ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETMEK

ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETMEK

ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETMEK

Her neyse sözü uzatmayalım. Ölüm görülmüştür il içi rotasyona razı olun. Çocuklarınızın öğretmen olmasını istiyorsanız bir kez daha düşünün. Ve artık kendi meslek mensuplarımızın başına nasılsa benim başıma bir şey gelmedi diyerek zil takıp oynayacağınıza genel düşünebilme melekelerinizi çalıştırın. Yazımın başında anlattığım iki hikâyeyi iyi okuyun ve değerlendirin. Sendikalarınıza baskıyı arttırın. Ulaşabildiğiniz yerlere ulaşarak gerekli kamuoyunu oluşturun. Yoksa sadece bu oyunda figüran olarak kalır ve yine bu kadar eğitim sendikalarına rağmen hakkı yenilen kesim siz olursunuz…

 

Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki öğretmen rotasyonu meselesine önce çok önemli iki tane ancak aynı amacı güden hikâye ile yaklaşmak istiyorum. Birincisi Alman şair BERTOLT BRECHT’e aittir.

 

“Naziler önce komünistleri tutukladılar; komünist değilim diye ses çıkarmadım. Sonra Yahudileri tutukladılar, Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım. Sosyal demokratları tutukladılar, savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım. Sıra bana geldiğinde etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!” ikincisi bizden bir hikâye:

 

“Midyat dağlarında zalim mi zalim, gaddar mı gaddar bir Reşo Ağa varmış. Zapt ettiği bunca bağ, bahçe, tarla yetmezmiş gibi köylülerin koyun ve keçisini otlatmak için kullandığı dere kenarındaki merayı da bostan yapmış kendine. Sıcak bir yaz günü susuzluktan bunalan, biri Müslüman, biri Süryani, biri de Yezidi üç arkadaş dere kenarına inmişler. Ellerini yüzlerini yıkayıp kana kana su içince biraz kendilerine gelir gibi olmuşlar. Üçü de güçlü, kuvvetli aslan gibi delikanlılarmış. Gözleri ağanın bostanına takılmış. Sağa sola bakmışlar kimse yok. Nasıl olsa dere Allah'ın deresi, bostan da köyün merası, ‘’Bir kaç salatalık, bir iki kavun karpuz yesek ne olur?’’ deyip dalmışlar bostana. Müslüman Hasso kavuna, Süryani Gebro karpuza, Yezidi Carcuro da saldırmış salatalığa. Daha ilk lokma ağızlarında iken Reşo Ağa bitivermiş bostanın başında. Bir nara patlatmış ki yer gök inlemiş. Fakat bostana girenlerin üç kişi olduklarını görünce, ikinci nara boğazında düğümlenmiş. Birkaç saniyede, bir kaç bin tilki dolaşmış kafasında. Kendi kendine ‘’Ulan tam da yalnız başıma gelecek zamanı buldum. Her ne kadar aslan gibiysem de bu üç teres de zebellah gibi. Tek tek olsalar neyse ama üçüyle birden baş edemem bırakıp gitsem namımız beş paralık olur kimse artık beni takmaz, ne yapsam ne desem’’ diye düşünürken aniden bir şimşek çakmış kafasında. Atılmış ortaya, dönmüşYezidi Carcuro'ya:

 

“Ulan dinsiz kitapsız, demiş, bu Hasso benim Müslüman kardeşim, dinimiz, kitabımız, Allah’ımız, Peygamberimiz bir. Malımız mülkümüz, canımız kanımız ortak, Gebro desen İsa efendimizin ümmetinden bir dürüst Ehli Kitap, hiç olmazsa dini kitabı belli, kestiği yenilir, sözüne güvenilir. Bunlara değil birkaç kavun karpuz bütün bostan helal olsun. Ulan peki sana ne oluyor behey dört kitabın dördüne de inanmaz, camisiz, kilisesiz, imansız. Sen nasıl benim bostanıma destursuz girersin, demiş” girişmiş zavallıya. Hasso ile Gabro derin bir nefes çekip, yırttık diye şükretmişler. Azıcık da hoşlarına gitmiş ağanın sözleri. Ağa kafa, göz, ağız, burun demeden Allah ne verdiyse yapıştırmış, komaya sokmuş gariban Carcuro'yu… Ağa Carcuro'yu halledince dönmüş Gebro'ya;

