İsmail Koncuk'tan "Sendikanızı Sorgulayın" Çağrısı
Türk Eğitim-Sen Kadınlar Komisyonu İstişare Toplantısı 18-21 Şubat 2016 tarihinde Antalya’da yapıldı.
Türk Eğitim-Sen Kadınlar Komisyonu İstişare Toplantısı 18-21 Şubat 2016 tarihinde Antalya’da yapıldı. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yöneticileri, Merkez Kadın Komisyonu Başkanı Firdes Işık, Romanya Demokrat Türk Birliği Eğitim Komisyonu Başkanı Vildan Bormambet, Romanya Özgür Eğitim Sendikası Uluslararası İlişkiler, Eğitim ve Program Müdürü Alexandra Cornea, Romanya Özgür Eğitim Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Sayın Ioan Tent, Romanya Özgür Eğitim Sendikası Genel Başkanı Simion Hancescu, Azerbaycan Türk Kadınlar Birliği ve ATEV Genel Başkanı Sayın Tenzile Rüstemhanlı, Azerbaycan’ın yetiştirdiği değerli siyaset ve devlet adamı, Milli Şairi Sayın Sabir Rüstemhanlı, ve şubelerimizin kadın komisyonları üyeleri katıldı.
Bu coğrafyada varlığımızı asırlardır kabul etmeyen ve sindiremeyenlerin kötü senaryoları, kirli oyunları yeniden sahnededir.
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan toplantıda şehitlerimiz rahmet ve minnetle yad edildi. Şehitlerimiz için Kuran-ı Kerim okundu ve dualar edildi. Toplantıda Merkez Kadın Komisyonu Başkanı Firdes Işık açılış konuşması yaptı. Daha sonra kürsüye gelen Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk bir konuşma yaptı. Terör saldırılarını kınayarak sözlerine başlayan Koncuk, tüm şehitlerimizi minnetle ve rahmetle andı. Koncuk şöyle konuştu: “Allah milletimize başka acılar göstermesin diyeceğim ama milletimizin hamuru acılar ile yoğrulmuş. Tarihi şöyle bir incelediğimizde; elbette ki mutlu olduğumuz dönemler oldu ama çok acılar yaşamış bir milletin evlatlarıyız. Bu acıları boşa yaşamadık. Millet olarak varoluşumuzdan bu yana hep güzel şeyleri başarmaya çalışmış bir milletiz. Gerçekten bu milletin bir ferdi olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Tarih boyunca yüzümüzü kızartacak hatalar yapmamış ve kimseye zulmetmemiş bir milletiz. Başka hiçbir milleti yok etmeye çalışarak varlığımızı devam ettirmedik. Tarih de bize bunu gösteriyor. Hep adalet üzere hükmetmişiz. Dost dediklerimiz bizi hep sırtımızdan hançerlemiş. Ama bütün bu olanlara rağmen, millet olarak bu özelliklerimizi göz ardı etmeden yolumuza devam etmişiz ve etmeliyiz. Allah adını yüceltmek için hep mücadele ettik. Bu, bütün dünyaya adaleti getirme mücadelesiydi. Ama bu uğurda büyük bedeller ödedik, büyük acılar yaşadık, milyonlarca şehit verdik. Dolayısıyla bu özelliklere sahip olan bir milletin düşmanları da, dostları da elbette olacaktır. İşte bu mücadelemiz, bugün de devam ediyor. Bu coğrafyada varlığımızı asırlardır kabul etmeyen ve sindiremeyenlerin kötü senaryoları, kirli oyunları yeniden sahnededir. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde de ifade ettiği gibi, ‘Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler’ Yok mu var? Bu ülkede gaflet içinde olan yok mu? Var. Uyuyan, uykusundan uyanamayan kimleri görüyoruz. Bunların içerisinde okumuş insanlar da var, kendisini aydın olarak görenler de var. Dalalet içinde olanlar var mı? Var. İhanet içinde olanları zaten söylememize gerek yok. Maalesef bu ülkede yaşayan birçok insan da bu ihanetin bir şekilde bilerek ya da bilmeyerek parçası oluyor. Yaşananları bir türlü görmeyen, uyuyanlar insanlar var.
