Koncuk'tan 24 Kasım Eleştirilerine Tepki
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B’de yayınlanan Güncel programına katılarak, önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B’de yayınlanan Güncel programına katılarak, önemli açıklamalarda bulundu.
Sizin kaç milletvekiliniz olursa olsun, iktidar olarak muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri ile tartışmadan, onların fikirlerini göz önüne almadan ‘ben yaptım oldu’ anlayışı ile bir takım kanuni düzenlemeleri kafanıza göre yaparsanız, elbette bunlar yanlış değerlendirilebilir ya da siyaseten algı operasyonları ile toplumun yanlış anlaması sağlanabilir.
Komisyona geri çekilen cinsel istismar düzenlemesi hakkında açıklama yapan Koncuk şunları söyledi: “Adalet ve Kalkınma Partisi Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in bunun ihtiyaç duyulan bir kanun olduğunu ama olumsuz algı yaratıldığını, bu algı sebebi ile düzenlemenin geri çekildiğini ifade etti. Bakınız burada usul olarak bir hata var. İktidar partisi bunu 15 Temmuz’dan önce çok fazla yapıyordu ama 15 Temmuz’dan sonra biraz daha azalması gerektiğini düşünüyoruz. Aydemir, bunun çok doğru bir düzenleme olduğunu ifade ediyor ama geri çektiklerini söylüyor. O zaman sormak gerekir: Bu kadar doğru olduğuna inandığınız, Türkiye’nin de buna ihtiyacı olduğunu, 3 bin aileyi ilgilendirdiğini, hatta CHP’li bir kadın vekilin de daha önceden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu söylediğini ifade ettiğiniz bu düzenleme ile ilgili problem ne o zaman? Doğruysa neden çektiniz, yanlışsa neden getirdiniz?
Problem şu: Sizin kaç milletvekiliniz olursa olsun, iktidar olarak muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri ile tartışmadan, onların fikirlerini göz önüne almadan ‘ben yaptım oldu’ anlayışı ile bir takım kanuni düzenlemeleri kafanıza göre yaparsanız, elbette bunlar yanlış değerlendirilebilir ya da siyaseten algı operasyonları ile toplumun yanlış anlaması sağlanabilir. Tabi bu düzenleme doğru anlamında söylemiyorum. Burada iktidar partisinin ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla meseleyi çözme metotları bakımından bir hatası olduğu ortaya çıkıyor.
Günlerdir Türkiye iktidar partisi tarafından gece yarısı operasyonu ile kanun tasarısına eklenen bir geçici maddeyi tartışıyor. Sivil toplum örgütleri, vatandaşlar tartışıyor. Toplum, bu düzenlemeyi küçük çocukların kendinden çok daha büyük yaştaki insanlarla evlenmesinin önünü açan bir tasarı olarak biliyor. Ama sayın vekil başka bir şekilde anlattı; ‘Şu anda 3 bin aile var. Yani fiili bir durum var. Bu fiili durumu ortadan kaldırmak amacı ile bir kanun düzenlemesi yaptık ama algı operasyonlarına kurban gitti.’ dedi. O zaman muhalefet partileri ile bir mutabakata varacaksınız. Akıldan akıl doğar. Belki de o kanun taslağının daha detaylı yazılması lazımdı. Bu düzenleme vatandaşlarımızın daha iyi anlayabileceği şekilde yazılmış olsa idi, belki de toplum bu tartışmaları yapmazdı, insanlar nefesini boşuna yormazdı, siz de zor durumda kalmazdınız, adeta çocuğa istismarın önünü açan bir siyasi parti durumuna düşmezdiniz. Demek ki bu metotların iktidar partisi tarafından yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bu her kanun için geçerlidir. Tabi cinsel istismar konusu, çok hassas bir konudur. İktidar partisinin kanunları, düzenlemeleri hayata geçirirken mutabakat oluşturmasında büyük fayda olduğunu anlaması lazım.”
Ne yazık ki; 24 Kasım’ı eleştiren sözde sendikalar, sivil toplum örgütleri ve Atatürk ile hesabı olan birtakım kesimler var.
