MEB'de 'Teftiş' sorunu neden çözülemiyor?
Milli Eğitim Bakanlığı teftiş sorununu neden çözemiyor?
Eğitim denetiminde, meselenin köküne inilerek reform yapmak yerine, müfettişlerin unvanını, tabelasını, kadro sayısını değiştirmek kolaycılığıyla sorunun çözüleceği yanılgısı hala revaçtadır. İsimlerin değişmesi ile de hakikatler değişmiyor. Milli Eğitim Bakanlığında, 2011 ve 2014 yıllarında iki defa teftiş sistemi üzerinde değişiklikler yapılmış ama kurumu ve sistemi doğru okuyamama yüzünden bugün üçüncü defa ve bir önceki değişikliklerle taban tabana zıt bir yapı kurulmaya çalışılıyor.
Aynı siyasi parti ve aynı bakanın sevk idaresindeki aynı bakanlıkta 30 ay içerisinde yapılan ve birbiriyle çelişen yeni bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, yasalaşmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilmiş durumdadır.[1] İlgili komisyonda tasarı üzerinde görüşmelerinin sürdüğü, paydaşların dinlendiği bugünlerde, Memurlar.Net olarak kanun tasarısının 2, 6, 9 ve 13'üncü maddelerinde yer alan; Rehberlik ve Denetim Başkanlığı'nın kaldırılarak yerine Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın yeniden kurulması, "maarif müfettişi" kadrolarında yer alan müfettişlerin eğitim uzmanı kadrolarına atanması ile Milli Eğitim Bakanlığında 2011 yılında kaldırılan bakanlık müfettişliği yerine, yeniden 750 "bakanlık maarif müfettişi" ve müfettiş yardımcısı kadrosunun ihdas edilmesi üzerine kaleme alınan bir değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz.
Hikaye Eylül 2011'de başladı. Ömer Dinçer'in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde; 652 sayılı KHK[2] ile bakanlık müfettişleri "milli eğitim denetçisi", ilköğretim müfettişleri "il eğitim denetmeni", Teftiş Kurulu Başkanlığı Rehberlik ve Denetim Başkanlığı'na dönüştürüldü. 2014'te Nabi Avcı'nın Milli Eğitim Bakanı olduğu günlerde; 6528 sayılı Kanun[3] ile taşra denetim elemanı olan il eğitim denetmenleri ile Türkiye çapında denetim yetkisine haiz olan milli eğitim denetçileri, il milli eğitim müdürlükleri emrinde birleştirilerek "maarif müfettişi" yapıldılar. 2016 yılına gelindiğinde, Nabi Avcı yine Milli Eğitim Bakanı'dır (mevcut kanun tasarısı, İsmet Yılmaz'dan önce TBMM'ye sevk edildi), 2.500'e yakın maarif müfettişinin "eğitim uzmanı" yapılması, eğitim uzmanı yapılan bu eski maarif müfettişlerinden bazılarının mülakatla "bakanlık maarif müfettişi" yapılmasına karar verildi ve de şu an TBMM'de tasarının kanunlaşma sürecini tamamlanması bekleniyor.
Bu anlatılanlar başınızı döndürdü değil mi? Evet biz de bu verimsiz kısır döngüden yorulduk. Diğer bakanlıklarda bir defada yapılıp tamamlanan bu tür değişiklikler Milli Eğitim Bakanlığında bir türlü başarılamıyor. Ortaya çıkan enerji ve zaman kaybının, kamu kaynağı israfının dört temel sebebi var:
Birincisi; aceleci ve sabırsız bakanların, içi boş, altı boş "bir şeyler" yapma telaşı ve "iş yapıyor" görüntüsü verme yapmacıklığı. İkincisi; bilgi, beceri ve tutum yönüyle yetersiz ve iş bilmez bürokratların ve bazı akademisyenlerin siyasi iradeyi yanlış yönlendirmeleri. Üçüncüsü; Milli Eğitim'deki sıkışmanın kök sebebi mevcut eğitim ve yönetim felsefesidir. Dünü tekrar etmekle bugünün değişeceğini sanmak basiretsizlik ve ferasetsizliğin ta kendisidir.Dördüncüsü ve en tehlikeli olanı da idare-i maslahatçı ve yanlışa yanlış demeyen bürokratların devlette, özellikle Milli Eğitim Bakanlığında köşe başlarını tutması. Bakanların da bu tür bir tıynete, mizaca sahip kişilere teveccüh etmeleri ayrı bir beladır.
