Memurlar niçin FETO'cu oldu?
KPSS gaspıyla kamuya yerleştirilen FETÖ'cülere değinen Ahmet Ünlü, "Sizce bunların hareket noktası FETÖ'ye inanç mıdır yoksa çalınan sorularla hakim veya savcı olmanın veya başka görevlere haksız yere gelmenin verdiği suç ortaklığı mıdır?" diye sordu.
Çalışanların yakından takip ettiği ve Yeni Şafak Gazetesi'ndeki köşesinde merak edilen konulara değinen Ahmet Ünlü, bugünkü yazısında FETÖ'ye "hizmet" eden memurlara değindi.
100 binlere yaklaşan açığa alınan memur sayısı ile milyarlarca liralık cirosu olan firmaların bu yapıyla ilişkisini sadece inançla izah etmenin akıl karı olmadığını söyleyen Ünlü, "657 sayılı Kanuna göre, teorik olarak kariyer ve liyakat yükselmenin temelidir. Kanuna göre liyakat; Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmak olarak tanımlanmıştır" dedi.
Teorik duruma rağmen uygulamanın böyle olmadığını söyleyen Ünlü, "Bu çerçevede PDY çoğunluğu ve etkinliği ele geçirdiği kamu kurumlarında liyakat sistemini paçavraya çevirmiştir. Bunların kurdukları sistem (!) al gülüm ver gülüm esasıyla çalıştığı için de herkes memnun kalmıştır" dedi.
İşte Ünlü'nün yazısı:
İster kamu kesiminde isterse özel sektörde olsun insan fıtratı menfaatini önceler ve menfaati için üretemeyeceği fetva yoktur. Kişisel hırs ve çıkarların nelere kadir olduğunu bilen PDY bunu çok etkin ve kalıcı kullanmıştır. Bu yapı kadar müsteşardan müfettişe veya uzmana kadar her kamu görevlisine hangi yöntemle yaklaşılması gerektiğine ilişkin analiz yapan başka bir oluşum yoktur. Bu durumu örneklerle izah edelim.
Örnek 1: Herhangi bir kamu kurumunun İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığına kendilerine yakın bir kişi atatmışlarsa ister istemez atanan kişiler bazı tavizler vermeye namzettirler. Hatta yapılan işin adına hizmet (!) tabirini koyarsanız atanan kişinin vicdani noktadaki tereddütleri de ortadan kalkar. Böyle bir atmosferde İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığının yapmış olduğu ihaleyi de ister istemez hizmet(!)e yakın bir kişi alır ve seve seve de himmet vermeyi kabul eder. Yani alanın ve verenin razı olduğu bir saadet zinciri oluşturulmuştur.
Yine bu kişi ihalesiz işleri de yani doğrudan temin yöntemiyle alınan mal ve hizmetleri de hizmet(!)e yakın kişilere verir ve çark böyle devam eder gider. Buradaki organizasyon kabiliyetine şapka çıkarmak gerekir.
Bu kısa açıklamadan sonra, merkezde dini duyguların mı yoksa menfaatin mi olduğuna siz karar verin. İşin içine bir defa giren ve işini de düzgün (!) yapan kişilerin önü açıldı demektir. Bu aşamadan sonra da yapının içinden çıkmak ve tekere çomak sokmak mümkün değildir. Yani bu işleri kimse hasbi duygularla yapmıyor.
Örnek 2: Herhangi bir kamu kurumunun İnsan Kaynakları Daire Başkanlığına kendilerine yakın bir kişi atatmışlarsa ister istemez atanan kişiler bazı tavizler vermeye namzettirler. Yapılacak sınavlarda ister istemez hizmet(!) ön plana çıkar ve duygusallığın zirvede olduğu bir atmosferde bazen yazılı soruların bazen de sözlü soruların verilmesi kaçınılmaz hale gelir. Çünkü, sınav komisyonları genellikle İnsan Kaynakları birimlerinin tavsiye ve teşvikleriyle oluşturulur. Hazırlanan sınav soruları bu birimde muhafaza edilir. Devamını anlatalım mı yoksa bu kadar yeter mi?
Bu yapı mensubu olup ta menfaatlenmeyen hemen hemen yok gibidir. Dolayısıyla bu süfli sürece dini içerik oluşturmak ve konuyu bu yöntemle açıklamaya çalışmak milletin aklıyla dalga geçmektir.
Çalıntı sorularla sınava girenler bu yapının emri dışına çıkabilir mi?