Tüm öğretmenlerimizin ve eğitim çalışanlarının 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayan Koncuk, şöyle konuştu: “24 Kasım’ı, eğitim sistemi içinde olan herkesin günü olarak değerlendiriyorum. 24 Kasım, Atatürk’ün millet mektepleri başöğretmenliğini kabul ettiği gündür ve Öğretmenler Günü olarak kutlanması gereken doğru bir gündür. Bir öğretmenler günü kutlanacaksa, elbette Atatürk’ün millet mektepleri başöğretmenliği kabul ettiği günü kutlamak doğrudur. Ne yazık ki; 24 Kasım’ı eleştiren sözde sendikalar, sivil toplum örgütleri ve Atatürk ile hesabı olan birtakım kesimler var. Türk Eğitim-Sen Öğretmenler Günü olarak 24 Kasım’ı en doğru tarih olarak kabul etmektedir. Bunun eleştirilmesini dahi kabul etmemiz mümkün değildir.”
Siyaset elbette önemlidir ama kaliteli siyaseti ve toplumsal hayatı oluşturmanın tek yolu kaliteli eğitim-öğretimdir.
24 Kasım’ın, eğitim çalışanlarının, eğitim-öğretimin problemlerinin tartışılması gereken gün olduğunu kaydeden Koncuk, “Ulu Önder Atatürk, toplumların geleceğinin ancak eğitimle, öğretmenlerin başarısıyla mümkün olduğunu ifade etmiştir. Gelişmiş dünya, problemlerini çözebilmek için eğitimde başarıyı sağlamaktan başka yol bulamadı. Siyaset elbette önemlidir ama kaliteli siyaseti ve toplumsal hayatı oluşturmanın tek yolu kaliteli eğitim-öğretimdir. Bunu önemli gördüğümüz zaman, bu hedefe kiminle yürüyeceğimizi tespit edebilmek lazım. Elbette bu hedefe kendinden emin, huzur içinde görev yapan öğretmenler ve eğitim çalışanları ile yürüyeceğiz” dedi.
Öğretmenleri eleştiren, eğitim sistemini bozan, öğretmenlerin özlük haklarını aşağı çeken bir anlayışla eğitim-öğretim meselelerini halledeceğimizi iddia edebilmek mümkün değildir.
Öğretmenlerin başarının anahtarı olduğunu söyleyen Koncuk, öğretmenlerin yıllar içinde itibarlarının azaldığını, bunda da siyasi iktidarların sorumluluğu olduğunu söyledi. Genel Başkan şunları kaydetti: “Tabi son yıllarda yapılan tüm anketlerde, çalışmalarda öğretmenlerin mutlu olmadığını görüyoruz. Bu kadar önemli bir alanda elimizdeki tek güç başarının anahtarı olan öğretmenlerdir. Ancak öğretmenlerimiz sosyo-ekonomik yönden ya da bir meslek grubu olarak kendilerini mutsuz olarak ifade etmektedir. Bu siyasi iktidarı, muhalefeti, herkesi ilgilendiren bir durumdur.
Öğretmenliğin yıllar içinde itibar kaybeden bir meslek haline gelmesinde siyasi iktidarların sorumlulukları vardır. Öğretmenleri eleştiren, eğitim sistemini bozan, öğretmenlerin özlük haklarını aşağı çeken bir anlayışla eğitim-öğretim meselelerini halledeceğimizi iddia edebilmek mümkün değildir. Çünkü en önemli güç olan öğretmenleri; itibarları, kendine güveni azalmış bir meslek grubu haline getirmişiz. Bu durumda başarıyı nasıl sağlayacağız? Öğretmen kendisini daha güçlü hissetmelidir. Parasal yönden güçlü olmak önemlidir ama her şey değildir. Yaptığımız araştırmaya göre; ankete katılanların yüzde 63’ü öğretmenlik mesleğinin en itibarlı döneminin Atatürk dönemi olduğunu söylüyor. Yüzde 82.7’si mesleki sorunlarının psikolojilerini olumsuz etkilediğini belirtiyor. Biz sendikal sorumluluk gereği öğretmenlerin mesleki problemlerini tespit edip, hükümetlerin önüne getiriyoruz. Milli Eğitim Bakanlarının da bu sorunlara çözüm üretmesi gerekmektedir.
Eğitimin patronu Milli Eğitim Bakanı’dır ama Milli Eğitim Bakanı eğitimdeki başarıyı öğretmenler ile sağlayacaktır.