Bu toprakların her metrekaresini kanımızla sulayarak vatan yaptık. Bu nedenle Anadolu coğrafyası Türk milletinin has malıdır. Bedeli kanla ödenmiştir. Eğer bu bedeli ödemek isteyenler varsa gelsinler karşımıza ama yiğitçe gelsinler, kahpece değil.
Şehitlerimize yüreğimiz yanıyor. Tedbirsizlik nedeniyle şehit olan askerlerimizin varlığı hepimizin yüreğini kanatıyor. Ankara’da yaşanan ve içinde sivil vatandaşlarımızın da olduğu 28 şehidimizi hain bir saldırı sonucu kaybettik. Bunun akabinde Diyarbakır, Şırnak ve Sur’da yine şehitlerimiz var. Gönül hiç arzu etmese de bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli var ve biz bu bedeli asırladır ödüyoruz. Çanakkale’de de 253 bin şehit verdik. Kurtuluş Savaşı’nda nice şehitler verdik. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan bu yana bizler Anadolu’da bedel ödüyoruz. Ama her zorluğa rağmen Anadolu coğrafyasını vatan yaptık. Şunu çok net söyleyebilirim; hiçbir milletin hak ederek elde ettiği böylesine aziz bir vatanı yoktur. Bunu bütün yüreğimle ifade ediyorum. Bu toprakların her metrekaresini kanımızla sulayarak vatan yaptık. Bu nedenle Anadolu coğrafyası Türk milletinin has malıdır. Bedeli kanla ödenmiştir. Eğer bu bedeli ödemek isteyenler varsa gelsinler karşımıza ama yiğitçe gelsinler, kahpece değil.”
Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yok. Ama bir milletin kendi vatanını korumaktan daha tabi bir hakkı da olduğunu düşünmüyorum.
Milletimizin kahpe saldırılara maruz kaldığını bildiren Koncuk, “Bütün milletimizin her ferdinin bu kahpe saldırıları görmesi lazım. Gerek içimizde, gerekse dışımızda bu operasyonun parçası olanlar var ama artık milletimizin bunları görmesi gerekir. Bu aziz millete, bu coğrafyada nasıl bir gelecek hazırlandığını herkesin idrak etmesi ve bunun tedbirini alması lazım. Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yok. Ama bir milletin kendi vatanını korumaktan daha tabi bir hakkı da olduğunu düşünmüyorum. Sadece kendimiz için yaşamak yetmez. Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşu olarak, çalışmalarında bu anlayışı merkezine koyan tek memur sendikasıyız. Çünkü biz şuna inanıyoruz: Üzerinde göğsümüzü gere gere gezeceğimiz, çocuklarımızı, torunlarımızı büyüteceğimiz bir vatan yoksa; artık, herkesin nereye gidiyoruz, ne oluyoruz, bu vatan için bana düşen görev nedir?’ diye bir sorgulama içerisine girmesi gerekir” diye konuştu.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye Kamu-Sen olarak, bugün Antalya’da korkmadan teröre karşı Kadın komisyonu üyeleri olarak sizler sesinizi cesaretle yükselttiniz. Birçok insan bomba patlar diye meydana çıkmaya korkuyor ama siz korkmadınız. Antalya sokaklarında ve meydanında yüreğinizle haykırdınız. Ben sizi tebrik ediyorum. Bugün o heyecanınınız beni çok etkiledi. Adam gibi adam olmak tabiri size ait bir tabirdir. Sizleri tekrar yürekli duruşunuzdan dolayı kutluyorum. İnsanlar, bu kadınlar kim diye merak etti. Sizleri kutluyorum. Biz doğruları yapıyoruz, bütün insanlara karşı yüreğimiz sevgiyle dolu. Biz gerçekten inanmış insanlarız. Yüce dinimizin de dediği gibi; ‘İmanı olmayan cennette gidemez, sevmeyenin de imanı olmaz.’ Sevgi imanın temelidir. Biz bütün insanları seviyoruz ama bütün insanların da bizim yaşama hakkımıza saygı duymasını istiyoruz.”