9.790 öğretmen üzerinde, yüz yüze anket tekniği uygulanarak tüm Türkiye'de yapılan bir araştırmaya göre: Öğretmenlerin %91,7'si teftiş sisteminin rehberlik esasına göre yeniden yapılandırılması gerektiğini, %84,5'i teftiş sisteminin doğru işlemediğini düşünmektedirler.[4] Sadra şifa derde deva olamayacak olan bu kanun tasarısı da bu şekilde yasalaşırsa çok değil, yine iki üç yıl sonra bir kanun değişikliği daha yapılır. Bu kısır döngü böyle sürüp gider.
Eğitim teftişinin yeniden yapılandırılmasını öngören ilgili maddelerin içeriğine dair önce şunları sormak gerekiyor: Milli Eğitim Bakanlığında Bakanlık Müfettişliğine, Maarif Müfettişliğine veya herhangi bir müfettişe ihtiyaç var mıdır? Böyle bir ihtiyacın var olup olmadığı hususunda öğretmenlerin ve diğer paydaşların görüşüne başvurulmuş mudur? Herhangi bir ihtiyaç analizi yapılmış mıdır? Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in kaldırmak için her türlü tehdide ve zorluğa göğüs germiş olması gerçeği ve Anayasa Mahkemesinin aldığı kararla[5] bu işlemi tasdik ettiği bilgisine rağmen "klasik teftiş"i, açık açık ve gerekçesiz olarak yeniden Bakanlıkta diriltmenin manası nedir?
Neden ve neye göre 500 müfettiş ve 250 müfettiş yardımcısı kadrosu ihdas edilmiştir? 2011 yılından önce de Bakanlık Teftiş Kurulu'nun 500+1 müfettiş kadrosu vardı. 2011 yılına kadar Türkiye çapındaki tüm liseler bu kadroyla denetleniyordu. Okul denetimi, öğretmen denetimi ve mucipli ders denetiminin kalkmış olduğu günümüzde, muhakkikler eliyle yapılması mümkün olan soruşturma işi için 750 kişilik "alay" büyüklüğünde bir kadronun buraya tahsis edilmesi "kaynak israfı" değil midir? Mevcut denetim elemanlarının eğitim sistemine katacakları değer nedir? Yasa gerekçesinde bu konuya neden girilmemiştir?
Milli Eğitim Bakanlığının teftiş kültürüne rengini veren iki meslek gurubu vardır: Bunlar, eski ilköğretim müfettişleri ve eski bakanlık müfettişleridir. Türkiye çapında denetim yetkisine haiz olan eski bakanlık müfettişleri, Milli Eğitim Bakanlığında 1998 yılına kadar sınavsız olarak bu kadrolara atanmışlardır. Yarışma sınavı ve üç yıllık müfettiş yardımcılığı dönemi sonunda atanan kariyer müfettişler ise ilk defa 1999 yılında sisteme dahil olmuşlardır. Eski ilköğretim müfettişleri ise 1991 tarihli yönetmelik değişikliğine kadar "müfettiş yardımcılığı" kadrolarına dahi sahip değillerdi. Bu iki grup müfettişin teamülleri, iş görme şekilleri hemen hemen aynıdır ve öne çıkan vasıfları şunlardır:
. Yöneticilere, öğretmenlere yardımcı olmak, yol göstermek ve onları geliştirerek sisteme değer katmak yerine; insan merkezli ve güven esaslı olmayan, değişime kapalı, öğretmene en küçük bir inisiyatif alanı bırakmayan reaktif bir anlayışla salt mevzuat uygunluğunu esas almak;
. Sistem yerine ısrarla insanların kusurlarına, hatalarına odaklanmak; kendisini "yönetim"in üstünde gören bir hırsla tipik bir politbüro üyesi gibi davranmak ve bürokratik oligarşinin neferi olmaya çalışmak.
. Müfettiş kanaati zırhının arkasına saklanarak sübjektif ve cezalandırıcı yaklaşımlar benimsemek; şekilci, aşırı kuralcı, rehberlikten ziyade soruşturma yapmaktan haz alan tutumlarla iş yapmak, böylelikle öğretmenlerin ve eğitim yöneticilerinin moral motivasyonlarını bozmak suretiyle verimlerini düşürmek;
. Yönetişim, hesap verebilirlik ve saydamlığın bir gereği olarak kamuoyu ile paylaşılması gereken denetim raporlarını gizleyerek yaptıkları işe "gizem" katmaya çalışmak.[6]
Böyle olunca da müfettiş algısı her daim olumsuz olmuştur. Müfettiş, korkulan, çekinilen, uzak durulması gereken, istenmeyen bir karakterdir. Mesela eğitim teftişinde dikkat çeken Anglosakson uygulamasında; teftiş değişimin, dönüşümün ve gelişimin bir aracı iken; Türkiye pratiğinde eğitim teftişi, statükocu zihniyetlerin ve alıngan kişiliklerin toplandığı merkezlere dönüşmüştür.
