Prof. Dr. Ziya SELÇUK'tan MEB'e Önemli Uyarılar
Talim Terbiye Kurulu eski başkanı Prof. Dr. Ziya SELÇUK, eğitim konusunda anahtarın aydınlıkta aramak yerine bir an önce kaybolduğu yerde aramaya başlanması gerektiğini söyleyerek...
Talim Terbiye Kurulu eski başkanı Prof. Dr. Ziya SELÇUK, eğitim konusunda anahtarın aydınlıkta aramak yerine bir an önce kaybolduğu yerde aramaya başlanması gerektiğini söyleyerek "Öğretmen yetiştirme sorunu konuşulmadan, toplumsal mutabakat zemini tartışılmadan, gelir adaletsizliği yerine adalet temelli bir bakış geliştirmeden, devlet aklıyla canlı bir sistem tasarlamadan, dünyayı sahici bir biçimde okumadan eğitimde yol alınamaz." dedi. Sistem değişikliğinin şekil şartları ile gerçekleşemeyeceğine değinen Selçuk, aslolanın zemin şartları olduğuna dikkat çekti. İşte Selçuk'un eğitim sorunun çözümüne ilişkin dikkat çeken yazısı:
ORTA EĞİTİM TUZAĞI
Özellikle gelişmekte olan ülke ekonomisi etiketi yapıştırılan ekonomilerde, belirli bir kişi başına gelir seviyesine ulaşılıp orada sıkışıp kalma haline orta gelir tuzağı deniliyor. Orta gelir tuzağına düşen ülkeler işgücü niteliğini artırmadan, ar-ge harcamalarını yükseltmeden, tasarruf oranında ciddi aşamalar kaydetmeden, inovasyon kapasitesini genişletmeden, toplam faktör verimliliğine dikkat etmeden bu tuzaktan çıkamıyorlar. Söz konusu tuzaktan çıkabilmek için bazı zemin ve şekil şartlarını yerine getirmek gerekiyor. Ahlak temelli bir zihniyet, adil bir hukuk düzeni, amaç-araç ilişkisi oturmuş bir eğitim sistemi, demokrasinin tüm yapı ve kurumlara nüfuzu zeminin ana şartlarındandır. Şekil şartları daha çok güncel uygulama ve değişiklikleri kapsar. Eğitimle ilişkilendirdiğimizde zemin şartları, toplumsal mutabakat, adalet temelli sistem, insan odaklılık vb. faktörlerdir. TEOG, bitişik/dik yazı, müfredattaki kısmi değişiklikler, tekil olarak okul öncesi okullaşma oranının artırılması, eğitim bütçesinin yükselmesi gibi faktörler ise şekil niteliğindedir. Ancak kimi zaman şekil şartları nihai amaçmış gibi algılanabiliyor. Örneğin kazanımlara ve edinilmesi gereken bilgilerin nicel yönüne lüzumundan fazla önem veriliyor. Önemli olan çok bilgiye sahip olmak değil. Söz gelimi bugün Tıp Fakültesi üçüncü sınıfa giden bir öğrenci İbn-i Sina’dan daha çok tıp bilgisine sahiptir. Ancak İbn-i Sina’nın zemin niteliğindeki evrensel zihniyeti, bilgiye yaklaşımı ve metot kaygısının yüzde biri yoktur belki günümüz öğrencilerinde.
Zemin şartları yeterince oluşmadığında şekilsel faktörlere ilişkin olarak ortaya konulan her çözüm, bir sonraki sorunun sebebi olabiliyor. Bu tür sorunlar ise sadece aktüaliteye malzeme teşkil ediyor. Ekonomide zemin şartları yerine getirilmezse Orta Gelir Tuzağı oluşuyor. Ama asıl tuzak Orta Eğitim Tuzağı. Çünkü eğitimde zemin şartları sağlanmadığında demokrasi gelişmiyor ve ekonomi yeterince beslenemiyor. Esasen yapılması gereken hem ekonomide hem eğitimde paradigmal bir zemin tasarımına bağlı olarak, ilke odaklı şekilsel tedbirler almaktır. Yani tüm masayı yeniden kurmaktır; sadece tuzluğun veya salata tabağının yerini değiştirmekle masa yeniden kurulmuş olmuyor. Önemli ve ilksel olan zemindir ve zemin olmadan şekil olmaz. Zeminin olmaması kimlik kaybına yol açar.
