların, daha sonraki atama döneminde kadrolu atanabilmek için başvuru yapmalarını engelleyen kılavuzun ilgili maddesine05.08.2008 tarihinde Danıştay’da dava açtık. Dava 12. Dairenin 5220 nolu kararı ile lehimizde sonuçlandı.
8- 22.09.2008 Tarihinde Sözleşmeli öğretmenlerinin asker öğretmen olamayacaklarına dair MEB genelgesini Danıştay nezdinde dava ettik.
9- 31.12.2008 Danıştay nezdinde dava açarak, 2009 Yılı Özür Grubu Yer Değiştirme Kılavuzu’nda sözleşmelilerin iller arası yer değiştirme talebini kısıtlayan maddenin iptalini istedik.
10- 30 günden fazla rapor alan 4-B’lilerin sözleşmelerinin feshedilemeyeceğine dair üyelerimiz adına açtığımız davalarla onlarca mahkeme kararı aldık. (Örneğin Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 2009/1940 nolu kararı)
11- Ankara 7. İdare Mahkemesi’nde kazandığımız 2009/1780 karar nolu dava neticesinde, 4-C statüsünde çalışan sözleşmelilerin de sendikalı olabilmelerini sağladık.
12- Eylem yapan sözleşmeli öğretmenleri tehdit etme cüretini gösteren Bakan Nimet Çubukçu hakkında 13.08.2010 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduk.
13- Sözleşmelilerin eş durumu nakillerine sınırlama getirilemeyeceğine dair onlarca mahkeme kararları aldık. (Örneğin; Tekirdağ İdare Mahkemesinin 2010/906 Esas Numaralı kararı)
14- Kazandığımız onlarca dava neticesinde MEB 30.03.2010 tarihinde bir yazı yayınlamak zorunda kalarak; askerde iken atanan sözleşmeli öğretmenlerin askerliği bitirmelerini müteakip göreve başlayabileceklerini duyurdu.
15- Sözleşmelilerin Eğitime Hazırlık Ödeneğinden sigorta primi kesilmesine yönelik 9.12.2010 tarihinde Ankara İdare Mahkemesi nezdinde dava açtık.
16- Açtığımız dava neticesinde, Danıştay 12. Daire’nin 17.06.2011 tarihli kararı ile; sözleşme dönemi içerisinde kesintisiz üç gün ve toplamda 10 gün süreyle işe gelemeyenlerin sözleşmelerinin feshedileceğine dair ibarenin yürütmesi durdurulmuştur.
17- 02.03.2011 Tarihinde 4-C’li sözleşmelilere aile yardımı verilmesini engelleyen düzenlemenin iptali için Danıştay nezdinde dava açtık.
18- 25.02.2011 Tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı kanuna aykırı olarak; sözleşmelilerden alınan damga vergisi kesintilerinin ödenmemesi üzerine 17.03.2011 tarihinde Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi nezdinde dava açtık.
EYLEM/ETKİNLİKLER
1- 25 Nisan 2005 Tarihinde “Sözleşmeli Köleliği” protesto etmek üzere yurt genelinde alanlara inerek eş zamanlı eylemler gerçekleştirdik. (Biz eylem yaparken bugün kazanımı sahiplenme cüretini gösterenler durumdan bihaber şekilde ayakta uyuyorlardı.)
2- 05-12 Mayıs 2005 tarihinde yurt genelinde kitlesel eylemler yapılarak, siyasi parti ve medya ziyaretleri gerçekleştirilerek sözleşmeli köleliğe kamuoyunun dikkati çekildi.
3- Bakan Hüseyin Çelik’e hitaben dilekçe kampanyası düzenlendi. Yurt genelinde toplanan dilekçeler 25 Mayıs 2005 tarihinde Bakanlığa gönderilerek sözleşmeli istihdamın sonlandırılması istendi.
4- 18 Eylül 2006 Tarihinde başta sözleşmeli kölelik olmak üzere eğitim çalışanlarının sorun ve taleplerine dikkat çekmek amacıyla; yurt genelinde siyah kokartla derslere girildi.
5- 24 Kasım 2006 Tarihinde “Geleceğimiz için yürüyoruz” eylemi gerçekleştirildi. Akabinde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’le tüm şube başkanlarımızla birlikte bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi talebinin de bulunduğu bir rapor kendisine sunuldu.
6- 27 Mart 2007 Tarihinde tüm illerde kitlesel basın açıklamaları yapıldı; Adana’da Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK ve Bursa’da Maliye Bakanı Kemal UNATIKAN katıldıkları programlarda protesto edildi.
7- 03.07.2007 Tarihinde MEB önünde 4-C’lilerle birlikte eylem yaptık. Sözleşmesi feshedilen 3500 4-C’li öğretmenin feryadına destek olduk.