Dünyada başarılı eğitim sistemlerine sahip ülkelerin hiçbirinde (Güney Kore, Finlandiya, Japonya, Kanada, İrlanda, İngiltere) Türkiye'dekine benzer despotik, hegemonik, otoriter, hiyerarşik ve yararsız bir teftiş kültürü ve anlayışı yoktur. Teftiş kültürünün ülkemizde bu derece arızalı olmasının altında yatan sebeplerden biri, eğitimin ideolojik olması ve düzenin bekçiliği/muhafızlığı görevinin de müfettişlere verilmiş olmasıdır. Yukarıda sayılan ülkelerin hiçbirinde eğitime ideolojik saplantılar yön vermiyor, eğitim biliminin gerekleri neyse o yapılıyor. Uluslararası denetim standartlarına göre icraya karışmaması gereken müfettişler, Türkiye'de 2004 yılına kadar zevkle sicil amirliği yapmışlardır.[7] Bunu bir statü aracı olarak gören müfettişlerin onlarca yıl buna itiraz etmemiş olması sorunlu teftiş kültürünün kötü bir mirasıdır.
"Hiç yapılmaması gereken bir şeyi büyük bir verimlilikle yapmaktan daha yararsız bir şey kesinlikle olamaz" sözü doğrultusunda; Milli Eğitim sisteminin bünyesindeki müfettişliğin, sadra şifa derde deva bir fonksiyon icra edip etmediğini cesur bir şekilde sorgulamak ihtiyacı vardır. Bu maksatla, on binlerce okulda görev yapan ve bir milyona yaklaşan sayılarıyla öğretmenlere, Milli Eğitim Bakanlığında yönetim sorumluluğunu omuzlarında taşıyan başta müsteşar ve 21 birim amirine ve 81 il milli eğitim müdürüne sorulması gereken soru: "Müfettişlerin varlığının sizin görevinize bir etkisi, bir katkısı bir yararı var mıdır?"
Bu tasarının altında yatan örtük gaye, kurulacak Teftiş Kurulu Başkanlığı ile müfettişlerin 1930'lu yılların tek parti dönemi Türkiyesi'nin, tepeden inmeci yönetim zihniyetinin özlemiyle eski ihtişamlı günlerine, eski statülerine kavuşma isteğidir. Öğretmenlere, eğitim yöneticilerine "rehberlik etmek", "yol göstermek", "yardımcı olmak" isteği ve niyetinden bahsetmek mümkün değildir.
Dünyanın gittiği yön "teftiş"i güçlendirmek değil, öğretmenleri yetkilendirip sorumluluk sahibi kılmaktır. Eğitim kalitesinin artırılması için Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenleri profesyonel olarak konumlandırma, öğretmenlerin niteliklerini artırmaya yönelik çabalara destek olma ve mesleklerini icra etme noktasında öğretmenlere önemli ölçüde özgürlük sağlama çabası içinde olmalıdır.[8] Bunu yapmak yerine, eğitimcilerin ensesinde boza pişiren müfettişlik müessesesini kaldırma kılıfı altında tekrar diriltmek ve daha da güçlendirmenin kamu yararı ve hizmet gerekleriyle izah edilecek bir yanı yoktur.
ÖNERİLER
Türkiye'deki geleneksel teftiş anlayışının, özellikle eğitim denetiminin, evrensel gelişmelerin uzağında kaldığı bilinmektedir. Türkiye'deki sorunlara parçacıl yaklaşmak, kamu reformunu bütüncül olarak tüm sisteme uygulayamamak, ülkeyi yönetenlerin karşılaştıkları temel çıkmazdır. "Reform, %70 alışkanlıkların değiştirilmesi, %20 sistem değişikliği ve %10 yasal değişiklik gerektirir" şeklindeki tespit, Türkiye'nin eğitim sisteminde reform yapmaya çalışanların mücadele etmek zorunda kaldıkları en büyük engelin adresini göstermektedir.
Bu itibarla, söz konusu kanun tasarısında "eğitim denetimi" ile ilgili yer alan maddelerin yeterli bir etki analizi, ikna edici bir gerekçe ve kapsayıcı bir saha çalışmasından yoksun olduğu düşünülmektedir. Telaşla hazırlandığı görülen kanun tasarısına dair yukarıda tartışılan konular ışığında üç öneri geliştirilmiştir.