Ankete katılanların yüzde 96.3’ü Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın eğitimin sorunlarına ve eğitim çalışanlarının beklentilerine cevap verdiğini düşünmüyor. Ben Milli Eğitim Bakanı olsam şapkayı önüme koyarım, ‘Ne yaptım da öğretmenler böyle düşünüyor?’ diye sorarım. ‘Her yaptığımın doğru olduğunu iddia ettiğim sürece bu kanaati ortadan kaldırmam mümkün değil’ diye düşünürüm. Eğitimin patronu Milli Eğitim Bakanı’dır ama Milli Eğitim Bakanı eğitimdeki başarıyı öğretmenler ile sağlayacaktır. Eğer duruşuyla, şahsiyetiyle sağlam bir öğretmen profili arzu edilmiyorsa, Milli Eğitim Bakanı olarak başarı sağlayamazsınız. Dolayısıyla İsmet Yılmaz’ın, yaptığı icraatları, iç hesap yöntemiyle, özeleştiriyle değerlendirmesi ve eksiklikleri tespit etmesi lazım.
Öğretmenler MEB’e adeta ‘Tarafsız ol. Ben de senin öğretmeninim. Birimizi itekleyip, diğerine kucağını açma’ diyor.
Öte yandan Türk Eğitim-Sen’in anketine katılan öğretmenlerin yüzde 23.4’ü öğretmenlik mesleğinin en zor yönünün yandaş kayırmacılığı ve kadrolaşma oluğunu söylüyor. Bu sonuç öğretmenlerin MEB’in bir yerlere taraf olduğunu düşündüğünü göstermektedir. Öğretmenler MEB’e adeta ‘Tarafsız ol. Ben de senin öğretmeninim. Birimizi itekleyip, diğerine kucağını açma’ diyor. Haksız yere görevden alınan okul yöneticileri dava açıyor, kazanıyor, MEB yargı kararlarını uygulamıyor. Sendika olarak bunu nasıl görmezden geliriz?
Sayın Nabi Avcı rotasyondan neden vazgeçti, siz neden uygulayacaksınız? Bunu topluma anlatın.
Ankete katılanların yüzde 91.6’sı öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının ve tüm memurların iş güvencesinin tehdit altında olduğunu düşünüyor. Yine katılımcıların yüzde 60’ı rotasyona karşı. Rotasyonu öğretmenlere soran yok. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı rotasyondan vazgeçmişti. Avcı’nın yerine gelen Bakan Sayın Yılmaz, rotasyonu uygulayacağını açıkladı. Sayın Nabi Avcı rotasyondan neden vazgeçti, siz neden uygulayacaksınız? Bunu topluma anlatın. Bakan Sayın İsmet Yılmaz ‘Rotasyonu uygulayacağız. Kanunlara saygılıyız’ diyor. Ben de soruyorum: Sayın Nabi Avcı kanunlara saygısız mıydı ki rotasyondan vazgeçti?
Öte yandan anket sonuçlarını paylaşmaya devam edersek; ankete katılanların yüzde 65.4’ünün proje okullarında 8 yılını dolduran öğretmenlerin zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulmasını desteklemediğini görüyoruz. Katılımcıların 95.2’si sözleşmeli öğretmenliği doğru bulmuyor. Ankete katılanların yüzde 95.8’i öğretmenlerin mülakatla atanmasına karşı çıkıyor. Ankete katılanların yüzde 98’i sözleşmeli öğretmenlik için getirilen mülakat komisyonlarının şeffaf olduğunu ve adil puanlama yaptığını düşünmüyor. Ankete katılanların yüzde 83.6’sı ise performans sistemini desteklemiyor. Görüldüğü üzere, anketimiz sonuçları itibariyle çok önemli noktalara projeksiyon tutmaktadır.”
Problem üreten bir bakanlık istemiyorlar. Problem ürettiğiniz sürece eğitim-öğretimde başarı sağlayamazsınız. Gelin bunu hep birlikte, tüm sendikalar, sivil toplum örgütleri ile konuşalım, ortak bir nokta bulalım.
Genel Başkan İsmail Koncuk, MEB’in problem çözmekten çok, problem üreten bir bakanlık görüntüsünde olduğunu kaydederek, şunları söyledi: “Öğretmenler Günü ile ilgili anket çalışmasını hem eğitim-öğretime önem verilmesi gerektiği hem de öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının problemlerinin en aza indirmenin önemli olduğunu düşündüğümüz için her yıl yapıyoruz. Maalesef bu rakamlar her yıl üç aşağı beş yukarı aynı çıkıyor. Demek ki MEB maalesef yerinde sayan, problem çözmekten çok, problem üreten bir bakanlık görüntüsü içindedir. Bu anlayıştan Milli Eğitim Bakanlarının vazgeçmesi gerekmektedir. Problem üreten bir bakanlık istemiyorlar. Problem ürettiğiniz sürece eğitim-öğretimde başarı sağlayamazsınız. Gelin bunu hep birlikte, tüm sendikalar, sivil toplum örgütleri ile konuşalım, ortak bir nokta bulalım.