KPSS sorularının çalındığı netlik kazanmaya başladıkça saadet zincirinin nasıl oluştuğu daha iyi anlaşılıyor. Bedavadan hizmet(!) amacıyla sınav sorularını çalarak hizmet(!) ehline verenlerin hizmet (!) ehlinden de bazı beklentileri olmaktadır. Bedavadan çalıntı sorularla memur olanların her türlü hizmet(!) ve himmete aday olduklarını söylemeye gerek yoktur.
Bu durumun ortaya çıkmasının sonuçlarını bilen bir kişi neler yapmaz ki. Yani bu hareketin merkezinde suç ve menfaat ortaklığı yatmaktadır. Suç ortağı olanlar bu durumun ortaya çıkmasından tedirgin oldukları için de her verilen görevi hizmet (!) aşkıyla seve seve yerine getirirler. Nitekim pisliğe bulaşanların analizinde bu gerçek ortaya çıkmaktadır.
2012 yılındaki hakimlik sınavının nasıl iptal edildiğini hatırlayan var mı?
Avukatlıktan hakimliğe geçmek için yapılan sınava girenlerin aşırı aç gözlülüğü yüzünden soruların çalındığı anlaşılmıştı. Ankara'da, 6 Mayıs 2012 tarihinde 1546 kişinin katıldığı 'Avukatlar İçin Adli Yargı Hakim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı' yapılmış ve soru çalındığı için de sınav iptal edilmek zorunda kalınmıştı. ÖSYM tarafından sınav iptaliyle ilgili yapılan açıklamada şu ibretlik ifadelere yer verilmişti.
“Normal şartlar altında zorluk derecesi yüksek sınavlarda başarı barajını geçen aday dağılımının başarı barajı puanının (70 puanın) hemen üstünde yoğunlaşması beklenirken, 2012 sınavında bu yoğunlaşmanın 80 puan ve üzerine de yayılmış olduğu, 65 ve altında puan alan grubun yanında 80 ve üzeri alan çok kalabalık bir grubun oluştuğu, normal veri olarak kabul gören 65 ve 75 arası beklenen istatistiğin zayıf kaldığı;
2011 yılında sınava giren adayların bazılarının puanlarını 2012 yılında sınav daha zor olmasına rağmen ortalama 40 puan civarında artırmış olmaları; Sınavı ilk 50 sırada başarıyla tamamlayan adaylardan 26 adedinin 2011 sınavında 70 baraj puanının altında kaldıkları halde bu sınavda 85 ve üzeri puan alarak ilk 50 dereceyi paylaşmış olmaları;
Başarılı adaylardan bazılarının karı-koca, veya akraba ilişkilerinin olması ve sınavı üstün başarı ile kazanan 4 evli çiftin cevap kağıtlarındaki tıpkılık yanında puanlarının da birbirlerine yakın ve yüksek puanlar olması; Sınav sonuçlarında özellikle derece yapmış bazı adayların soru kitapçıkları üzerinde hiçbir işlem, yazılı muhakeme ya da karalama yapmaksızın matematik sorularında % 100 doğru yapmış olmaları, ya da yaptıkları karalamalarda ulaştıkları/ulaşamadıkları sonucu değil farklı şıkkı işaretlemiş olmaları gibi nedenlerden dolayı sınav iptal edilmiştir.
Düşünün ki bu sınav iptal edilmedi (iptal edilmeyenleri henüz bilmiyoruz) ve sınav sonucunda birçok hakim ve savcı atandı. Bunların talimatla yapamayacakları hizmet(!) var mıdır? Bence bunların tamamı ehli hizmet olarak hizmet(!)ine devam edeceklerdir.
Nitekim birçoğu benzer şekilde hizmet(!)ine ve himmetine devam etmiştir. Benzer şekilde diğer kariyer mesleklerde de aynı hizmet(!) yöntemi işletilmiştir. İşin bir de yükselme boyutu var ki yer darlığı nedeniyle buna girmiyoruz.
Dolayısıyla bu yapıdan doğrudan veya dolaylı olarak menfaat sağlamayan hiçbir kişi bu yapıya kolay kolay bulaşmamıştır. Sizce bunların hareket noktası FETÖ'ye inanç mıdır yoksa çalınan sorularla hakim veya savcı olmanın veya başka görevlere haksız yere gelmenin verdiği suç ortaklığı mıdır?
Kaynak: Haber10
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.