Maziyi Unutmadan Geleceği Görebilmek (1)

Maziyi Unutmadan Geleceği Görebilmek (1)

Maziyi Unutmadan Geleceği Görebilmek (1)

Bakanlığımızda son yıllarda GİH sınıfında yönetici kadrolarında görev yapanlar hariç olmak üzere birçok konuda önemli olumlu değişimler yaşanmıştır ve yaşanmaya da devam etmektedir. Şube müdürlerinin günden güne azalan mali ve özlük hakları ile ilgili eleştiriler yapmama rağmen yapılan iyi ve güzel şeyleri de görmek ve takdir etmek lazım diye düşünüyorum. Bir söz vardır “ marifet iltifata tabiidir” diye… Bakanlığımızın yaptığı ve gerçekleştirmeyi planladığı iyi işler ile ilgili olarak derim ki; “Sezarın hakkını Sezara vermek” lazım…

“Öğretmen atamaları”

Geçmişte, bugünkü öğretmen atama sistemini bizler hayal bile edemezdik. 8-10 sene önceyi bir düşünelim. Öğretmenler nasıl atanıyordu. 30 yıllık sınıf öğretmeni de olsan iller arası tayin istediğinde yeni gideceğin il de köyde başlamak gibi bir kaderimiz vardı. İllere gelen öğretmen tayinleri  depo olarak bir okula gönderilir sonra atamalar buradan ilçelere ve köylere gerçekleştirilirdi. Nasıl yapıldığını da hepimiz biliyoruz. Başımızı  kumada gömmeyelim! Öyle puana falan bakılmazdı. Başka kriterler vardı. Birilerinin kapısında bekleyip öyle istenilen yerlere atama yapılırdı. Aralık ayında depo öğretmenlerinin yer değiştirdiğini hatırlıyorum. Düşünün okulların halini! Sonra “joker” öğretmenler vardı. Köylere gitmeyen ve il/ilçelerin iyi okullarında görev verilen fazla öğretmenler.  Bunlar sadece okullara ayda birkaç kez uğrarlardı. Kaldı ki uğramalarına bile gerek yoktu.

İlk atama deseniz,  o da ayrı bir muamma idi. Evraklar, Bakanlığa verildikten sonra hangi sıraya göre atanır bilinmezdi. Bir ara şimdi ki gibi sınav uyguladılar. Yeterlilik sınavına ben de katıldım. 1989 yılında sınava katıldım. Daha sonra   1997 yılında  herkesi sınıf öğretmeni olarak atadılar. Bir yıl sonra eğitim fakültesi mezunları atanmak için tekrar sınava girdiler. Kaç kişi sordu bilmem ama alandan gelenlere sınav yap ama herhangi bir fakülte mezununu sınıf öğretmeni atamak için sınava girdirme. Her üniversite diplomasının altına iş bulamaz ise sınıf öğretmeni olarak atanır ibaresi konmalı diye espiriler yapılıyordu. Velhasılı kritersizlik, kriter olmuştu…

Şimdi ise öğretmen atamalarının nasıl yapıldığını hepimiz görüyor ve biliyoruz. Yüzde yüz oranında şeffaf ve objektif atamalar yapılmaktadır. Gerek yer değiştirmeler gerekse ilk atamalar hiç kimsenin itiraz etmeyeceği şekilde yapılıyor. İstisnalardan bahsediliyor ama ben inanmak istemiyorum.

“Yönetici atamaları”

Okul ve ilçe yöneticisi atamalarında ise tam bir keşmekeş vardı. Sabah okul müdür yardımcısı olarak göreve başlarsın, öğleden sonra ilçe milli eğitim müdürü oluvermişsin. Bir hafta sonra da bir köyde öğretmensin. Okulda ise müdür yardımcısı atamaları imza sirküleri ile yapılırdı. İmza sirküsü çıktıktan sonra okul müdürü ilçeye gönderdiği yazıya birde olumsuz görüş ekler ise sittin sene o okulda yönetici olamazsın. Okul müdürlüğünde ise daha farklı dolaplar dönerdi. O zamanlar mahkemelere müracaat eden mi yoktu yoksa yöneticilik cazip mi değildi bilemiyorum…

Bugünlerde ise yapılan bir yanlış atama internet sitelerinde yer alıyor. Mahkemelerden yanlış atamalar dönüyor. Atamalar istisnalar hariç adaletli bir şekilde gerçekleştiriliyor.

“Bakanlık istatistiğini yapamıyordu”

Okullarda kaç öğrenci var? Kaç öğretmen var? Bilinmiyordu. Yuvarlak rakamlar ile ifade ediliyordu. Bakanlık bu sayıları istediğinde,  bir haftada ancak öğrenebiliyordu. Gerçi öğreninceye kadar da tekrar sayılar değişiyordu. Yani devlet istatistiğini bilmiyordu. Bilemiyordu. Ben bizzat ilçe istatistik komisyonlarında görev yaptım. Önce meis formları toplanırdı. Daha sonra müdür yardımcıları bir hafta bir okula kapanır. İlçenin istatistiğini defterlere işlerdik. İl milli eğitim müdürlüğüne defterler teslim edilmeden öğrenci ve öğretmen istatistiği değişirdi.  Gerçekte değişirdi. Ama defterde değişmezdi. Durum tam bir komedi idi.  

Şimdi geldiğimiz nokta ise o günlerde hayalimizin de ötesinde bir durum. Hangi okulun kaç top kağıdı var. Yakacağı ne kadar? Toplu iğnesine kadar biliniyor. Kaç kilovat elektrik harcadığı bile tespit edilebiliyor. Bunları yapmak için haftalarca komisyon kurup okullara kapanmak yok artık. Öğretmen ve öğrenci sayılarına ulaşmak bir tuş kadar yakın. Bir yıl sonra anaokuluna başlayacak ya da ilköğretime kayıt yapacak öğrencileri artık çok rahat biliyor ve ona göre planlamamızı yapıyoruz.

“Ödenek sıkıntısı çekilmiyor”

Okul ve kurumların en büyük sıkıntılarından biri de ödeneklerin yeterince gelmemesi idi. Şimdi ödenekler zamanında ve yeterince gelmektedir. Bize eski yöneticiler hep şunu söylerdi; ödenekleri fazla isteyelim ki ihtiyaç kadar gelsin. İhtiyaç kadar istersek ödenek yetmez. Fazla fazla ödenek istemek gelenek olmuştu. İlköğretim okullarının elektrik ve su paraları ödenmezdi. Çok iyi hatırlıyorum,  çalıştığım ilçede belediye bir okulun suyunu kesmişti. Televizyonlara öğrenciler ellerinde şişeler ile çıktılar. Bunları yaşadık. Okul ve dersliklerin fiziki ortamları iyi değildi. Bağışlar her ne kadar şimdi de zaman zaman gündeme gelse o dönemlerde bağış yapmadan okula öğrenci  kayıdı olmazdı.  Sıralardan tutunda araç gereçlere kadar kullanılan malzemeler eski idi. Harita bulmakta bile güçlük çekerdik. Ödenek istersin o da gelmez! 

http://ueyder.org/haberler/dernek-etkinlik-haberleri/176.html

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.