'Sayın Bakan öğretmenlerle ilgili bu önerileri fırsata çevirmelidir'
Öncelikle Sayın Bakan'a yeni görevinde başarılar dileriz. Eğitimle ilgili hemen hemen bütün taraflar sayın bakanı bağrına bastı ve eğitimle ilgili sorunları çözeceğine ilişkin ciddi bir beklentiye girdi. Bu durum sayın Bakan açısından hem iyi hem de ciddi
Öncelikle Sayın Bakan'a yeni görevinde başarılar dileriz. Eğitimle ilgili hemen hemen bütün taraflar sayın bakanı bağrına bastı ve eğitimle ilgili sorunları çözeceğine ilişkin ciddi bir beklentiye girdi. Bu durum sayın Bakan açısından hem iyi hem de ciddi bir baskı oluşturacak nitelikte. Bu çerçevede, Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi başlıklı raporun sayın bakana ciddi bir alan açacağını ifade edebiliriz.
Eğitim alanına çok ciddi kaynaklar aktarılmasına rağmen Ak Parti iktidarının en zayıf noktasının eğitim alanı olduğunda ciddi bir ittifak olduğunu ifade edebiliriz. Yeni atanan sayın bakana olan teveccühün temelinde de yıllardan beridir yaz-boz tahtasına dönen eğitim sistemindeki müzminleşmiş sorunları çözeceğine olan inanç yatmaktadır.
Bu bağlamda Türkiye'deki en büyük sivil toplum örgütlerinden birisi olan Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlatılan "Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi" başlıklı raporun oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. Yönetici atamalarında müdahale ettiği iddiasıyla en fazla eleştiriye uğrayan bir sendikanın son derece objektif ve kimsenin itiraz edemeyeceği atama sistemi önermesi, raporu önemli kılan en önemli unsurdur. 51 sayfadan oluşan raporun ilgili bölümlerindeki önerileri kendi görüşlerimizi de ekleyerek sıralamaya çalışacağız.
Eğitim yöneticilerinin yeterlilikleri ve mesleki standartları tanımlanmalıdır
Raporda, Türkiye'nin neredeyse tüm kalkınma planlarında ve Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programlarda ve Milli Eğitim Şüralarında eğitim yönetimine ve eğitim yöneticilerine yönelik çok sayıda nitelik artırıcı tavsiye getirilmesine rağmen bugüne kadar bu alanda kapsamlı değişiklikler yapılamadığı ve köklü çözümler üretilemediği ifade ediliyor. Yine, okul yöneticiliği için oluşan, her öğretmenin yapabileceği, kolay ve rahat bir görev olduğu algısının, eğitim sistemine zarar vermeye başladığı vurgulanıyor.
Bu konuda oluşturulacak ulusal standartların, okul yöneticilerinin birer eğitim lideri olarak sahip olmaları gereken bilgi, beceri, deneyim, tutum ve yetkinliklere göre hazırlanması gerektiği vurgulanarak, eğitim yöneticilerinin öğretmenlik becerileri ile birlikte; yönetim süreçleri, insan kaynakları yönetimi, demokratik okul yönetimi, farklılıkların yönetimi, stres yönetimi, çağdaş eğitim denetimi, eğitim ekonomisi, eğitim hukuku, örgütsel iletişim, çatışma yönetimi, takım kurma, yönetsel mevzuat, psikoloji, sosyoloji, etik liderlik, eğitimsel ve teknolojik liderlik gibi alanlarda yeterlilik sahibi olması gerektiği belirtiliyor.
Eğitim yöneticileri kadrolu hale getirilmelidir
Raporda, eğitim yöneticiliği, dünya genelinde bir meslek iken, Türkiye'nin eğitim sisteminde, herhangi bir yöneticilik eğitimi almamış, asıl mesleği öğretmenlik olanların atanabildiği ve bu sorumluluğun "ikinci görev" olarak yürütüldüğü bir işten ibaret olarak görülüyor. Bu durumun ise kimi zaman başarılı bir öğretmenin kaybedilerek, başarısız bir yöneticinin ortaya çıkmasına yol açtığı ifade ediliyor.
Eğitim kurumu yöneticiliğinin, "ikinci görev" ve "görevlendirme" kapsamından çıkarılması gerektiğinden bahsedilerek bir kadro unvanı olarak yeniden kurgulanması gerektiği ifade ediliyor. Raporda yer alan; "Eğitim kurumu yöneticilerinin atama işleminin kolay ve zahmetsiz olması, diğer bir deyişle siyasi olması halinde bireyler, kendilerini seçilmiş bir meslek grubunun üyesi olarak hissedemeyecek ve eğitim yöneticiliği "sıradan" bir görev olmanın ötesine geçemeyecektir. Eğitim yöneticiliğine en iyiler yönlendirilmeli, mesleğin statüsü, ücret ve diğer boyutlarıyla cazip hale getirilerek özendirilmeli, görev, yetki ve sorumluluk dengesi sağlanmalıdır." ifadesi oldukça önem arz etmektedir.
