Koncuk: 657'yi Bilmeyenler, 657 Değişsin Diyor

Koncuk: 657'yi Bilmeyenler, 657 Değişsin Diyor

Türkiye Kamu-Sen’in teşkilatları ve üyeleri ile buluştuğu istişare toplantıları büyük bir coşku ve heyecanla devam ediyor.

Türkiye Kamu-Sen’in teşkilatları ve üyeleri ile buluştuğu istişare toplantıları büyük bir coşku ve heyecanla devam ediyor. 

Son olarak Denizli ilimizde yapılan istişare toplantısında  Genel Başkanımız İsmail Koncuk ve Yönetim Kurulu Üyelerimiz, Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri ve Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türkiye Kamu-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri ve Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş, Türkiye Kamu-Sen Genel Mali Sekreteri ve Türk Yerel Hizmet-Sen Genel Başkanı İlhan Koyuncu, Türkiye Kamu-Sen Genel Eğitim Sekreteri ve Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanı Hazım Zeki Sergi, Türkiye Kamu-Sen Genel Toplu Sözleşme Sekreteri ve Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak, Türkiye Kamu-Sen Genel Mevzuat Sekreteri ve Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Mehmet Özer, Türkiye Kamu-Sen Genel Basın Sekreteri ve Türk Haber-Sen Genel Başkanı Sedat Yılmaz teşkilat yöneticilerimiz, üyelerimiz ve kamu çalışanları ile bir araya geldi.

 

KONCUK: KAMUDA YAŞANAN SIKINTILARIN İLK TEDBİRİ SAĞLAM SENDİKAL MÜCADELEDİR 

Coşkulu bir biçimde gerçekleştirilen Denizli istişare toplantımızda, Genel Başkan İsmail Koncuk, ülke gündemi ve çalışma hayatına dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Tüm katılımcıları selamlayarak sözlerine başlayan Genel Başkan İsmail Koncuk, “Sendikacılık önemli bir faaliyettir. Bugün dünden daha önemli bir faaliyet haline geldi. Emin olun yarın daha da önemli hale gelecek. Bu kadar önemli bir faaliyet için nasıl bir sendikal anlayışın Türkiye’de hakim olması konusunda bütün kamu çalışanlarının artık bir nefis muhasebesi yapması gerekmektedir. Neleri konuşuyoruz? Kamu ile ilgili her şeyi konuşuyoruz. Kim konuşuyor? Bizim dışımızda birileri konuşuyor, iktidar konuşuyor, siyasetçi konuşuyor. İş güvencemizi konuşuyorlar. Devlet memurluğu kavramının kaldırılmasını konuşuyorlar.

Türkiye Kamu-Sen olarak yıllardır bu konuda düşüncelerimizi her platformda ifade ettik. Bugünün meselesi değil bu, 2002’de iktidar oldular, 2003 yılından bu yana devlet memurluğunun kaldırılmasına yönelik açıklamaları var. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakanlığı döneminde devlet memurlarına bir şekilde takmıştı ve 14 yıldır bunu konuşuyorlar. 17-25 Aralık’ta yaşanan olaylardan sonra biraz daha hız kazanan bir seyir takip etmeye başladı. OHAL ile daha da ileri giden açıklamalara şahit oluyoruz. Bunun tedbirinin herkesin alması lazım. Bu ülkede sadece biz yaşamayacağız, “Emekli olurum, paçayı yırtarım” diye düşünenler olabilir ama bizim evlatlarımızda, torunlarımızda  bu ülkede yaşayacak,  kamu nizamı içinde yaşayacaklar. Paçayı yırtmak gibi bir durum söz konusu değil. Bu anlayışla ilgili sağlam bir sendikal mücadele ve anlayış lazım, ilk adım budur. Sendikal tercihlerimizle bunu göstereceğiz. 