 

“Ulan!’’ demiş, ‘’Biraz önce söyledim. Hasso benim din kardeşim. Dinimiz, kanımız, malımız, canımız bir. Peki sen neyin nesi oluyorsun? Doğru düzgün bir adam olsan Allah'ı üçe çıkarmaz, İsa efendimizi Allah'ın oğlu yapmazdın. Bir Müslüman’ın malını sen nasıl yersin? Bre kâfir!’’ demiş, patlatmış yumruğu. Eşek sudan gelinceye kadar dövmüş, dil, derman, güç, takat, bırakmamış biçarede. Hasso iyice rahatlamış. Hem canım, zalim malim de olsa, ağa ne de olsa Müslüman, insan din kardeşinin kıymetini bilmeli, ötekilerin iflahını kesti bana birşey yapmadı, demiş içinden. Gebro'nun da işini bitirdikten sonra ağa dönmüş Hasso'ya:

 

“Vay vay vay demiş. Seni gidi vicdansız, hele bunlar biri Yezidi öbürü Hıristiyan. Din, iman, helal, haram bilmezler. Sen sözde Müslüman olacaksın, helali, harami bileceksin, benim malımı mülkümü muhafaza edeceksin. Kendin yetmezmiş gibi bir de bu gâvurları takmışsın peşine bostanıma girersin ha! Ulan ben seni gebertmeyeyim de kimi geberteyim. Seni telef etmeyeyim de kimi edeyim” demiş girişmiş Hasso’ya… Gözünde fer, ağzında diş bırakmamış, kolunu kanadını kırmış, iflahını kesmiş Hasso'nun. Carcuro'dan da Gebro'dan da beter etmiş Hasso'yu. Köylüler ertesi gün per perişan bulmuşlar üç arkadaşı. Yaralarını sarıp su ekmek vermişler. Kimler yaptı? Nasıl oldu? Ne oldu? Güçlü kuvvetlisiniz, üçünüz birden nasıl böyle dayak yediniz, diye soranlara hiçbiri cevap vermiyormuş. Sadece Hasso derinden derine şöyle inliyormuş;

 

"Yezidiye arka çıkmalıydık,

Yezidiye arka çıkmalıydık,

Yezidiye arka çıkmalıydık… Bugün bile Midyat'ta Turu Abidin köylerinde üç beş arkadaş yola çıktıklarında aksakallılar gençlere:

 

"Siz siz olun, Yezidiye sahip olun,

Yezidiye sahip olun,

Yezidiye sahip olun" diye üç kez seslenirler…”

 

Önce müdürlerin rotasyonu sonra Müdür Baş Yardımcıların rotasyonu sonra Müdür Yardımcılarının Rotasyonu derken iş geldi döndü dolaştı öğretmenlerin rotasyonuna geldi. Bu konuyla ilgili daha önce yazı yazdım ve yazılan diğer yazıları da okudum. Hakikaten de müdür rotasyonuna zil takıp oynayan onlarca yorum gördüm. Bazıları hakaret derecesindeydi. Şimdi bir iki gündür öğretmen rotasyonunu takip edip yorumların genelini de okudum. Birçoğu feryat ediyordu haklı olarak. Ancak daha önce duymadığınız onlarca feryatla beraber…

 