657 sayılı kanunun 88'nci maddesine göre, öğretmenlere; okul ve enstitü müdürlüğü, başyardımcılığı ve yardımcılığı görevleri, ikinci görev olarak yaptırılmaktadır. Adı müdür ama kadrosu öğretmen olarak görev yürütülmektedir. Garip olan ise bu durumun yıllardan beridir kanıksanarak devam ettirilmesidir. Halbuki okul müdürlüğü kadrosunun ihdas edilmesi hiç de zor değildir ve olması gereken de budur. Kaldı ki bütçeye herhangi bir yükü de yoktur.
Eğer eğitim yöneticiliğini önemsiyorsak, başarı için önemli bir adım olduğunu düşünerek gerekli adımı atmak zorundayız. Yeni dönemde öğretmenlerin ek göstergesinin 3600 olacağı yönündeki taahhütleri de dikkate aldığımızda okul müdürlüğü kadrosu ihdas edilmesinin mevcuttan daha fazla maliyet getirmeyeceğini açıkça söyleyebiliriz.
Hizmet öncesi ve hizmet içinde eğitim liderleri yetiştirilmelidir
Raporda insanların doğuştan iyi bir yönetici olduklarını ve bu yüzden de yöneticiliğin öğrenme yolu ile kazanılamayacağını savunan görüş sahiplerinin sıklıkla ifade ettikleri, "Yöneticiliğin okulu yoktur; yöneticilik kitaplardan öğrenilmez; iyi öğretmenlerden daima iyi yönetici olur" şeklindeki yanlış yargılar yıkılmadan, eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesi konusunda Türkiye'de mesafe almanın mümkün olamayacağı ifade edilerek eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmak üzere seçilmiş olan adaylara, hizmet öncesi eğitimin mutlaka zorunlu hale getirilmesi öneriliyor.
Yönetici adaylarının atamalarının, yönetim bilgi ve becerileri okul yöneticiliği için yeterli düzeye getirildikten sonra yapılması gerektiği ifade edilerek, eğitim yönetiminde lisansüstü eğitim yapmış olmanın tercih nedeni olmasının teşvik edilmesi öneriliyor. Bu çerçevede, Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim yönetimi alanında hizmet öncesi eğitimi benimsemeli ve üniversitelerin eğitim yönetimi bölümleriyle iş birliği yaparak eğitim yöneticilerinin, özellikle okul yöneticilerinin yetiştirilmesi konusu, Türkiye'nin eğitim politikalarında öncelikli bir mesele olarak yerini almalıdır.
Türkiye'de eğitim kurumları yöneticilerinin, göreve geldikten sonra, ancak bireysel çabalarıyla kendilerini yetiştirme gayreti içine girebildiklerinden bahsedilerek hizmet içi eğitim programlarında yer alan kursların hem nicelik/nitelik yönüyle yetersiz hem de katılımı kişinin isteğine bırakılmış olduğundan duyulan rahatsızlık ifade edilerek, görevleri süresince herhangi bir hizmet içi eğitim faaliyetine katılmayan yöneticilerin görevlerine devam etmelerinin önünde hiç bir mani olmadığından duyulan rahatsızlık ortaya koyulmaktadır.
Objektif ve adil bir seçme ve atama sistemi kurulmalıdır
Raporda objektif ve adil bir seçme ve atama sistemi kurulmasının önemi vurgulanarak kamuda veya özel sektörde herhangi bir göreve aday olan kişinin, o işi/mesleği icra edebilecek asgari düzeyde bilgi, beceri, deneyim, tavır, tutum ve yetkinliğe sahip olması beklendiğine vurgu yapılarak istenilen mesleki yeterliliklerin adaylarda olup olmadığını anlamanın ve doğru kişiyi seçmenin yolunun da sınavlar aracılığıyla yapılacak ölçme ve değerlendirmeden geçtiği ifade edilmektedir.
Bu çerçevede, eğitim kurumlarına yönetici seçiminde, belli bir süre öğretmenlik tecrübesi, eğitim yönetiminde yüksek lisans derecesi, yazılı sınav başarısı ve atamadan önce belli bir süre eğitim kurumları yöneticiliği yeterlilik eğitimini başarıyla tamamlamak gibi asgari şartların aranması gerektiği ifade edilerek Milli Eğitim Bakanlığının, eğitim yöneticilerini sadece mülakat benzeri basit bir sınavla atamaktan vazgeçmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu önerilerin oldukça önemli olduğunu ve bakanlığa önemli bir açılım sağlayacağını ifade edebiliriz. Özellikle raporda mülakat usulündeki yaşanan haksızlıklardan ve mülakatın görüntü ve ses kaydının alınmasının öneminden bahsedilmesi oldukça önemli açılımlardır. İrade olduktan sonra çözülmeyecek hiçbir sorun olmadığından hareketle, Allah kolaylık versin, diyoruz.
Ahmet Ünlü -YeniŞafak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.