Çözüm süreci neymiş, işte şimdi anladık! Çözüm süreci, PKK terör örgütünün silahlanmasına göz yumma süreciymiş.
Çözüm sürecine de değinen Genel Başkan Koncuk, şunları kaydetti: “Bakınız; çözüm süreci denilen bir süreç yaşadık. 3.5 yıl boyunca çözüm süreci için anlatılanlarla, aynı adamların şu anki konuşmalarını yan yana getirin; o zaman neler söyleniyordu, bugün neler söyleniyor? Çözüm sürecinde akil adamlar heyeti oluşturuldu. O dönemin Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay şahsımı arayarak, ‘Sayın Başkanım akil adamlar heyetinde olmanızı istiyoruz’ dedi. Ben de ‘Sayın Bakanım teşekkür ederim ama ben inanmadığım bir süreç içerisinde olmam’ dedim.
Bir sendikanın genel başkanı o dönemde, ‘Çözüm sürecini hayvanlar bile anladı, bunlar anlamadı’ diye bizleri suçlamıştı. Çözüm süreci neymiş, işte şimdi anladık! Çözüm süreci, PKK terör örgütünün silahlanmasına göz yumma süreciymiş. Çözüm süreci, PKK terör örgünün asfaltlara, evlerin altına, yollara binlerce ton bomba döşemesine göz yumma süreciymiş. Bunları gördük.
Bunların anladığı ama bizim anlamadığımız, bu millete ihanettir. Biz bunu reddettik. Bugün haklı olduğumuz bir kez daha görüldü. Ama işin garip tarafı yine bunlar haklı. Enteresan olan bu. Bu, sorgulanması gereken bir durum değil mi?
Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değil. Hangi makam ve mevkiide olursa olsun, bugün gücü ne olursa olsun, bu ihanetin zeminini yaratanlar er ya da geç bunun bedelini ödeyecektir.
O dönemde akil adamlar heyetindeki kişiler illerde faaliyetler yaptı. Bu duruma Türkiye Kamu-Sen mensupları karşı çıktı. Yanlış yaptıklarını ifade ettik. Bugün bizim tavrımızın doğru olduğu anlaşılıyor. Maalesef o kadar uyarmamamıza rağmen dönülmeyen hatanın bedeli oldu. Yüzlerce şehit verdik. Bakınız Cizre’de, Silopi’de, Sur’da, İdil’de adeta bir savaş var. Bu nereye kadar gidecek? Biz ‘Terörle müzakere olmaz, mücadele olur’ dedik. Bugün bizim dediğimiz noktaya geldiler ama bedelini ağır ödüyoruz. Uzaktan patlatmak için bir kilometre tel çekmişler. Peki bu ne demek? O bomba yeni yerleştirilmemiş, çok önceden oraya konulmuş. Yarım ton bombayı asfaltın altına yerleştiriyorlar ve bunu gören kimse haber vermiyor. Bunun bedelini birileri ödeyecek. Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değil. Hangi makam ve mevkii de olursa olsun, bugün gücü ne olursa olsun, bu ihanetin zeminini yaratanlar er ya da geç bunun bedelini ödeyecektir.”
Ya bu köhne sistemin kurallarına göre yaşayacaksınız ya da bu işte bir yanlışlık var ve bu yanlışı düzeltmek adına bana düşen görevler var, diye sorumluluk alacaksınız.
Genel Başkan Koncuk önümüzde iki yol olduğunu da söyleyerek, “Ya bu köhne sistemin kurallarına göre yaşayacaksınız ya da bu işte bir yanlışlık var ve bu yanlışı düzeltmek adına bana düşen görevler var diye sorumluluk alacaksınız” dedi.