Bugün kamuda nasıl bir sendikal anlayış hakim, bizi kimler temsil ediyor? Geçtiğimiz günlerde KPDK toplantısı vardı orada anlattım.  “Toplu sözleşmenin  21 maddesi uygulanmadı” dedim, bu toplu sözleşme imzalanırken herkes hatırlar “Tarihi başarı” diye reklam yaptılar. Biz imzalanırken ayağa kalkıp reddettik birileri alkışlar ve sloganlarla imzaladılar. Açıklamamızda “Ucu açık yuvarlak kararlar alınmaz” dedik. Tam 21 madde uygulanmadı, 4-C’lilerin kadroya geçirilmesi mesela, hala kadroya geçemediler. Neredeyse 2017 yılı toplu sözleşme dönemi geldi ama hala kadro yok. Memur işi yapan üniversiteli işçilere kadro verilmesi hala uygulanmadı. KİT’lerde çalışan memurların, sözleşmelilerin maaş guruplarının üçe düşürülmesi noktasında tarih verilmesine rağmen 11 ay geçti ama hala bir uygulama yok. Bunları ben söyleyince malum sendika Genel Başkanı yanımda hoplayıp duruyor. Dedim ki kendisine, “Ucu açık toplu sözleşme kararları alırsanız, şimdi de böyle yuvar yuvar yuvarlanırsınız” aynen böyle durum. Böyle bir sendikal anlayış olmaz.

 

Masada nasıl hareket edeceğini bilmeyen bir sendikanın kamu çalışanlarına vereceği hiçbir şey yoktur. İnceledik toplu sözleşmeyi, 2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede 2014 ve 2015 yılında nasıl enflasyon farkı alacağımız düzenlenmiş ama 2015 yılına gelmişiz bu düzenlenen madde değiştirilmiş,  2015 toplu sözleşmesine yazılmış bu sendikanın Genel Başkanı ve memurlar adına o toplu sözleşmeye oturan o sendikaların yetkililerinin hiç biri bu maddenin değiştirilerek önlerine geldiklerinden haberdar bile değiller ve imzayı basmışlar. Peki ne olmuş? Enflasyon farkının hesaplanma şekli değiştirilmiş. Ne kaybettik biliyor musunuz? Her ay için tam yüzde 1,8’lik zammı kaybettik. Bunu her yerde anlattık, izah ettik. Normalde tüm kamu çalışanlarının, “Bu nasıl sendikacılık, yüzde 1’i, binde 1’i hesap ederken, 1 TL’nin hesabını yaparken, siz yaklaşık yüzde 2’lik kaybı bir imza ile meydana getiriyorsunuz ve bizim zararımıza imza atıyorsunuz” demesi gerekir. 2013’de kazandığımızı 2015’de kaybettiler. 2013’de bu imzayı Ahmet Gündoğdu attı, 2015’de de onun yerine gelen başkan acemice buna imza attı. 

İşte kayıp ortada. Ben bunları söylüyorum bunların cevabı yok, zaten verecek cevapları da yok, lafı getirdi FETÖ’ye. “Siz 1997’de FETÖ’nün vakfına ödül vermişsiniz” dedi. Bizim kayıtlarımızda böyle bir ödül yok. Bunlara cevap veremeyenler lafı başka taraflara çekmenin derdindeler. “Biz 15 Temmuz’da meydanlara indik ama Kamu-Sen yok” diyor. İki tane şehidimiz var 15 Temmuz’da. Türk Tarım Orman-Sen ve Türk Büro-Sen üyesi olan iki arkadaşımız o gece şehit oldu. Türk Eğitim-Sen, Türk Diyanet Vakıf-Sen ve diğer sendikalarımızdan da yaralı arkadaşlarımız var. Biz yıllardır çok şeyi yaşadık ama bunları anlatmayı çok uygun bulmadık. Malum sendikanın başkanına dedim ki, “Sen 1997’de kaç yaşındaydın? Kaldı ki, bu FETÖ ile siz koyun koyuna yattınız, bizim yolumuz bile kesişmedi. Bizi tarih bilir, herkes bilir. Ne ölümden, ne silahtan ne de dayaktan kaçtık Allah’a şükür” Bunlar sahte kahramanlar, tatlı su demokratları. Sendikacılıkla ilgili anlattıklarımızın altında kalınca lafı başka yerlere taşıyorlar ama onun da altında kaldılar. 

Kamuda yaşanan bunca sıkıntının ilk tedbiri sağlam sendikal mücadeledir. Yapılması gereken şudur, anlatmak ama herkese anlatmak, izah etmek, nasıl bir geleceğin bizi ve evlatlarımızı beklediğini tüm kamu çalışanlarına anlatmak. Sendikal tercihlerini yeniden gözden geçirmelerini sağlamak. Bunu hep birlikte yaparız. Bu mücadeleyi, gayreti, emeği hep birlikte ortaya koyarak başarabiliriz. İnsanlar çok şeyi bilmiyor, farkında değiller. Bir çok insan günü yaşıyor. Gelecekle ilgili bir projeksiyon yapamıyor, çünkü bilgisi yok. Hepinizden istirham ediyorum. Bu mücadele hepimizin mücadelesidir. İsmail Koncuk’un mor sümbüllü bağlarının mücadelesi değildir. Bu şahıs mücadelesi değildir.” Okul müdürü oldum, başhekim oldum paçayı yırttım” hayır yırtamazsın. Öyle bir düzen oluşturulmak isteniyor ki, hiç kimsenin bu düzen içerisinde geleceğe umutla bakması mümkün olmayacaktır. Buna engel olabilir miyiz? Evet oluruz. Hz. Peygamberimiz, “Bir haksızlık gördüğünüzde elinizle müdahale ediniz, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle müdahale ediniz, buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğz ediniz” diyor. Eliyle, diliyle müdahale edemeyenlere sesleniyorum, bari kalbinizle buğz edin. Sendikal tercihlerinizi ortaya koyarak buğz edebilirsiniz” dedi.

 

KONCUK: 657'Yİ BİLMEYENLER, “657 DEĞİŞSİN” DİYOR 

“657 sayılı devlet Memurları kanununun kapağını dahi açmayanlar, değişsin” diyor diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “İş güvencemizden vazgeçmeyeceğimizi sağlam bir sendikal anlayışla göstermemiz lazım” dedi. Koncuk, “Geçtiğimiz günlerde Bursa’da Çalışma Bakanlığının yaptığı bir çalıştaya katıldık. Kanaatlerimizi dile getirdik. Güzel kararlar alınmasını da sağladık ama mesele o kararların uygulama alanı bulması. Bir çok kişi sizde duyuyorsunuz etrafınızda, “657 değişmeli” diyor. Cumhurbaşkanı da söyledi ya “Değişsin” diye, yağcı, yağdanlık takımı koro halinde başladı “657 değişsin” demeye. Köşe yazarları, stk yöneticileri vs. bu adamlara sorun, “657 değişsin diyorsun ama neresi değişsin?” bütün cahilliğinin aktığını göreceksiniz. 

Ben sordum hem de Çankaya Köşk’ünde, sayın Davutoğlu Başbakan’dı, 25 sivil toplum kuruluşunun yöneticileri oradaydı. Türkiye Kamu-Sen olarak bizde oradaydık. Orada birisi, “657 sayılı DMK değişmeli” dedi. Dedim ki, “Sen bir iş adamları derneğinin Genel Başkanısın, sana ne?” dedim. Bir tartışma başladı, Başbakan’da müdahale etti. O lafı söyleyen kişinin kendisine, “ Sen 657 değişsin diyorsun ama 657’nin kapağını kaldırıp okudun mu hiç” diye sordum. “Hayır, okumadım” dedi. Okudum dese biliyor ki, soru gelecek ardından. “Koskoca adamsın, okumadığın, içinde ne yazdığını dahi bilmediğin hiçbir fikrin olmayan bir kanunun değişmesi gerektiğini, burada sayın Başbakan ve 9-10 tane Bakanın önünde söylüyorsun ve 2 milyon 600 bin kamu çalışanının geleceği seni hiç ilgilendirmiyor, bu nasıl bir sorumsuzluk” dedim. O zaman sustu. 

Bunların 657’den haberdar olmadığını hepimiz biliyoruz ama bunlar şunu düşünüyor, herhalde o kanunun bir yerinde bir cümle var, o cümlede şöyle diyor, “Bu memurlar ne yaparsa yapsın, işten asla atılamazlar” sanıyorlar. Memurların bir çoğu da öyle sanıyor. Böyle bir şey yok. Disiplin suçlarının, ekonomik ve özlük haklarımızın ne olduğunu anlatan bir kanundur 657. Beğenilmeyecek tek bir tarafı yoktur ama ben bir tarafını beğenmiyorum. Hepinizin de bildiği gibi ek gösterge rakamları kısmı. Sayın Bakan diyor ya, “657 eskimiş” evet dedim bende, eskiyen bir yeri var, gelin ek gösterge rakamlarını 800’er puan artıralım. Orada yoklar ama değişeceği yeri de bilmiyorlar. İstiyorlar ki, 657 kökten kalksın, devlet memurları ve işçiler bir tek istihdam  modeli şeklinde yeniden düzenlensin. O’nun içinde anayasanın 128. Maddesinin değişmesi lazım. İnşallah güçleri yetmez. 

Hiçbir siyasi partinin 128. Maddenin değişmesine onay vereceğini düşünmüyorum. Bu madde devlet memurlarını en net tanımlayan maddedir. Bütün dayanağımız oradır. Orayı değiştiremedikleri sürece 657’yi kökten değiştirmeleri, devlet memurluğu kavramını ortadan kaldırmaları mümkün değildir. Bu haklarımızın farkında olmamız lazım. Bunlardan vazgeçmeyeceğimizi sağlam bir sendikal anlayışla göstermemiz lazım. Türkiye Kamu-Sen’e gönül veren tüm arkadaşlarımın bu konuda uyarıcı, açıklayıcı ve öğretici bir çalışma içinde olması lazım” dedi.

 

KONCUK: TÜRKİYE KAMU-SEN OLARAK OHAL’İN ARTIK UZAMASINI İSTEMİYORUZ 

15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşananları da değerlendiren Genel Başkan İsmail Koncuk, “OHAL sonrasında kamuda yapılanlarda kantarın topuzu kaçırıldı” dedi. Koncuk, 15 Temmuz’da bir hain darbe girişimi yaşandı. Sebep olanların burnunda gelir inşallah. Bu darbe girişimini yapan alçakların niyeti zaten belliydi. Ancak darbeden sonra yaşananlar hepimizi kaygılandıracak bir boyut kazandı. Terörle mücadele edebilmek amacıyla OHAL ilan edildi. Bugün OHAL’in kapsamı dışına çıktığını, amacından saptığını görüyoruz. Artık KHK’lar kafalara göre çıkarılıyor, parlamento tamamen by-pass edildi. rektör seçimini düzenleyen madde, öğretmenin işe alım şeklini düzenleyen madde, sağlık çalışanının işe alım şeklini düzenleyen madde değiştiriliyor KHK ile. Ne alakası var FETÖ terör örgütüyle bunun.

Biz Türkiye Kamu-Sen olarak OHAL’in uzamasını istemiyoruz, görüşümüz net olarak budur. Türkiye normalleşmelidir.  Türkiye hukuk, demokrasi sınırları içinde dönmek zorundadır. OHAL yasası sebep gösterilerek kamuda yapılanlarda kantarın topuzu kaçırılmıştır. 86 bin kamu çalışanı ihraç edildi, binlercesi halen açıkta. Defalarca açıkladık, 19 Temmuz’dan bu yana söylüyoruz, adaletle yaklaşılması, hukuk içinde kalınarak bu mücadelenin yapılması ve hiç bir masumun burnunun kanatılmaması noktasında açıklamalarımız var. O zaman herkes, yakın, yıkın, kafalarını uçurun diyordu. Hukuk devletinden bahseden yoktu, adaletten, haktan, hukuktan bahseden yoktu ama Türkiye Kamu-Sen çıktı, “Adalet dedi, hukuk, insan hakları” dedi. O gün bağıranlar, “Evet bugün kantarın topuzu kaçtı, at izi it izine karıştı” demeye başladılar. O sendikaların başkanları, yöneticileri kendi üyelerine sırt döndüler. Hiç bir hukuki yardım yapmadılar. Açığa alınanlar, ihraç edilenler Türkiye Kamu-Sen’in şubelerinden medet umdular, yardım beklediler. Yardım ettik, biz insana yardım ettik, kimsenin suçlu olduğuna ya da suçsuz olduğuna karar verme mercii değiliz biz. Varsa suçu olan yargılanır ve cezasını çeker. Artık bu iş kabak tadı verdi. 

19 Temmuz’da bu açıklamaları yaparken altına yorum yapanların bir çoğu bana hakaret ediyordu. Onlara şunu söyledim, “ Kendinizden emin olmayın, böylesine bir anlayış devam ettiği müddetçe yarın sizin de FETÖ terör örgütü ya da diğer örgütler sebep gösterilerek açığa alınacağınızdan şüphe duyun” dedim. O gün hakaret edenler, adalet ve hukuk vurgusunu anlayamayanlar bugün bize teşekkür ediyorlar. Sesi çıkmayanlar bugün yeni yeni cesaret toplayıp konuşuyorlar, utanç belasına, ar belasına. Bugün konuşmaya başladılar ama inandıkları için değil. Onların inandıkları kendi egoları ve menfaatleridir. Biz hakk’a inanıyoruz, doğruya, adalete, insanın insanca yaşamaya, milletimizin insanca muameleyi hak ettiğine inanıyor ve bunu söylüyoruz.

Çorum’a giderken Sungurlu’da intihar eden öğretmenimizin evine de taziyeye gittik. Babasına sordum, “Neden intihar etti, tamam açığa alındı ama başka bir derdi de var mıydı” dedim. Babası, “Hayır başka bir derdi yoktu, kaldıramadı, hazmedemedi” dedi. Kendi sendika yöneticileri sırtını dönmüş, dost diye selam verdikleri açığa alınınca selamı sabahı kesmişler. Elbette hayatla mücadele edeceğiz. Bu hayat yüce Allah’ın bize bahşettiği hayattır. Kimse rızkımızı kesemez. O kardeşimizde keşke mücadele edebilseydi ama olmamış. Şimdi bu kardeşimizin hesabını kim verecek? Onların çocukları yarın büyüdüğünde bu devletle ilgili ne düşünecekler? Herkes şapkayı önüne koyup düşünmeli. Şimdi diyorlar ki, “Biz bunları anladık, 17-25 Aralık’ta anladık” Siz elinizdeki istihbarat örgütlerinin bilgilendirmesine rağmen sizinle ilgili olumsuz birtakım şeyler yaptıklarında anladınız, o zaman millete de bir şans verin. FETÖ’nün maskesinin düştüğü tarih ki, biz zaten bunların ne olduğunu biliyorduk, bu tarih bizim için değildir, milletin gerçek yüzlerini gördüğü tarih 15 Temmuz’dur. Siz bunu 17-25 Aralık’ta gördüyseniz, millette 15 Temmuz’da gördü. Gelin 17-25 Aralık’ı milat yapma anlayışından vazgeçin, 15 Temmuz’u milat yapalım, yeni bir sayfa açalım. Bundan sonra benzerlerini yapanlar ve darbeye doğrudan bulaşanlar gerekli cezaları çeksin. Herkes hata yapıyor, Başbakan, Cumhurbaşkanı “Anlayamadık” diyor ama memurdan, doktordan, akademisyenden, öğretmenden anlamasını bekliyorlar. Böyle bir yaklaşım olmaz. Biz sadece üyelerimiz için konuşmuyoruz, hakkı tutup kaldıran bir sendikayız. “Çiğneriz, çiğneniriz hakkı tutar kaldırırız” diyoruz. O halde bu lafla olmaz. Bedel ödemeyi göze alacaksınız, risk alacaksınız. İstiklal savaşı şehitlerimizin bedel ödemeyi göze aldığı gibi bedel ödemeyi göze alacağız. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak doğruları söylemeye devam edeceğiz. Bu hareketin kıymetini iyi bileceğiz. Bu hareket kolay bir hareket değildir. Cephede ölüme gözünü kırpmadan gidenler vardı Çanakkale’de ama Fransız’la, İngiliz’le dans edenlerde vardı. Hakkı tutup kaldırmak kuru bir söz değildir. Tüm bedenimizle mücadele etmemiz gerekir” dedi.

 

KONCUK: YENİKAPI RUHU KÜLLİYENİN DUVARLARINI AŞAMADI 

“Türkiye Kamu-Sen bugüne kadar her konuda doğru yerde durdu” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Bugün bizim olduğumuz noktaya gelenler yarın birilerinden talimat alırlarsa bugünkü kılıklarını değiştirip başka bir kılığa girmekten asla imtina etmezler, samimiyetlerine inanmak zor” dedi. Koncuk, “Biz her alanda hız kesmeden mücadelemize devam edeceğiz. Biz her türlü eleştiriye açığız. Yenikapı ruhu diye bir ifade  15 Temmuz’dan sonra gündeme geldi .Son derece doğrudur. Bu mitinge Türkiye Kamu-Sen olarak katıldık. Tüm dünyaya haykırdık. Bunu da eleştirenler oldu. “Yenikapı ruhu  neymiş?” diyenler oldu. Elbette birlik ve beraberlik sergileyeceğiz. Ben Yenikapı ruhunun Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin duvarlarını aşabildiğini görmedim. Ayrımcılığın ortadan kaldırıldığını görebileceğimiz kadar örneklerini görmedik. 15 Temmuz’da bu ülkeyi sevmenin ne kadar önemli olduğunu gördük. 

Bu ülkeyi Türkiye Kamu-Sen mensuplarından daha çok seven var mıdır? Ben tahmin etmiyorum. Biz Türkiye Kamu-Sen’i tanımlarken yüzde yüz yerli ve milli diyoruz. Çözüm süreci oldu Türkiye Kamu-Sen karşı durdu, Balıkesir’de şube başkanlarımız yargılandılar, gaz yediler, bizde savunacağız diye gittik bize de dava açtılar. Akil adam olmaya hevesli bir sürü insan vardı, beni de aradılar “İnanmadığım bir sürecin içinde asla durmam” dedim. Biz o zaman bu sürecin yanlış olduğunu söyledik, o heyetin ana görevlerinden birisi PKK terör örgütünün ne kadar sempatik bir terör örgütü olduğunu vatandaşa anlatmaktı. 

Çözüm süreci nedeniyle binlerce genç daha dağlara çıktı. Biz ihanet süreci dedik.  Habur’u açtılar karşı durduk,  tepki gösterdik, Andımız’ı kaldırdılar, tepki koyduk, Ne Mutlu Türküm Diyene sözünden rahatsızlık duydular, biz tepki verdik, milli bayramlarımızı iğdiş ettiler biz karşı durduk, en son Devlet nişanından Atatürk siluetini çıkardılar, konuyu yargıya taşıdık ve Türkiye Kamu-Sen’in çabasıyla Atatürk silueti yeniden devlet nişanlarındaki yerini aldı. Biz hala aynı yerde ve notadayız. O gün, “Çözüm sürecini hayvanlar anladı bunlar anlamadı” diyenler bugün bizim noktaya geldiklerini söylüyorlar, samimiler mi? Ondan da hiç emin değiliz. Her değimiz doğru çıktı, gerek kamusal, gerek milli hayatımızda, iç ve dış politikada tüm değerlendirmelerimiz doğru çıktı ama bugün bizim olduğumuz noktaya gelenler yarın birilerinden talimat alırlarsa bugünkü kılıklarını değiştirip başka bir kılığa girmekten asla imtina etmezler. Evlatlarımızın gururla her sabah söyledikleri Andımız’ı PKK’lı itler, kanı bozuklar rahatsız oluyor diye kaldırdılar. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünden rahatsız olanlar bugün büyük Türk milletinden bahsediyorlar. Bu noktaya gelmelerinden rahatsızlığımız yok ama samimiyetle mi geliyorlar bundan şüpheliyim. Her alanda Türkiye Kamu-Sen geriye yönelik bir adım atmamıştır. Atatürk’e ihanet ediyorlar 10 Kasım’da internet sitelerinde Atatürk’ün öldüğü günün yıl dönümü olduğunu hatırlatmayan, baş sağlığı mesajı yayınlamayan bir sendikanın üyesi olup Atatürkçüyüm, vatanseverim demek nasıl bir açmazdır. Kimlerin değirmenine su taşıdığımızı iyi bileceğiz. Hepinize teşekkür ediyorum, Allah hepinizden razı olsun” diyerek sözlerini noktaladı.

 

KONCUK: ASGARİ ÜCRETİN 1300 TL OLMASI ÖVÜNÇ KAYNAĞI DEĞİLDİR

Denizli istişare toplantısında basın mensuplarının Asgari ücret ve emeklilere promosyon konusundaki sorularını da cevaplayan Genel Başkanımız İsmail Koncuk şu değerlendirmelerde bulundu;

“Asgari ücret görüşmeleri başladı. Hatırlarsanız 1 Kasım seçimleri öncesinde hem muhalefet hem de iktidarın asgari ücretin artırılması yönünde taahhütleri vardı. İktidar partisi 1300 TL derken diğer partiler 1500 ya da 1700 TL’ye varan oranlarda asgari ücreti artıracaklarını ifade etmişlerdi. İhale iktidar partisinde kaldı, o dönemki Başbakan sayın Davutoğlu 1300 TL taahhüdünün yerine getirilmesi konusunda ki sözü yerine getirdi. O zamanda çok konuşuldu 1300 TL. Çok büyük bir şey veriliyor gibi bir değerlendirme içine girildi ama geçinebilmek için yeterli bir rakam değil. 1 Kasım seçimlerinden bu yana bir yıl geçti ve bir yıl içinde hiç zam olmadı. Her ne kadar 1300 TL’ye çıkarılma sözü yerine getirilmiş olsa da, şöyle bir oyunda yapıldı burada. Daha önce 6 ayda bir asgari ücret artırılırken şimdi 1 yıl boyunca zam yapmaya gerek yok diyerek bir yıldır zam yapmadılar. 

TÜİK’in rakamlarına göre ortalama ev kirası 734 TL, geriye kalan 550 TL ile ne yapacağınızı kara kara düşünmek lazım. Bugün Türkiye Kamu-Sen AR-GE merkezinin asgari geçim sonuçları açıklandı. Dört kişilik bir ailenin sadece gıda ve kira harcaması 1795 TL 17 kuruş. TÜİK rakamlarına göre kiranın 734 TL Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Merkezimizin rakamlarına göre ise bir ailenin sadece gıda ve kira  harcamasının 1795 TL olduğunu hesap ettiğimizde ki, Ulaşım, ısınma, haberleşme, giyim, tatil, çocukların eğitim ihtiyaçları, sağlık vs. bunları hiç saymıyorum. Biz şimdi asgari ücretin 1300 TL olduğuyla övünüyoruz. Sadece iki kalemde asgari ücretin çok üzerine çıkan rakamlar ortaya çıkıyorsa tespit komisyonu bu gerçekten hareketle bir zam öngörmesi gerekir” dedi.

 

KONCUK: EMEKLİYE PROMOSYON YILAN HİKAYESİNE DÖNMÜŞTÜR 

“1 milyon 800 kamu çalışanı emeklisi var. Bu aylarda birazda daha arttı bu sayı ve 1 milyon 900 binlere kadar çıktı. İşçi emeklilerini de saydığımızda 10 milyonluk bir emekli kitlesi var. Çalışma Bakanlığı yıllardır emekliye promosyon konusunda çalışma yaptığını açıklıyor. İşin garip tarafı bu çalışmanın hiçbir tarafında sendikalar yok. Bu ülkede emeklilerin sahibi yok, sendika üyesi olma hakları da yok. Peki kim savunacak bunların hakkını? Biz savunmak istiyoruz, o pazarlığın içinde olmak da istiyoruz. Sayın Bakan Müezzinoğlu Bakanlığı’nın ilk günlerinde promosyon konusunda bir taahhütleri olmadığını söylemişti. Ancak sonrasında daha önce Bakanlık yapanların bu konuda çalışma yaptıklarını hatırlamış olacak ki, tekrar açıklamalar yapmaya başladı. 10 milyonluk kitle ciddi bir kitledir. Bankaları sıkıştırmak lazım. Havadan, sudan, her şeyden para kazanan bankaların bu 10 milyonluk emekli kitlesinin maşını vermekten dolayı bir bedel ödemesi mecburiyettir. Hükümet bunu başarmalıdır. Bankalar düşük para veriyormuş, bu olmaz, işi ciddiye almamak gibi bir anlayış var bunu üzülerek ifade ediyorum. Çalışma Bakanlığını kötülemek adına söylemiyorum bunu ama 10 milyonluk kitlenin promosyon konusunu bankalar arası rekabet oluşturma haline dönüştüremiyorsa Bakanlık, bu olmaz. Bu konu yılan hikayesine dönmüştür, bir an önce gereği yapılmalıdır” dedi.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.