Anketimizden de anlaşılacağı üzere, öğretmenler yandaş kayırmacılığından da rahatsız. Dolayısıyla Bakan Sayın İsmet Yılmaz’a ve daha önceki bakanlara soruyorum: Öğretmenleri neden kategorize ediyorsunuz, neden üye olduğu sendikaya, siyasi anlayışına göre ayırıyorsunuz? Gelin bunları ortadan kaldıralım. Bunların çözülmesi Türk milli eğitiminin çağ atlaması bakımından önemlidir. Kamu hayatında, MEB’de anladığımız anlamda huzuru sağlamadan, başarıyı elde etmenin mümkün olmadığını bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı görmek ve tedbirini almak zorundadır.”
Bu kirliliğin müsebbiplerini kendine getirebilir miyiz? Onlar zaten sendikal metotları bakımından pislik çukuruna girmişler. Ülkemizin geleceği olan öğretmenleri, eğitim çalışanlarını, kamu çalışanlarını da her sektörde aynı metotlarla kirleterek, korkutarak, baskı altına alarak pislik çukuruna çekmeye çalışıyorlar.
Genel Başkan Koncuk sendikal alanda yaşanan kirliliğe dikkat çekerek şunları söyledi: “Zaman zaman sendikal alanda yaşanan bir ahlaksızlık, kokuşmuşluk var. Sendika olarak bu kirlenmeyi insanları uyarmak adına anlatmaya çalışıyoruz. Bu kirliliğin müsebbiplerini kendine getirebilir miyiz? Onlar zaten sendikal metotları bakımından pislik çukuruna girmişler. Ülkemizin geleceği olan öğretmenleri, eğitim çalışanlarını, kamu çalışanlarını da her sektörde aynı metotlarla kirleterek, korkutarak, baskı altına alarak pislik çukuruna çekmeye çalışıyorlar. Ben bunlara sendika diyemiyorum. Ben size güzel şeyler mi söyleyeceğim? Bu alçaklığı, ahlaksızlığı yaptığınız sürece sonu nereye giderse gitsin herkese anlatacağız. Ya kendinizi düzeltin -ki kendinizi düzeltebileceğinizi düşünmüyorum- ya da en azından sizin ağınıza takılan insanları uyararak birtakım şeyleri biz düzeltelim. Sendikacılıkta eridiğimizi söylüyorlar. Hiç eridiğimiz yok, bu ülkede Allaha şükür hala dimdik duracak kapasitede ve ahlak yapısında on binlerce insan var. İsterse 5 tane üyemiz kalsın, hiç önemli değil. Bir üyemiz bile kalsa gerçekleri söylemeyi mili bir vazife olarak görüyoruz. Hem ahlaktan, hem değerlerden dem vuracağız, kul hakkı yemeyin diye yüce dinimizden bahsedeceğiz ama her türlü ahlaksızlığı, kirliliği strateji olarak göreceğiz. Yok böyle bir şey!
Emin olun korkuttuğumuz, ürküttüğümüz, aşağılayarak kendimize katmaya çalıştığımız insanlarla geleceği inşa edemeyiz.
Her zaman ifade ediyorum: Biz öğretmenle birlikte toplumun geleceğini kaybediyoruz. O halde öğretmenlerimizin daha itibarlı, daha şahsiyetli olmasını sağlamalıyız. Benim sendikamın üyesinin artması bir şey ifade etmez ki. Biz insanları sindirerek, ürküterek, onların şahsiyetlerini yok ederek, kendime bende etmeye çalışıyorsam, bu, ülke geleceği adına kaybetmek demektir. Kaybetmeyelim, insanı kazanalım ki toplum kazansın. Bu milli bir görevdir. Hangi siyasi anlayışta olursanız olun, öğretmeni, memuru çok daha şahsiyetli, kendine güvenen, itibarına inanan bir meslek grubu haline getirmeliyiz ki onlardan istediğimiz gibi verim elde edelim. Emin olun korkuttuğumuz, ürküttüğümüz, aşağılayarak kendimize katmaya çalıştığımız insanlarla geleceği inşa edemeyiz. Bunu sendikal kaygının çok ötesinde, vatansever bir insanın duyduğu endişeyle ifade ediyorum. Bunları yaptığınız sürece alçaksınız! Necip Fazıl Kısakürek’in bir sözü var. Üstad, ‘Bazı kişiler vardır ki onlara alçak bile diyemem. Çünkü alçaklık bir seviyedir, onlar çukurdur!’ diyor. Ben de diyorum ki; bunlar çukurdur. Çukur adamlarla hangi dilde konuşacağımızı biliriz. Bundan rahatsız olmak yerine, kendinizi eleştirmeniz gerekir.”