1. Teftiş Kurulu Başkanlığı ve bakanlık maarif müfettişliği müessesesi kaynak israfıdır. 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de Bakanlık hizmet birimleri arasında sayılan Rehberlik ve Denetim Başkanlığı, misyonunu tamamlamıştır ve teşkilat yasasından çıkartılmak suretiyle kapatılmalıdır. Sadece soruşturmacılık yapmak üzere, Teftiş Kurulu'nun 750 kadro ile geri getirilmesi gereksizdir, yararsızdır, yevmiye ve yolluk israfından başka bir şey değildir. Soruşturma talepleri için "Ankara'dan Müfettiş göndermek" yerine, vilayetlerde yani mahallinde muhakkikler eliyle gerekli iş ve işlemler yapılmalıdır. MEB, bir milyonu aşan personel sayısıyla Bakanlıktan soruşturmacı gönderme sevdasından vazgeçilmelidir. Ayrıca soruşturma yapmak, eğitim denetiminin asli unsurlarından değildir, tali bir görevdir. Bu durum bile başlı başına entropinin, tükenişin göstergesidir. Rehberlik yapma, kılavuz olma misyonu ortadan kalkınca elde sadece ve sadece soruşturma sopasının kalması normal karşılanmalıdır.
2. Maarif müfettişlerinin eğitim uzmanı yapılmasında isabet vardır. İl milli eğitim müdürlükleri bünyesinde çalışmakta olan ve toplam sayıları 2.500'ü bulan maarif müfettişlerinin yeni denetim ve rehberlik felsefesine ayrıca yeni kamu yönetimine adapte olmaları imkansızdır. Maarif Müfettişliği kadrosunun kaldırılması yerinde bir uygulamadır. Maarif müfettişlerinin eğitim uzmanı unvanıyla, ekonomik gelirlerinde, mali haklarında herhangi bir kayıp yaşanmaksızın, il milli eğitim müdürlükleri bünyesinde, okulların ve eğitimin kalitesini, niteliğini artırmak üzere istihdam edilmesi yerinde bir uygulama olacaktır.
3. Öğretmenlere teftiş korkusu yerine, sorumluluk verilmelidir. Bir eğitim sisteminin performansı ancak öğretmenlerinin kalitesi kadar yüksek olabilir. Eğitim kalitesinin artırılması için Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin niteliklerini artırmaya yönelik çabalara destek olmalı ve mesleklerini icra etme noktasında öğretmenlere önemli ölçüde esneklik ve özgürlük sağlamalıdır. Öğretmenler okul yönetiminde pasif ve edilgen kılınmamalıdır. Askeri denetimleri çağrıştıran, öğretmenleri esas duruşa geçiren, ceberut teftişler son bulmalıdır. Türkiye'de öğretmenlerin değerlendirilmesi, denetlenmesi amacıyla halihazırda kullanılan ve dış teftiş mekanizması işlevi gören "müfettişlik" yerine, meslektaşlar olarak öğretmenlerin kendi kendilerini değerlendirmeleri teşvik edilmelidir. Öğretmenlik mesleğinin saygın olduğu ülkelerde; öğretmenlere teftiş korkusu yerine, sorumluluk verilmektedir.
Memurlar.net
[1] TBMM. Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu. http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0721.pdf Erişim tarihi: 4 Haziran 2016.
[2] 652 sayılı KANUN. Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname. 652. T. C. Resmi Gazete, 28054, 14 Eylül 2011. Kanun Hükmünde Kararname'nin ekinde yer alan (2) ve (3) sayılı listeler, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/09/20110914-1-1.doc Erişim tarihi: 4 Haziran 2016.
[3] 6528 sayılı KANUN. Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. 6528. T. C. Resmi Gazete, 28941, 14 Mart 2014.
[4] EĞİTİM-BİR-SEN. Öğretmen Sorunları Araştırması, Ankara, 2004. http://www.egitimbirsen.org.tr/ebs_files/files/yayinlarimiz/99-egitimbirsen.org.tr-99.rar Erişim tarihi: 4 Haziran 2016.
[5] MEMURLAR.NET. İşte Anayasa Mahkemesinin dershaneler hakkındaki kararı. http://www.memurlar.net/common/news/documents/527737/20150724-33p.pdf Erişim tarihi: 5 Haziran 2016.
[6] OFSTED. Çoğulcu demokrasinin hakim olduğu ülkelerde, sisteme yönelik ciddi eleştiriler getiren eğitim denetimi raporları kamuoyu ile internet ortamında paylaşılmakta ve medyada uzun süre tartışılmaktadır. Örneğin: İngiltere'de eğitim denetiminden sorumlu birim olan OFSTED'in 2013-2014 Yıllık Raporu - Ofsted's Annual Report 2013-14, http://www.theguardian.com/teacher-network/2014/dec/10/ofsted-annual-report-teachers-need-to-know Erişim tarihi: 5 Haziran 2016.
[7] MEMURLAR.NET. İlköğretim Müfettişleri artık sicil amiri olarak not veremeyecek. http://www.memurlar.net/haber/9031/ Erişim tarihi: 5 Haziran 2016.
[8] BEKİR S. GÜR, ZAFER ÇELİK. Türkiye'de Milli Eğitim Sistemi Yapısal Sorunlar ve Öneriler, SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı), Ankara, Ekim 2009.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.