Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ilk adımı attığında Osmanlı İmparatorluğu, Mondros Mütarekesiyle fiilen sona ermiş, İstanbul işgal edilmiş, itilaf askerleri vatanın her karışında cirit atıyordu. Adana, Antep, Urfa, Maraş, Konya, Antalya, İzmir kısacası yurdun dört bir yanı ablukaya alınmış, zararlı cemiyetler devleti içten yıkmak için faaliyetlerini sürdürürken, dışarıdan manda heveslileri müstemleke ve biat eden bir devlet için var gücüyle çabalıyordu. Mütareke döneminin ağır koşulları nedeniyle devletimizin hem siyasi, hem iktisadi geleceği tehdit altındaydı.
Vatanseverler, tüm gücüyle milli varlığa kast edenlere karşı teyakkuz halindeydi.
Samsun’a çıkmasının ardından Mustafa Kemal Paşa, Havza Genelgesi ve Amasya Genelgesiniyayınlandı.Tüm yurt çapında milli bilincinyerleşmesi için mitingler yapıldı, halk uyanışa çağrıldı. Bu mitinglerde edebi konuşmalarıyla kitleleri kendisine hayran bırakan Halide Edip Adıvar, Mehmet Emin Yurdakul, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi isimler önemli bir rol oynadı. Erzurum ve Sivas Kongreleriyle de milli sınırlar içinde vatanın bölünmez bir bütün olduğu, parçalanamayacağı, her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı milletin topyekûn kendisini savunacağı ve direneceği duyuruldu. Misak-ı Millinin temellerinin atıldığı Erzurum ve Sivas Kongresi ile Son Meclis-i Mebûsan tarafından 28 Ocak 1920’de kabul edilen 6 maddelik milli andın yani Misak-ı Milli kararlarının 17 Şubat 1920’de tüm dünyaya duyurulması ise milli mücadelenin dönüm noktalarıydı.
29 Ekim’de Cumhuriyetin ilanı ile emperyalizmi kökünden koparan Türk milleti, kutlu aydınlığa ulaştı.
Milli mücadele gerek cephelerde gerekse siyaset arenasında ve meydanlarda yekpare sürerken, 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa önderliğinde TBMM açıldı ve yeni Türk devletinin temelleri atıldı. Büyük Atatürk Nutuk’taki “Ulusumuzun güçlü, mutlu ve tutarlı yaşayabilmesi için, devletin tamamen ulusal bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç örgütümüze tamamen uygun olması ve bu temele dayanması” ifadesinden de anlaşılacağı üzere “milli siyaset” ekseni etrafında birleşildi. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve yeni Türk Devleti’nin varlığının tüm dünya tarafından tanındığı Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923 yılında imzalanması, 29 Ekim’de Cumhuriyetin ilanı ile emperyalizmi kökünden koparan Türk milleti, kutlu aydınlığa ulaştı.
Gençler milli mücadelenin atar damarını oluşturdu.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte milletin bağımsızlığı ve esenliği, kalkınması, varlık içinde yaşaması için başta eğitim, sağlık, ekonomik bağımsızlık olmak üzere birçok alanda Atatürk ilke ve inkılapları ışığında birçok kalkınma hamleleri peşi sıra geldi. Atatürk bu süreçte Türk gençliğine çok güvendi. Çünkü o gençler milli mücadelenin atar damarını oluşturdu. Kimisi okulunu yarıda bırakıp cepheye koşmuş, kimisi yaralıların bakımında aktif rol üstlenmiş, kimisi de mitinglerin örgütlenmesinden katılım sağlanmasına kadar en ön saflarda yer alarak milli direnişe katkı sağlamıştı. Öyle ki Atatürk gençliğin fedakârlığını asla unutmadı. 15-20 Ekim 1927 yılında okuduğu Büyük Nutuk’ta “Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum” diyerek, Gençliğe Hitabeyi okudu.
Cumhuriyet döneminde eğitim ve kültür alanındaki çok sayıda yapılan atılım gençlik için çok kıymetli olmuştur.
Atatürk hayatının son noktasına kadar gençliğin eğitimi ve sorunları ile yakından ilgilenmiş; onların müreffeh bir geleceğe sahip olması adına çok önemli işlere imza atmıştır. I. Maarif Kongresi’nin düzenlenmesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun çıkarılması, Harf İnkılabı ve üniversite reformu gibi çok sayıda yapılan atılım gençlik için çok kıymetli olmuştur ve Türk milli eğitiminde gençliğin önemini perçinlemiştir.
Günümüzde gençler eğitim aldıkları alanlarda değil, iş bulabildikleri alanlarda çalışmakta, zor ekonomik koşulların altından bu şekilde kalkmaya çabalamaktadır.