“Bu köhne ve kokuşmuş sistemin dümen suyuna girmek yok oluş demektir. Hem milli ve manevi değerlerimiz açısından, hem de insani değerlerimiz açısından yok oluş demektir. Bu kokuşmuş anlayış sadece kendiniz için yaşamayı size dayatan bir anlayıştır” diyen Genel Başkan Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kokuşmuş anlayış, ‘Bütün ahlaki değerlerini bir kenara at, bana teslim ol. Kendin için yaşa. Ben seni makam sahibi yapayım, borcunu da bana köle kalarak öde’ diyor. Biz de diyoruz ki; ‘Biz bir makam sahibi olalım amenna ama insanlığımızı kaybetmeden olalım. Milli ve manevi değerlerimizi yok etmeden bir makam sahibi olalım. Eğer bir makam sahibi olmak bizi insanlıktan çıkaracak bir sonuç doğuruyorsa bu anlayışa da dur diyebilelim.’ Biz insan olarak kalmayı, evrensel insani değerler çerçevesinde bir hayat oluşturmayı, milli ve manevi değerlerimizle bir hayat tarzı oluşturmayı tercih ettik. Önce kendimize saygı duyacağız. Düşünün; birileri ‘Eğer sen bazı isteklerinin yapılmasını istiyorsan önce kendini bana köle yap’ diyorsa, bu insanının kendine olan saygısını yok etmesi demektir. Kendisine saygısı olmayan bir insanın içi boş bir tenekeden başka hiçbir özelliği olmaz. Bu nedenle iki yoldan birini mutlaka ama mutlaka tercih etmek gerekir. Ya insani bütün değerlerimizle var olmak adına bir mücadelenin içinde olacağız ya da ‘Ben yokum. Kendim için yaşayacağım. Bunun için de bir bedel ödemek gerekiyorsa ahlakımdan, inançlarımdan, insani değerlerimden taviz vereceğim, gerekirse dostlarımın sırtına basacağım, başkalarının hak ettiği şeyleri de sömüreceğim’ diyeceğiz. Ama bu millet böyle bir yol ile bugünlere gelmedi, bu evrensel değerler açısından düşündüğümüzde de insana yakışan bir tavır asla değil. Dolayısıyla bizim yaradılış gayemize uygun bir tavırla davranma mecburiyetimiz var. Bilhassa bu ülkenin özellikle aydın dediğimiz öğretmenlerimizin, memurlarımızın sadece kendisi için yaşama hakkı olduğunu asla düşünmüyorum. Öğretmenlik mesleğini ‘Peygamberlik mesleği’ diye tanımlıyoruz. Öğretmen, sadece okuma-yazma, İngilizce, fen bilgisi, matematik öğreten bir insan mıdır? Hayır. Bir öğretmenin öğrencilerine insana yakışır, ahlaklı, şerefli, haysiyetli bir duruşu öğretmesi gerekmez mi? Bunu yapmayan öğretmen ya da anne-baba eksiktir.”
Biz, sendikal mücadeleyi siyasi iktidarlarla beraber yürümek olarak hiçbir zaman görmedik.
Türkiye Kamu-Sen olarak sendikal mücadelede yapılması gereken ne varsa, her şeyi yaptıklarını belirten Koncuk, “Biz, sendikal mücadeleyi siyasi iktidarlarla beraber yürümek olarak hiçbir zaman görmedik. Sendikal mücadelenin sarı sendikacılık anlamında bir faaliyet haline gelmesinin ne çalışanlara, ne de o ülkeye bir fayda sağlamayacağını biliyoruz. Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-sen olarak hangi iktidar gelirse gelsin, bu doğrularla yola devam etmemiz lazım” dedi.
Esnek istihdam diye bir çalışma modeli getiriliyor. Özel istihdam büroları kurulacak. Peki bu ne demektir? Bu model, amele pazarının modern şekildir.