Eğtim Öğretim sezonu yeni açılmış, Bakanlığın merkez teşkilatı bir anda değişmiş, Müfettişlerin rotasyonu uygulanmış, Müdür yardımcıları ve Baş Yardımcılarına rotasyon yapılmış, İl Milli Eğitim Müdürleri, İlçe Milli Eğitim Müdürleri, Şube Müdürleri ve Müdür Yardımcılarına rotasyon çalışmaları başlatılmış, kayıt parası ve diploma parası isteyen okul müdürlerine inceleme başlatılmış, 24 saat çalışma genelgesi, yaz tatillerinin uzunluğu, öğretmenin çalışma zamanları hemen her zaman olduğu gibi gündeme taşınmış, ADEY denilen devamsız öğrencilerin bir gün bile devamsızlık yapsalar öğretmen tarafından aranıp 12. Güne kadar velinin evine gidip geleceği bir genelge yayınlanmış vb. kısacası ilginç gelişmeler birbirini izlerken sendikalar da durumu herkes gibi izlemekle işlerine devam ediyorlar. Sanırım zaman kimseyle kötü olma zamanı değil...

 

Hani çok güzel bir sözümüz vardır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek diye. Ben bu durumu aynen böyle görüyorum. Bu kadar çaplı bir rotasyon uygulamasının yapılabilirliği konusunda endişeliyim. Ancak yine de açık kapı bırakarak konuşayım. Çünkü her an her şey olabilir. Ben iki doğu görevimi de yaptı. Askerlikte Tunceli Hozat’ta 11 ay dağlarda gezdim, öğretmenlikte de Şanlıurfa’da 4 yıl çalıştım. Ancak bu rotasyon uygulamasına kökten karşıyım. Neden mi?

 

1.Madem rotasyon uygulanacaktı madem 06.05.2010 yılından önce göreve başlayanlara mecburi hizmet uygulaması neden kaldırıldı?

2.Daha önce Doğu görevi yapanlar bu işten ciddi anlamda mağdur olacaklar

3.Eğitimde çalışma huzuru kalmayacak

4.Bölünmüş ve parçalanmış aileler çoğalacak

5.Eğitimde birlik beraberlik ve düzen olmayacak. (Zaten yoktu.)

6.Gelecekle ilgili planlarını ve yatırımlarını mevcut düzene göre yapanlar çok sıkıntı çekecek

7.Devlet yüz binlerce öğretmen için yolluk ödemek zorunda kalacak

8.Bu esnada emekli olmak isteyenlerin sayısı on binleri bulacak

9.Oluşan öğretmen açığı nedeniyle yeni atamalarla ciddi bir sirkülasyon olacak ve hesaplar dengeleri altüst olacak

10.Gerek rotasyona uğrayan öğretmenlerin çocuklarının gerek öğretmenlerin okuttuğu öğrencilerin psikolojileri tepetaklak olacak

11.Bu uygulamayı yapanlara duyulan güven ve itimat sarsılacak

12.Sendikalardan çığ gibi istifalar artacak

13.Bu işe destek veren siyasi partilerin oyu düşecek

14.Toplumsal barış zedelenecek

15.Öğretmenlik mesleğine duyulan itibar kalmayacak

16.Eğitimin kalitesi yaşanan bu kaos ortamından etkilenerek hızla düşmeye başlayacak. Bunlar tahminlerimiz bir bakarsınız tam tersi de olabilir. Bunu zaman gösterecek.

 

Aslında ciddi ciddi düşünülmesi gerekenhala birileri tarafından öğretmenliğin neden yan gelip yatma mesleği olarak algılandığıdır? Neden her gelen illa öğretmenleri tembel, hımbıl, işe yaramaz, sürekli tatil yapan kişiler olarak görüp de aldığımız maaşı hak etmediğimiz türünden açıklamalarda ve imalarda bulunmaktadır. Ben askerlerle, polislerle, imamlarla, sağlık personelleriyle vb herhangi bir kurumun memurlarıyla ilgili bu kadar aleni ve zaman zaman haksızlık derecesine varan açıklamalar yapanları duymadım. Yapmasınlar da zaten… Kendi içimizden bile onlarca kişi bunu rahatlıkla söyleyebilmektedir. Peki soruyorum çalıştığı yerdeki işin evine getiren, tatil, mesai saati dışı demeden hala çalışmaya devam eden kaç meslek mensubu var öğretmenlerden başka. Eve gelirsin veli arar, öğrenci arar, yazılı vardır okunması gerek, planlar ve hazırlıklar yapılması için zaman gerek bütün bunlar “Benim mesaim bitti” denilerek yapılmayacak anlamına gelir mi?