Türk Eğitim Sistemi zaman içinde önce zeminini, ardından şekilsel unsurlarını ve nihayetinde kimliğini kaybetti. Amerikanizasyon sürecinde çürümüş bir pragmatist ve liberalist bakış açısı maalesef 1948’lerden beri eğitim sistemimizi tasallut altına aldı. Bu kriz aralıksız olarak günümüzde de devam ediyor. Söz konusu krizin aşılabilmesi ahlak, hukuk, demokrasi gibi zemin unsurları çerçevesinde, devlet aklı devreye sokularak yeni bir sistem tasarımı ortaya konulmasına bağlıdır. Şekillerde parçacı değişiklik yapılarak bir yere varmak mümkün görülmüyor. Özellikle sosyal medyada milyonlarca insanın TEOG kalkmalı mı?; yerine ne gelmeli?; reform öneri listeleri vb. konularda zaman harcıyor olması kelimelerin ziyanından başka ne işe yarayabilir ki? LGS, OKS, SBS gibi birçok sınava ilişkin ne hatırlıyor insanlar? Hemen hiç bir şey. TEOG için yapılan tartışmalar güncel meşguliyetlerdir ve sistemin kök sorununu anlamak ve açıklamaktan uzaklaştırır. Küçük ve parçacı değişiklikler mevcut eğitim işleyişini sürdürmeye yol açar. İyi yapılamayan bir eğitimden daha fazla yapmaya kalkışmak ise sahte bir başarı hissiyle sadece narkoz etkisi yaratır.
Sağlam bir zemin kurmak ve kök sorunları halletmek için eğitimin öncelikle evrensel olarak tasarlanması gerekir. Zira eğitimin mesajı evrensel manada İNSAN’adır. Mesajı insana olan her şey önce evrensel tasarlanır sonra mahallinde o toprağın boyasıyla boyanır ve millileşir. Millileşmezse özgün kültür unsurları doğmaz ve yeni bir uygarlık tohumu oluşmaz. Diğer yandan, ilk ve tek aşamada milli olarak düşünülen eğitim politikaları küresel bir kuşatıcılık içeremez. Bundan dolayı eğitim önce evrensel tasarlanmalıdır. Aksi halde, hiçbir özgünlüğü olmayan, popülerden kaçamayan, moda eğitim akımlarına esir olan bir eğitim yaklaşımı zuhur eder.
Yeni bir eğitim sistemi kurmak için bir diğer temel husus eğitimin zemin şartlarına ilişkin bir toplumsal mutabakat sağlamaktır. Böyle bir mutabakat olmadan eğitim sisteminde yapılması öngörülen değişiklikler sadece bir zümrenin, bir partinin, bir grubun kapsam geçerliğini taşıyabilir; zıttını doğuran girişimler silsilesini besler. Mutabakat, bu topraklarda yaşayan her canın kendisini değerli hissetmesini sağlar. Eğitim bir parti ödevi değil, bir millet ödevidir. İktidar değiştiğinde insan yetiştirme anlayışının değişmesi millet olma bilincinin, demokrasinin, uygar bir duruşun henüz olgunlaşmadığını gösterir. Olgunlaşmayan toplumlar rasyonaliteden uzak, tek tip ve bunun bir sonucu olarak tek tipçi birey yetiştirmeyi hedefler.
Zemin kurulduktan sonra ele alınması gereken bir diğer önemli husus, eğitim sistemini şekil şartları açısından bir bütün olarak tanzim etmektir. Okul öncesinden üniversiteye kadar tüm kademeler birbiriyle bağlantıları ve ilişkileri açısından bütünsel olarak tasarlanmalıdır. Sadece bazı şekli unsurlarda parça parça yapılan düzenlemeler ileride daha büyük sorunlara yol açar. Büyük fotoğrafımız olmazsa parçaların hizası kaybolur. Özel okulların sayısını artırma çabası parçacı yaklaşıma örnek verilebilir.