Çalışma hayatındaki tehlikelere dikkat çeken Koncuk, şunları kaydetti: “Şu dönemde çalışma hayatı ile ilgili öyle şeyler yaşıyoruz ki, bunların ne olduğunu bütün insanlara anlatmak gibi zorunluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Mesela esnek istihdam diye bir çalışma modeli getiriliyor. Özel istihdam büroları kurulacak. Peki bu ne demektir? Amele pazarlarını biliyorsunuz. Bu model adeta amele pazarının modern şekildir. Ben bunları bir toplantıda Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya da ifade ettim. ‘Biz böyle bir sistemi kabul etmiyoruz. Kamuda böyle bir sistemin varlığı ya da kamuya monte edilmesi anlayışı bizi rahatsız ediyor’ dedim. Soylu bunun kamuda uygulanmayacağını söyledi. Ama bu kafayla gidilirse, yani eğer şu anda 2 milyon 600 bin devlet memuru, hatta işçilerimiz, hatta onların anneleri, babaları, hatta yarın bu ülkede kamuda iş bulacak insanlar aynı aymazlık içerinde devam ederlerse, bu sistem kamuda memurların ve işçilerin kazanılmış haklarını yok edecek şekilde dizayn edilecek. Düşünsenize, iş güvencen yok, gelecek ile ilgili bir plan yapamıyorsun, sendikalaşma, kıdem tazminatı yok. Eğer hem ‘sendikayım’ deyip, hem de çalışma hayatında bu yaşananları muhataplarına söylemeyip susuyorsak, bu ülkenin geleceğine ihanettir, evlatlarımızın, torunlarımızın geleceğine ihanettir. Maalesef Türkiye’de bütün sendikaların içerisinde bu olaylara dikkat çeken başka bir konfederasyon, sendika yok.
Esnek istihdam, uzaktan çalışma yöntemi, özel istihdam büroları ne anlama gelmektedir? Bunlar, insanlarımızı az paraya çok çalıştırmanın yöntemidir. Eğer sendikalar, bütün bunlar yaşanırken sesini yükseltmiyorlarsa, gerek işçi, gerekse memur sendikaları görevini yapmıyor demektir.
Esnek istihdam, uzaktan çalışma yöntemi, özel istihdam büroları ne anlama gelmektedir? Bunlar, insanlarımızı az paraya çok çalıştırmanın yöntemidir. Eğer sendikalar, bütün bunlar yaşanırken sesini yükseltmiyorlarsa, gerek işçi, gerekse memur sendikaları görevini yapmıyor demektir. Sendikalar görevini yapsın ama bunları yapmayan sendikaları uyaracak insanlar da çalışanlardır. Hesap sorması gereken insanlar çalışanlardır. Türkiye Kamu-Sen’in bütün üyelerinden istirham ediyorum: Türkiye Kamu-Sen esnek istihdam modeline tepki göstermiyorsa, iş güvencesiz bir çalışma hayatını dayatan iktidarın yanlışlarını dile getirmiyorsa, muhataplarını en sert ve net şekilde yüzlerine karşı uyarmıyorsa, Türkiye Kamu-Sen’i Türkiye Kamu-Sen’in üyeleri uyarsın. Ama diğer diğer sendikaların üyeleri de lütfen kendi sendikalarını uyarsın. Üye olmanın da bir sorumluluğu var. Üye olduğunuz sendika, temel konulardaki haklarınızı savunmuyorsa, o sendikada olmanın bir anlamı olmadığınızı muhataplarınıza ifade edebilmeniz lazım. Temel haklarımız söz konusu olduğunda sendikacılığın gereklerini yerine getirmeyen sendikaların sorgulanması üyelerinin sorumluluğudur. Kamu çalışanları, sürekli pazarlanan insanlar olmaktan kurtulmak durumundadır. Böyle bir sendikacılık anlayışı kabul edilemez. Bu sendikacılık anlayışını Türkiye’nin en entelektüel insanları dediğimiz kamu çalışanlarının kabul etmesi de kabul edilemez. Hepimizin yapması gereken çalışma hayatının problemlerini, ülkemizin milli birlik ve beraberlik ile ilgili problemlerini bütün insanlara anlatmamız lazım.”