Bugüne geldiğimizde Türk gençliği yine aynı zekâsı, kararlılığı, özgüveni, vatana sadakati, millet inancı, tarihi hafızası ile dünya gençliğine örnektir. Ancak Türk gençliğinin bir yandan da çok sayıda sorunu bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi giderek ağırlaşan ekonomik koşullar ve bunun yarattığı işsizlik ortamıdır. TÜİK verilerine göre 2022 Mart ayında 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,5 puanlık artış ile yüzde 21,2’ye yükselmiştir. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 19,1, kadınlarda ise yüzde 25,2’dir. Bu gençler ellerinde diplomaları ile kapı kapı dolaşmakta, yıllarca fakültede dirsek çürütmesine, bilgi ve donanımına rağmen iş bulamamaktadır. Onların en büyük utancı ailelerinden harçlık almaları, evlerine katkı sağlayamamalarıdır. Bu durumda olan yüz binlerce eğitim fakültesi mezunu da vardır. Onlar Başöğretmen Atatürk’ün gösterdiği yolda, açtığı hedefe yürüyen öğretmenler olarak ülkesine hizmet etmeye, öğrencilerini rehberliği ile aydınlatmaya nazmet olsalar da ne yazık ki öğretmen atamalarında kontenjan sayısının sınırlı olması nedeniyle hedeflerine ulaşamamaktadır. Artık gençler eğitim aldıkları değil, iş bulabildikleri alanlarda çalışmaktadır.
Son yıllarda beyin göçü artıyor.
Gençlerin bir kısmı ülkemizde yeterli iş olanaklarına sahip olmadığını düşündüğü, ücret politikaları, gelir dağılımındaki adaletsizlik ya da başka gerekçelerle yurt dışında iş bulma arayışına girmekte ve “beyin göçü” dediğimiz süreç son yıllarda çok hızlı ilerlemektedir. Beyin göçünün devletimizin tarafından önlenmesi, dinamik ve genç nüfusa kendi ülkelerinde alternatif yaratılması, geleceklerindeki belirsizliğin kaldırılması aynı zamanda vatanımızın bekası ve milletimizin geleceği için çok önemlidir.
Bu noktada yapılması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde müfredat çağın gereklerine uygun olarak düzenlenmeli, Atatürk ilke ve inkılaplarından ayrılmadan, milliliği esas alan, sorgulayan, araştıran, bilimsel, evrensel, çağdaş bir eğitim sistemi güçlendirilmelidir.
- Eğitimde fırsat eşitsizliğinin önüne geçilmeli, tüm çocuklar aynı haklara sahip olarak eğitim görmelidir.
- Meslek liselerinin sayısı, kalitesi artırılarak, cazibesi yüksek okullar haline getirilmelidir. Lise sonrası iş hayatına hazırlayan ve ara eleman ihtiyacını karşılayan meslek liselerine yönelik kamuoyu algısının düzeltilmesi, bu okulların donanımlı hale getirilmesi, işgücü ve istihdam noktasında desteklenmesi ve öğrencilerin tercih etmesinin sağlanması memleket meselesidir.
- Her ile bir üniversitenin ve kontenjanların artırılmasının çözüm olmadığı aksine farklı sorunları beraberinde getirdiği görülmektedir. Önemli olan üniversite sayısını artırmanın yanı sıra, üniversiteleri donanımlı, yeterli alt yapı ve donanıma sahip, AR-GE faaliyetlerini destekleyici, bilimsel çalışmaları teşvik edici ve akademik yönden yeterli hale getirilmesini sağlamaktadır. Bu yapılmadığı takdirde işsiz gençler ordusu her geçen yıl büyüyecektir. Öte yandan üniversite kapısındaki yığılmaları önlemek, gençlerin önündeki tek seçeneğin “üniversite okumak” olduğu düşüncesini yıkmak, gençlere ara eleman ihtiyacını da karşılayacak farklı iş potansiyelleri yaratmak geleceğimiz açısından milli bir sorumluluktur.
- Öğretmen bir ülkenin yapı taşıdır. Öğretmenden yoksun bir millet yok olmaya mahkûmdur. Bu nedenle gençliğin eğitim sorununu çözmek istiyorsak, işe yeterli sayıda öğretmen alımı yapmaktan başlamalıyız. İhtiyacı ve beklentileri karşılayan öğretmen atama sayısı ile bölgeler arası eşitsizlikleri giderebilir, çocukların uluslararası alanda rekabet etmelerini sağlayabilir, onlara kaliteli, yüksek verime sahip bir eğitim sağlayabiliriz.
- 2021 yılında Toplam Eğitim Bütçesinin GSYH’ya oranı yüzde 3,41, Toplam Eğitim Bütçesinin Konsolide/Merkezi Yönetim Bütçeye oranı yüzde 14,29’dur. Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesinin Merkezi Yönetim Bütçeye oranı ise yüzde 10,91’dir. Bu noktada Cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlamaya hazırlandığımız süreçte, eğitime ayrılan bu payın artırılması, hem bölgeler arası farklılıkların azalmasını sağlayacak hem de eğitimin asli ihtiyaçlarının giderilmesine imkân sağlayacaktır.
- Geleceği gençlerin inşa edeceği bilinciyle hareket ederek, onların dinamik, yaratıcı, nitelikli potansiyelleri değerlendirilmelidir. Demokratik mekanizmalara, sivil toplum kuruluşlarına katılımlarının sağlanması, ülke sorunlarına kafa yoran, eğitici ve öğretici faaliyetler içerisinde yer alan, gelişen teknolojik gelişmeleri de önüne katarak hareket eden bir gençlik profili ön plana alınmalıdır.
Biz Türk gençliğine güveniyoruz. İnanıyoruz ki; Türk gençliği her durum ve şartta vatanının esenliği için çalışmaktan geri durmayacak, Atamızın fikirleri ışığında bilgisi, donanımı, kapasitesi ile fark yaratacak, tarihini unutmadan, tarihe değer katarak ilerleyecektir. Bu vesileyle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını en kalbi duygularımızla kutlar; devletimizin kurucusu Büyük Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.