Elbette dolarla yaşamıyoruz ama doların artması iğneden ipliğe her türlü girdiyi, gıda maddelerini doğrudan etkiliyor.
Ekonomik açıdan kötü bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı kaydeden Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anketimize katılanların yüzde 13.3’ü icra takibinde. Her 100 öğretmenden 14’ü icralık olmuş ise bunu değerlendirmemiz lazım. Dolar 3.4 TL civarında, ciddi bir artış meydana geldi. İktidar partisinin bir milletvekili, ‘Dolarla yaşamıyoruz, ABD düşünsün’ dedi ama kazın ayağı öyle değil. Elbette dolarla yaşamıyoruz ama doların artması iğneden ipliğe her türlü girdiyi, gıda maddelerini doğrudan etkiliyor. Türkiye’nin dış borcu artıyor, özel sektörün borcu artıyor. Bu durum hepimizi etkiliyor. Memurların tamamının alım gücünde yüzde 14 oranında bir azalma meydana geldi. Önümüzdeki Ocak ayında yüzde 3 oranında zam alacağız. Nasıl olacak bu? Öte yandan sadece doların artması nedeniyle değil, geçmişte yaşadığımız enflasyon rakamları nedeniyle alım gücündeki azalmaları da hesap ettiğimizde, yüzde 25 oranında alım gücünde azalma var.”
Allah rızası için sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat sistemini kaldırın. Fetö ya da PKK terör örgütleriyle ilişkisi olanlar varsa, bunları tespit etmenin yolu sağlam bir güvenlik soruşturmasıdır, mülakat değildir.
Sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat sisteminin kaldırılması gerektiğini ifade eden Koncuk, “Milli Eğitim Bakanı’na, Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum: Allah rızası için sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat sistemini kaldırın. Fetö ya da PKK terör örgütleriyle ilişkisi olanlar varsa, bunları tespit etmenin yolu sağlam bir güvenlik soruşturmasıdır, mülakat değildir. Mülakat komisyonları bu insanların terör örgütü üyesi olup, olmadığını nereden bilecek? Bazı üst düzey yetkililer, ‘Mülakatla daha nitelikli öğretmen alıyoruz’ diyor. Bu açıklama topluma hakarettir. Eğitim fakültesinde 4 yıl okumasına, KPSS’de başarılı olmasına, alan bilgisi sınavında başarılı olmasına rağmen öğretmenin niteliğini tespit edememişsiniz, 3 komisyon üyesi 3 dakikada mı öğretmenin niteliğini tespit edecek? Bu durum insanların algısına, izanına hakarettir. Gelin mülakatı kaldıralım, KPSS sonuçlarına göre atama yapalım. Torpili ortadan kaldıracak, çocuklarımızın emeğinin çalınmasını engelleyecek başka yöntemler bulunabilir, oturup, konuşalım.
Şöyle bir teklif de getirildi: Sözlü sınavı KPSS’den önce yapalım. Sözlü sınavda 50 ve üzerinde puan alanlar KPSS’ye girsin, atamalar KPSS’ye göre yapılsın. Var mısınız? KPSS’den sonra sadece mülakata göre öğretmen ataması yapmak çok sakıncalıdır. Yarın sağlık çalışanlarını da aynı yöntemle atayacaklar. Böyle bir KHK çıktı.” diye konuştu.
AB-Türkiye ilişkilerinde elbette Türkiye’nin yanındayız. Biz vatansever bir sendikayız, ama hukuka, evrensel değerlere uygun bir tavırla hareket ettiğimizi tüm dünyaya göstermemiz lazım. Avrupa Birliği benim de umurumda değil ama gelişmiş dünya bizi hukuk, insan hakları, yargı bağımsızlığı noktasında eksik buluyorsa, bunlar önemli hususlardır.