Kadınlarımız bizim baş tacımız. Sadece hepinizden gayret bekliyorum. Meydanı kimseye bırakmayalım.
“Hepinizden teşkilatımıza destek olmanızı istiyorum” diyen Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben kadın-erkek diye ayırmam. Hepimiz insanız. Böyle bir ayrımı doğru bulmuyorum. Bizim insan olmaktan doğan haklarımız var. Kadınlarımıza sesleniyorum: Gelin şube başkan adayı olun, genel başkan adayı olun. Bizim şu anda 96 bin kadın üyemiz var. Vallahi isterlerse birçok şubede başkan olurlar. Kadınlarımızın gücü yeter ama mesele yeteri kadar gayret olmamasıdır. İnayetle olmaz bu işler, ki kadınlarımızın da bunlara ihtiyacı yok. Kadınlarımız kendi haklarını söke söke alacak kudret ve iradeye sahipler. Ben istiyorum ki, kadın şube başkanımız daha çok olsun, genel merkez yöneticimiz olsun hatta kadın genel başkanımız da olsun. Bizim için böyle bir ayrım asla söz konusu değildir. Onlar bizim baş tacımız. Sadece hepinizden gayret bekliyorum. Meydanı kimseye bırakmayalım.”
Stajyer öğretmeni, memuru ‘Bize üye olmazsan stajyerliğin kalkmaz’ ya da ‘Bize üye olmazsan işin olmaz’ diyen bir sendikal anlayışı nasıl kabul edebiliriz? Böyle anlayışı bütün memurlarımızın kamudan silmesi lazım.
Yandaş sendika ile ilgili eleştirilerde bulunan Koncuk, “Bakınız bunlar sendika değil. Bunlara ‘sendika’ demek dahi sendikacılık faaliyeti yapanlara bir hakarettir. Bunların sendikacı olarak anılması, esasında memurlarımız için abesle iştigal olarak görülmesi gerekir. Adamların işi gücü satma, pazarlama, korkutma, ürkütme. Her zaman ifade ediyorum; sendikal faaliyet çalışanlara huzur ve mutluluk veren bir faaliyet olarak görülmelidir. Asla yapmayız ama eğer biz de bir gün böyle bir duruma düşersek, Allah o günleri bize nasip etmesin. Böyle bir rezilliği sendikacılık olarak görmüyorum, kabul etmiyorum. Stajyer öğretmeni, memuru ‘Bize üye olmazsan stajyerliğin kalkmaz’ ya da ‘Bize üye olmazsan işin olmaz’ diyen bir sendikal anlayışı nasıl kabul edebiliriz? Böyle anlayışı bütün memurlarımızın kamudan silmesi lazım. Her zaman ifade ediyorum; bunlar kamuya girmiş bir mikroptur. Antibiyotik verip bu mikrobu öldüreceğiz, bunun da çaresi Türkiye Kamu-Sen’dir. Türkiye Kamu-Sen bu mikrobun antibiyotiğidir.”
‘İş güvencemiz kırmızı çizgimizdir’ diyenleri, yarın bu konuda hayata geçirilmek üzere bir adım atılsın, ortada göremezsiniz. Parmağını dahi kıpırdatmazlar. Tam aksine bu iş olursa nasıl nemalanırım diye hesap ederler.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “ ‘İş güvencemiz kırmızı çizgimizdir’ diyenleri, yarın bu konuda hayata geçirilmek üzere bir adım atılsın, ortada göremezsiniz. Parmağını dahi kıpırdatmazlar. Tam aksine bu iş olursa nasıl nemalanırım diye hesap ederler. Daha şimdiden bazı memurları ‘İş güvencesi kaldırılıyor, bize üye olmazsan işten atılırsın’ diye üye yapmaya çalışıyorlar.