8- 3 Nisan 2009 Tarihinde 4-C statüsünde çalışanların sorunlarını gündeme getirmek ve çözüm önerileri oluşturmak için Kurultay düzenledik ve akabinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde eylem yaptık.
9- 31.08.2009 Tarihinde 4-B’li Sözleşmeli öğretmenlere de il emri hakkı verilmesi için dilekçe kampanyası düzenledik.
10- Hazırladığımız onlarca soru önergesi ve kanun teklifleriyle sözleşmeli çalışanların sorun ve beklentilerini sürekli TBMM gündemine taşıdık.
11- Sözleşmeli öğretmenlerin de hazırlık ödeneği almasını sağladık.
12- 25 Kasım 2009 Tarihinde sözleşmeli çalışanların sorunlarının da olduğu bir dizi taleplerle bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdik. (Bu eyleme Eğitim Bir Sen’in dışındaki sendikalar destek vermiştir. Hatta bu eylem sürecide, dünya emek tarihinde örneği görülmeyecek şekilde bazı sendikalılar bizzat grev kırıcılığı yapmışlardır.)
13- 26 Şubat 2009 Tarihinde Türkiye genelinde “Eğitim Çalışanlarına Biraz Huzur” adıyla eş zamanlı eylem gerçekleştirdik. Eylemde, sözleşmeli istihdam başta olmak üzere, bakanlığın yanlış uygulamalarını protesto ederek çalışanların taleplerini kamuoyunun bilgisine sunduk.
14- 28 Ağustos 2009 Tarihinde MEB önünde sözleşmeli öğretmenlere il emri uygulaması getirilmesi için bir protesto eylemi gerçekleştirdik.
15- 24 Kasım 2009 Tarihinde MEB önünde kitlesel basın açıklaması yaparak; sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarının da içerisinde olduğu bir dizi talebimizi gündeme taşıdık .
16- 4 ve 20 Şubat 2010 Tarihlerinde 4-C statüsündeki sözleşmeli Tekel çalışanlarının eylemine destek verdik. (Hükümet tarafından, Tekel çalışanları ‘hem çalışmıyorlar hem de yüksek maaş alıyorlar’ propagandasıyla toplum nezdinde itibarsızlaştırılmak istenmiştir. Maalesef bu eylemlere destek vermeyen bazı malum sendikalar da AKP’nin bu tutumuna destek olmuşlardır.)
17- 13 Mart 2010 Tarihinde Ankara Sıhhıye’de Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim çalışanları eylemini gerçekleştirdik. Bu büyük yürüyüş ve mitingimizde Sözleşmeli köleliğin bir an önce sona erdirilmesini ve bütün çalışanların kadrolu olmasını talep ettik.
18- 21 Temmuz 2010 Tarihinde MEB önünde eş durumu mağduru sözleşmeli öğretmenler için eylem yaptık.
19- 11 Ağustos 2010 Tarihinde eş durumu mağduru sözleşmeli öğretmen ailelerinin MEB önündeki eylemine destek verdik.
20- 8 Kasım 2010 Tarihinde Nimet Çubukçu’ya, 502.gün dönümünde sözleşmelilere verdiği sözü MEB önündeki eylemle hatırlattık.
21- 1-5 Kasım 2010 Tarihinde düzenlenen 18 Milli Eğitim Şurası’nda bütün eğitim çalışanlarının sözleşmeli statüye geçirilmesine yönelik teklifi en sert karşı duruşu sergileyerek kabul ettirmedik.
22- 4-C’li sözleşmeli çalışanların 15.03.2011 Tarihinde Ankara Sıhhıye’de yaptıkları mitinge yurt genelinden otobüs kaldırarak ve bizzat katılarak destek verdik.
23- 16 Nisan 2011 Tarihinde Ankara Sıhhıye’de Türkiye Kamu-Sen önderliğinde “Güvencesiz ve Kuralsız Çalışmaya Hayır” adıyla, sözleşmeli köleliğe ve taşeronlaşmaya hayır demek için miting düzenledik.
Vesselam…
Yürekten inanıyorum ki; yıllardır sözleşmeli köle mantığıyla çalıştırılan, buna mahkum bırakılan meslektaşlarımız ortaya koyduğumuz bu mücadeleyi çok iyi bilmektedirler.
Ayrıca yine inanıyorum ki; artık kadro güvencesine sahip olan bu meslektaşlarımız, siyasi iktidarın ve bürokrasinin gücüyle ahlak dışı teklif ve tehditlerle üye olmak zorunda kaldıkları malum yapılara gereken dersi verecek; ilkeli sendikacılığın adresi olan Türk Eğitim-Sen ailesine gururla dahil olmayı tercih edeceklerdir. Zaten gönüllerinin ve fikirlerinin bulunduğu bu yere, varlıklarıyla da şeref katacaklardır.
Saygılarımla.
Talip GEYLAN
Genel Teşkilatlandırma Sekreteri