OHAL’in kamunun yapısını bozduğunu, ilan sebeplerinin çok dışına taştığını ifade eden Koncuk, OHAL ile daha fazla kamuyu bu şekilde yönetmenin mümkün olmadığını kaydetti. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “AB-Türkiye ilişkilerinde elbette Türkiye’nin yanındayız. Biz vatansever bir sendikayız, Türkiye’nin yanındayız ama dünyayla da beraber yürümek zorundayız. Dünyanın bizimle ilgili tüm değerlendirmelerine, ‘ne yaparsanız yapın’ diye yaklaşamayız. Türkiye’nin AB’ye girme müzakerelerinin geçici olarak askıya alınması gündemde. AB’ye girmesek ne olur? Benim çok umurumda değil ama şöyle bir durum var: Bizim yönümüz gelişmiş dünya diyoruz. Bu sonuç, gelişmiş dünya ile ilişkilerimizi bozan ve ekonomimize de yansıyan bir durum arz edecektir. Türkiye olarak küreselleşen dünya içinde ‘dünyayı takmıyorum, ne düşünüyorlarsa düşünsünler’ demek noktasında değiliz. Dünyada yalnızlaşmak fayda sağlamaz. AB’ye elbette teslim olmayalım ama dünyanın bizi değerlendireceği evrensel değerleri, hukuk, insan hakları, yargı bağımsızlığı gibi değerleri göz ardı edemeyiz, bunlar tartışılacak şeyler değildir. Şu anda biz Türkiye’de yargı bağımsızlığından bahsedebilir miyiz? Türkiye’de şu anda yargı bağımsızlığı yoktur. Bu bir problemdir. Bunu reddetmek, bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla hukuka, evrensel değerlere uygun bir tavırla hareket ettiğimizi tüm dünyaya göstermemiz lazım. Avrupa Birliği benim de umurumda değil ama gelişmiş dünya bizi hukuk, insan hakları, yargı bağımsızlığı noktasında eksik buluyorsa, bunlar önemli hususlardır.”
Koncuk Yenikapı Ruhu’ndan vazgeçilmemesi gerektiğini de belirterek, şunları söyledi: “Sosyal medyadan bir mesaj aldım, doğru mu, yanlış mı ya da isim benzerliği mi bilmiyorum. Yanlışsa beni de uyarsınlar. Astsubay Esat Kalkan 2014 yılında Afganistan’da şehit olmuş. Dün yayınlanan KHK kararı ile bu şehit astsubay meslekten ihraç edilmiş. Listede adını gördüm ama isim benzerliğimi bilmiyorum. Eğer böyle vahim hatalar KHK’larda oluyorsa, biz bunu dünyaya nasıl anlatalım? Esat Kalkan’ın Fetö ile bağlantısı olduğunu tespit edenler, onun şehit olduğundan dahi haberdar değilse, bu tespitlere nasıl güveneceğiz? Dolayısıyla artık doğru bir yöntem ile aklıselim bir şekilde meseleleri değerlendirmemiz ve Türkiye’nin yol haritasını çizmemiz lazım. Sayın Cumhurbaşkanı’na büyük görevler düşüyor. Bakınız Sayın Cumhurbaşkanı 15 Temmuz sonrasında önemli şeyler söyledi. Lütfen o söylemlerinden vazgeçmesin. Yenikapı Ruhu’ndan, birlik ve beraberlikten vazgeçilmesin, bunun gereği ne ise yapılsın, Yenikapı Ruhu kuru bir söz olarak kalmasın. Yenikapı Ruhu; gerek insan hakları paralelinde, gerekse evrensel hukukun uygulanması, yargı bağımsızlığı ve demokrasi noktasında hayat bulsun.”
Aday öğretmenlerin özür grubu tayin taleplerine de değinen Koncuk, şöyle konuştu: “Bu konuda resmi bir başvuru da yaptık. Nasıl bir gelişme olacağını doğrusu ben de bilmiyorum. Aday öğretmenlerin ilk altı aylık dönemleri sayılmıyor, bir yıl çalışma süreleri var. Aday öğretmenlerin atandığı bölgede bir yıl çalışma süreleri dolmadığı için problem çıkabilir. Biz başvurumuzu yaptık, inşallah Şubat ayında bir gelişme olur ve bu arkadaşlarımız da özür grubundan atanama imkânı bulurlar.”
Öğretmen ataması yapılmasını da istediklerini kaydeden Koncuk, “Her kim Türkiye’de öğretmen ihtiyacımız yok diyor ise, İsmail Koncuk olarak meydan okuyorum, yüreği yetiyorsa, gelsin tartışalım. Türkiye’de ciddi bir öğretmen ihtiyacı vardır. Hatta yeni projeler ile çok daha fazla öğretmen ihtiyacımız doğabilir. ‘Öğretmen ihtiyacım yoktur. Biz konuyu hallettik’ sözü doğru bir söz değildir” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.