İş güvencesini kaldırmaya niyetleri var ama bunlar niyetle olmuyor, kanunla oluyor. Anayasa’nın 128. Maddesindeki devlet memuru tanımını değiştir, Anayasanın 125. Maddesindeki yargı hakkımızı kaldır bakalım. Ondan sonra iş güvencesi kaldırılır. İş güvencesini kaldıracağız demekle, iş güvencesini kaldıramazlar. Biz bu tehlikeyi dile getirirken, ‘böyle bir niyetleri var, bu niyeti bilin’ diyoruz. Ama şu anda hiçbir siyasi parti bunları yapabilecek güce sahip değil.
Anayasa’nın 125. Maddesinden doğan yargı hakkımız var. Anayasa’nın 128. Maddesi de ‘Devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları tarafından yürütülür’ der. Bu maddeler olduğu sürece iş güvencemizi kimse ortadan kaldıramaz. Bundan ben çok eminim. Ama gözümüzü de açık tutmamız lazım. Sendikal tercihlerimizi gözden geçirmemiz de alınacak öncelikli tedbirlerdendir. Küçük çıkarlar ya da sanal korkular üzerinden sendika tercihi olmaz. Okul müdürü benim nöbet günümü dersimin olmadığı güne yazar ya da ders programını dağıtır. Bu tür küçük şeylerden dolayı benim irademe ipotek konulmasına göz mü yumacağım. Kaldı ki bununla ilgili başka mücadele metotları var. Bu nedenle hepinizden sendikal mücadelenin tam göbeğinde olmanızı istiyorum.”
Evlatlarımıza kıymet vereceğiz, onlara gözümüz gibi bakacağız, onları olmayan paramızla okutacağız, sonra taşeron patrona ‘sömür’ diyeceğiz. Böyle bir çalışma hayatına saygı duymamızı kimse beklemesin.
Sendikal mücadelenin göbeğinde kadınların olması gerektiğini söyleyen Koncuk, evlatlarımızın sömürülmesine asla müsaade etmememiz gerektiğini de ifade etti. Koncuk, “Buradan tüm kadınlara sesleniyorum: Çoğunuz annesiniz veya anne olacaksınız. Evlatlarımız bizim göz bebeğimiz. Onlardan daha kıymetli varlığımız yok. Bu kadar değerli olan evlatlarımızın çalışma hayati içerinde iş güvencesiz taşeron olarak ya da özel istihdam büroları vasıtası ile iş bulmasını, sömürülmesini kabul edecek misiniz? Adeta köleleştirilmesini kabul edecek misiniz? Evlatlarımıza kıymet vereceğiz, onlara gözümüz gibi bakacağız, onları olmayan paramızla binbir güçlükle okutacağız, sonra taşeron patrona ‘sömür’ diyeceğiz. Böyle bir çalışma hayatına saygı duymamızı kimse beklemesin. Anneler göz bebekleri evlatlarının sömürülmesine nasıl göz yumabilirler? Bu nedenle bu mücadelenin merkezinde kadınların olması gerektiğine inanıyorum. Hep birlikte yan yana olalım. Bütün hücrelerinizle yanımızda olun. Kimseye meydanı bırakmayalım. Buna benim gücüm tek başına yetmez. Buna Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi’nin ya da Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi’nin gücü tek başına yetmez, hep birlikte yapmamız lazım. Eğriyi, inancımızla ve mücadelemizle düzeltebiliriz” dedi.
Genel Başkan’ın konuşmasının ardından Romanya Özgür Eğitim Sendikaları Federasyonu ile işbirliği protokolü imzalandı.
Toplantının ikinci gününde Devlet Tiyatroları Sanatçısı Adnan Erbaş ‘İletişim Sanatı’, Samsun 1 No’lu Şube Başkanı Levent Kuruoğlu da ‘Sendikacılıkta Sosyal Medyanın Etkin Kullanımı’ konulu bir eğitim verdi. Daha sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Öğretim Görevlisi Sosyolog Sema Sancak ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ bir konferans verdi. Yine aynı gün Merkez Kadın Komisyonu yönetiminde Kadın Komisyonları istişare toplantısı yapıldı. Toplantı Genel Başkan’ın kapanış konuşmasıyla sona erdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.