Özel okullaşmayı hızla artırmak kısa vadede yararlı gibi görünse de, uzun vadede vahşi kapitalizmin derinleşmesine yol açar. Eğitimde sistem değişikliği basit bir konu değildir. Eğitim toplumsal katmanların geçişliliği, coğrafi hareketlilik, antropolojik dönüşüm, gelir dağılımındaki adalet, ekonomik verimlilik gibi çok sayıda hayati unsurla bağlantılıdır. Basit gibi görünen değişiklikler bile toplumsal ekosistemi derinden etkiler. Başka ülkelerdeki oranlar örnek gösterilerek özel okullaşmayı artırmak eğitim felsefesi açısından çıkmaz sokaktır. Her zaman belirttiğim gibi eğitim ihraç edilebilir ancak doğrudan ithal edilemez bir kurumdur. Başka ülkelerin modellerinden esinlenmekle, modeli kopyalamak farklı şeylerdir. Devletin kendi resmi okullarını zayıflatarak özel okulların sayısını artırması, zaten işlevsel olmayan bir eğitim sürecinin özel okullara ihale edilmesinden başka birşey değildir. Bugünkü eğitim içeriğinin yarattığı katma değer o kadar zayıftır ki bu içeriği özel okullar vasıtasıyla daha başarılı bir şekilde vermeye çalışmak alakasız değişkenleri bir araya getiren sıradan bir oksimoron örneği olabilir. Devlet okulları için sahici bir modelleme ve güçlendirme yapılmadan özel okulların sayısını artırmak olsa olsa yeni sorunlara yol açar. Milletleşme sürecini geciktirir.
Türkiye anahtarı aydınlıkta aramak yerine bir an önce kaybolduğu yerde aramaya başlamalıdır. Öğretmen yetiştirme sorunu konuşulmadan, toplumsal mutabakat zemini tartışılmadan, gelir adaletsizliği yerine adalet temelli bir bakış geliştirmeden, devlet aklıyla canlı bir sistem tasarlamadan, dünyayı sahici bir biçimde okumadan eğitimde yol alınamaz. Bir eğitim sisteminin şekil şartlarını yerine getirmek ikincil ve kolay olandır. TEDMEM bünyesinde hazırladığımız Ulusal Eğitim Programı’nda liseye geçiş, üniversiteye geçiş, öğretmen yetiştirme vb. eğitimde dönüşüm alanlarının tümü çok ayrıntılı olarak ortaya konuldu. TEOG sorunu dahil tüm alt sistem çözümleri çok net ve takvimlendirilmiş olarak verildi. Ne yazık ki uzmanlar dahi okuyup geri bildirim vermedi. Özellikle vurgulamak gerekir ki, eğitim sistemini teknik olarak kurmak kolay. Yeter ki işin uzun vadeli siyaseti kurulsun. Eğitim güncel siyasetin nesnesi değildir; her bir çocuğun hepimize emanet edilen gelecek tasavvurudur. Gereken maddi kudrete ve iradeye sahip olmak, insan odaklı sahici bir eğitim sistemini ve gelecek tasavvurunu gerçekleştirmeye yetmez. Bilimin yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Türkiye’nin birikimini bilimle buluşturmak çözümün doğasıdır. Böyle bir buluşma olmadan, Türkiye ne Orta Gelir Tuzağından ne de Orta Eğitim Tuzağından çıkamaz. Artık anlamamız gerekiyor: dünya ölçeğinde müzik değişti; müzik değişince dans değişir. Yeni müziklere eski oyunlar, oyuncular ve araçlarla ayak uyduramayız. Olsa olsa millete malomuş bir eğitim sisteminden vazgeçip, kurtarabileceğimiz kadar çocuk kurtarmakla yetiniriz.
Prof. Dr. Ziya SELÇUK
Twitter: @ziyaselcuk
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.