 

Öğretmenler çoğu zaman ailelerinden bile fedakârlık yaparak mesleklerini icra etmenin telaşı ve çabası içindedirler. Yönetmeliklerde ve kanunlarda 36 ve 40 denilene öğrenci mevcutlarının çok üzerinde öğrenci okutmaktadırlar. Yetersiz eğitim öğretim araçlarının, fiziki imkânı olmayan okulların içinde en güzelini nasıl yapabilirim gayesini gütmektedirler. Mesleğimiz maalesef önce velilerin, sonra öğrencilerin şimdi de tüm kamuoyunun gözü önünde dejenere edilmekte ve hala sorunlarımız çözülememişken başka yükümlülüklerle 750 bin kişilik koskocaman camia töhmet altında bırakılmaktadır.

 

Öğretmenler kaç lira maaş almaktadır? Gelişmiş ülkelerde ne kadar almaktadır? Muadilleriyle kıyaslanınca öğretmenler neden çok daha az ücretle çalışmak zorundadırlar? Ek dersleri hala neden bu kadar düşüktür? Neden hala derslik başına düşen öğrenci sayıları kanunda öngörülenin üstündedir? Neden kanunda öngörülenden daha fazla öğrenci okutanlara ödül verilmezken yapmış olduğu tatil insanların gözüne batmaktadır? Peki, bazı meslek mensupların verdiğiniz yıpranma payı ve emekli olduklarında bir öğretmenden kat be kat fazla aldıkları emekli ikramiyesi ne için öğretmenlere layık görülmemektedir? Bunlar neden konuşulmamaktadır… Öğretmenleri yetiştiren kurumlarda sorun varsa; sistem öğretmenleri yeterli bilgilerle besleyemiyorsa; öğretmenler için yapılan hizmetiçi eğitim seminerleri kursları sadece evrak üzerinde kalıyorsa bunda öğretmenin ne günahı vardır? 3 yılda bir sınava alınacakmış spekülasyonlarıyla toplumda sanki öğretmenler hiçbirşey bilmeyen yığınlarmış imajını oluşturmanın ne anlamı ve kime ne faydası vardır…

 

Ayrıca bu mesele, Oh iyi oldu.

Siz devlet memurusunuz her yeri gideceksiniz tabi.

Bayrağın dalgalandığı her yere giderim.

Bir yere çöreklenip kalmıştınız gidin başka yerlerde çalışın.

En iyi okulları parsellemiştiniz biraz da biz çalışalım.

Yan gelip yatma devri sona erdi.

Bu laçka ve kokuşmuş düzen böylelikle sona erer gibi sağlıksız cümlelerle açıklanmasından çok uzaktır. Bu yaklaşımlardan da herkesin özellikle uzak durması gerek…

 

Her neyse sözü uzatmayalım. Ölüm görülmüştür il içi rotasyona razı olun. Çocuklarınızın öğretmen olmasını istiyorsanız bir kez daha düşünün. Ve artık kendi meslek mensuplarımızın başına nasılsa benim başıma bir şey gelmedi diyerek zil takıp oynayacağınıza genel düşünebilme melekelerinizi çalıştırın. Yazımın başında anlattığım iki hikâyeyi iyi okuyun ve değerlendirin. Sendikalarınıza baskıyı arttırın. Ulaşabildiğiniz yerlere ulaşarak gerekli kamuoyunu oluşturun. Yoksa sadece bu oyunda figüran olarak kalır ve yine bu kadar eğitim sendikalarına rağmen hakkı yenilen kesim siz olursunuz…

 

Pardon söylemeyi unuttum Yezidiye sahip çıkın!..

 

 

 

 

Zekeriya EFİLOĞLU

 

[email protected]

www.sendeyaz.net




 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum