KENDİ KAFANIZLA DÜŞÜNÜN

KENDİ KAFANIZLA DÜŞÜNÜN

KENDİ KAFANIZLA DÜŞÜNÜN

Prof.Dr. Osman ÇAKMAK Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2005 yılında yaptığı köklü müfredat değişikliğinden sonra yazdığı bir makalede “Yeni müfredat yeni bir çağ mı?” diye sormuş ve Milli Eğitim Bakanlığında 1966 yılındaki müfredattan sonra 39 yıllık tarihi değişimi irdelemişti.

 

Ben o makaleyi okuduktan sonra genç nesil eğitimcilerle yaptığım hemen tüm toplantılarda, temel ve hazırlayıcı eğitim seminerleri ile tüm mesleki toplantılarda bu makaleden bahsedip, makalenin sunu şeklinde öğretmen ve okul yöneticisi arkadaşlarla paylaştıktan sonra bu sunuya şu başlığı uygun görmüştüm.

Biz kimiz ve nasıl bir insan profili?

Aslında Yazarın yeni müfredat yeni bir çağ mı sorusu zihinlerde bir soru işareti oluştururken, öğretmenler de biz kimiz ve nasıl bir insan profili yetiştireceğiz? Sorusunu sorunca makale hedefine ulaşmış oluyordu.

Prof.Dr. Osman ÇAKMAK: özetle müfredatın etkisinin yetiştirdiğimiz veya yetiştirmeyi planladığımız insan profili üzerindeki etkisini vurgulayarak tezini yıllar önce Nokta dergisinin yaptırdığı bir sosyal deney ile güçlendiriyordu. Deneyde özel olarak tiyatro sanatçısı Ezel AKAY ve ekibi rol almış:

“Tiyatro sanatçısı Ezel Akay, elinde bir megafon koyu renk elbise ve siyah pardesü giyen ekibiyle İstanbul Yeni Camii’nin arkasındaki parka gider. Çevredeki insanlara megafonla sert bir emir verir: “Herkes ayağa kalksın!” Sesi duyan, Akay’ı ve ekibini gören herkes istisnasız derhal ayağa kalkar. Aynı şeyi bu kez Eminönü İskelesi’nde dener: “Herkes yere çöksün!” Gemiden inenler, bilet kuyruğunda bekleyenler, simitçiler, işportacılar emri duyar duymaz yere çöker. Aynı manzara bu kez Mecidiyeköy’de ki stadyumun önünde tekrarlanır. “Herkes ellerini kaldırıp duvara yaslansın!” emrini duyanlar sesini çıkarmadan denileni yerine getirir.

  • Daha sonra ekip bir fabrikanın önüne gider. Mesai saati başlamak üzeredir. Fabrikanın girişine bir masa koyup üzerine düzmece bir evrak yerleştirir. İşçilere, “Herkes içeriye girerken bu kâğıtlara parmak basacak!” diye emreder. Herkes parmağını basarken sormak kimsenin aklına gelmez “Hemşehrim siz kimsiniz, neden bu kâğıtlara parmak basıyoruz?” diye…

Benzer tavır son olarak Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi’nde tekrarlanır. Kalabalık, “Herkes sıraya girsin, arama var!” emriyle koyun sürüsü gibi sessizce sıraya girer. Ancak caddedeki bir çift bu emre uymaz. Ekiptekilerden biri onlara bağırır: “Hey siz ikiniz! Emri duymadınız mı?” Kendilerine seslenildiğini anlayan adam İngilizce cevap verir: “Who are you? What is happening here?” Sıradakilerden takım elbiseli bir bey ekibe yardımcı olmanın verdiği gururla lafa karışır: “Adam turist, İngilizce konuşuyor.” Ekip elemanı gülmemek için kendisini zor tutar:

  • Ne diyor peki?
  • -Siz kimsiniz, burada neler oluyor?
  • O iki turistin haricinde hiç kimse neler olup bittiğini, kendilerine böyle gün ortasında emirler yağdırıp sıraya sokanların kim olduğunu sormaz ya da soramaz.
  • Peki bu örnek neyin resmi?”

Bu resim neyin resmi işte sorun burada… Bu resim neyin resmi olduğuna biraz zihin jimnastiği yaparak cevaplar bulalım…

      *Bu resim yıllarca kanunların milletin sırtına sopa gibi kullanılmasının resmi…

      *Bu resim,”düşünme “eylemini hiçbir şartta ve ortamda kendi kafalarıyla yapamayanların resmi..

      *Bu resim yedi düvelin haklılığını bildiği halde dimdik ayakta duramamanın resmi…

      *Bu resim kafayı kiraya vermenin resmi…

*”Bu resim bizden yukarda… makamlar var. Onlar ne derse o olur.”

*”Onlar bizim yerimize düşünür, onlar bizim yerimize konuşur, onlar bizim yerimize yapar”fikri sabitinin resmi.

*Bu resim gövdelerinin üzerine yerleştirilen yedi delikli nesnenin amirlerinin emirlerinin arkasından sallanmak için konulduğunun, bu varlığın başka bir fonksiyonunu kabul etmemenin resmi…

*Bu resim haksızlıkları zalimlerin yüzüne vurmak için cesareti olmayan omurgasız ve tırsık bir nesil yetiştirmenin resmi.

*Bu resim bu ülkede bir sağlık memurunun doktorun başına başhekim yapılamadığını, bir mühendisin başına bir tarım işçisinin tarım müdürü olarak atanamadığı, bir kaymakamın başına bir yazı işleri müdürünün kaymakam olarak atanamadığı, bir onbaşının yüzbaşının başına komutan olarak verilemediğini bilerek başlarına x okulundan y isimli şahsın müdür olarak atanmasına itiraz etme cüretini bile gösteremeyen, ezik bir neslin resmi…

*Bu resim 88 yıllık Cumhuriyet yönetiminin yasal metinlerinin ve yönetim teamüllerinin hiçe sayılarak “ yasa ve yönetmeliklerin etrafını dolanma “görüntülerinin her şeye rağmen sesiz sinema oynanarak karşılanmasının resmi.

Bu resim yönetim kademelerinde bulunanların aslında yönetici değil pandomim sanatçısı olduklarının resmi…

*    Bu resim hiçbir şeyi tam olarak öğretmediğimiz gibi adalet ve merhametin arasındaki ince çizgiyi de bu nesile öğretemediğimizin resmi.

*Bu resim bir koltukta üç gün daha kalabilmek için her şeyin ve her dalkavukluğun mübah görülüp gösterildiğinin, resmi…

      Bu ezik silik, insan profilini 1966-2005 arası okullarımızda uygulanan müfredat ile yetiştirdik. Bizim yeni, hak arayan, hak arama yollarını sonuna kadar kullanan, yapılan bir haksızlığı çıkıp öğretmeninin, müdürünün, amirinin yüzüne cesaretle vuran nesli kabullenmemiz o nedenle zordur. Biz kabullenmesek de yeni müfredat yeni bir çağın, yeni bir neslin resmidir inşallah.

      Biz, evde, okul da, askerde, iş yaşamında emir almaya, haksız hukuksuz da olsa emirleri boynumuzu eğip yerine getirmeye alışmışız, alıştırılmışız.

      Kendi haklarını, izzeti-i nefislerinin uğradığı haksızlığın karşısında susan ve tırsanların başkalarının haklarına saygı göstermesi, başkalarının haklarını savunması, da zaten beklenmez.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.