İlköğretimde sınav çıkmazı!

İlköğretimde sınav çıkmazı!

Benim güzel Ülkemde kendimizi bildik bileli sınava gireriz. Sınav stresi ve heyecanını ilkokul sıralarından yaşamaya başlarız.

 

Benim güzel Ülkemde kendimizi bildik bileli sınava gireriz. Sınav stresi ve heyecanını ilkokul sıralarından yaşamaya başlarız. Sınav yapılsın mı yapılmasın mı, sınavsız bir çözüm olur mu olmaz mı tartışması daima yapılmış ve her hükümet çeşitli alanlarda yapılan sınavlarla meşgul olmuş, kimisi tümden, kimisi kısmen kaldırmaya, kimisi de sınavların şekil ve şemalini değiştirmenin daha iyi olacağını düşünerek, köklü değişikliklere gitmeye çalışmış ama "sınav" hep var olmuştur.
"Eşitlik" ilkesi deriz, bunu her yerde en tepe noktaya yerleştiririz, fakat bu en önemli ilkenin birçok durumda sözde kaldığını görürüz. İnsanlar, maalesef doğuştan veya sonradan gerçekleşen etkilerle, sözde eşit olsalar bile gerçekte bu ilkenin nimetlerinden beklenen şekilde yararlanamazlar. Oysa sosyal hukuk devleti kültürü, "eşitlik" ilkesine dayanır.
Kamu otoritesinin, elbette neyin iyi, neyin kötü, neyin doğru veya yanlış olduğu hususlarında karar verme yetkisi olacaktır. Ancak bu yetki, sınırsız, keyfi, toplum gerçeklerinden ve ihtiyaçlarından uzak kullanılamaz. Kamu otoritesi, "benim aldığım her karar ve yaptığım herşey doğrudur" anlayışı ile hareket edemez.
Yakın zamanda bile, ilköğrenim ve ortaöğrenimde okuyan çocuklarımızın ve velilerinin ne kadar çok sınavla, bu yetmezmiş gibi sınav sistemi değişikliği ile karşı karşıya olduğunu, her öğrenim yılının başında ve sonunda "acaba bu yıl ne olacak, yine sınav sistemi mi değişecek, yeni sınav mı konacak, SBS, OKS, LGS gibi sınavların yerini başka sınavlar mı alacak" sorusunun oluşturduğu derin kaygı, endişe ve çaresizlikle başbaşa kaldığımızı kimse inkar edemez.
Bir türlü sistemi oturtamayız. Bir sistem belirleyip, onun uzun yıllar değişmeyeceğine ve korunacağına güvenemeyiz. Daha ilkokul çağındaki çocuklarımıza güvensizliği aşılarız. Çünkü bırakalım sınav sisteminin iyiliğini, olumlu ve olumsuz sonuçlarının tespitini, daha herkesin inanıp güvenebileceği istikrarlı bir eğitim-öğrenim ile sınav sistemini bir türlü hayata geçiremedik. Kamu otoritesi, toplumun ihtiyaçlarını ve geleceğimizin güvencesi olan gençlerimiz ile çocuklarımızı esas almak yerine, demokratik hukuk toplumunun en önemli göstergesi olan paylaşma, şeffaflık ve birlikte karar verme ilkelerini gözardı edip, kendi bilip inandığının doğru olduğundan hareket etmek ister. "Ben yaptım oldu" anlayışına dayalı sistem değişikliği, yenilik ve iyilik olarak takdim edilir. Bunu yaparken, istikrar, yürüyen bir sistemin kazanımları, değişikliğin maddi ve manevi külfetleri pek düşünülmez.
Olması gereken, daha çocuk yaşta olan insanlarımıza güvensizliği aşılamamaktır. Devlete ve sisteme olan güven, en başta istikrarla sağlanır. Her an değişebilecek, kafaları allak bullak edecek, en önemli değerlerimiz olan gençlerimiz ile çocuklarımızın hayatlarını ve geleceklerini çok yakından ilgilendiren eğitim-öğrenim ve sınav sistemi konusunda artık istikrarlı bir sisteme geçmek ve bu sistemin esası üzerinde de sürekli değişiklik yapmamak gerekmektedir.
Son zamanlarda yine ilköğrenimi kapsayacak sınav sistemi değişikliğine gidileceği endişesi ve dedikoduları artmış gözüküyor. Veliler net bilgilere ulaşamıyor. Bir taraftan dershanelerin kaldırılacağı söylenirken, diğer taraftan da 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıflar için bu defa adı DBS olan bir sınav sisteminin getirileceği konuşuluyor.
Çocuklarımızın katı rekabete çok erken geçtikleri, çok ağır sınav yükünü yüklendikleri, deyim yerinde ise yarış atına dönüştürüldükleri bir gerçektir. Bunun üstüne, bir de ne olduğu bilinmeyen, yüksek iletişim ve bilgi paylaşımı çağının yaşandığı söylenen bu zamanda, sistemde yapılacak değişikliklerin neler olduğunu, en azından olabileceğini öğrenememek eklendiğinde, yazımıza konu eleştirimizin haklılığı daha iyi anlaşılacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bilgi hattı olarak faaliyetini sürdüren "Alo 147 İletişim Merkezi" dahil, internetten ve okul yönetimlerinden sağlıklı bilgiler edinilememektedir. Oysa demokratik toplumlarda kamu otoritesinin doğru bilgilendirme yükümlülüğü vardır. TÜBİTAK'ın sınav sorularını hazırladığı, her yıl yapılacak ve sonuçları ilan edilmeyecek sınavlar yolu ile öğrencilerin ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın başarı düzeyinin ölçüleceği yönündeki gerekçe, asla yeterli ve ikna edici bilgilendirme olarak kabul edilemez. Yapılan sınav sonuçlarının, sınavdan bir süre sonra sadece okul yönetimi ile paylaşılacağı, ancak öğrenci ve velilerine bilgi verilmeyeceği yönündeki duyumların doğru olduğunu düşünmek bile istemeyiz. Kaldı ki bu tür bir uygulama, bireyin kendisi ile ilgili tutulan veriye ulaşamaması sebebiyle Anayasa dahil, hukukun evrensel ilke ve esasları ile de bağdaşmayacaktır.
 
Bir ülkenin eğitim-öğrenim sistemi son derece önemlidir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin çok çalışması, test sınavını çözen öğrenciler olması, gerekli gereksiz birçok bilgi ile zihinlerinin doldurulması isabetli değildir. Türkçe'yi iyi yazmak, iyi okumak, iyi konuşmak ve dünya ile bağlantı kuracak yeterli yabancı dil bilgisine sahip olmak hedefini gözeten, çocuklarımıza ve gençlerimize şahsiyet kazandırıp geleceğe hazırlayan istikrarlı bir eğitim-öğrenim sisteminin yararlı olacağına inanmaktayız.
Eğitim-öğrenim sisteminin ağırlıklı olarak paralı hale gelmesi, maddi gücü olanların daha iyi okullarda çocuklarını okutabilmesi de ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyanın birçok yerinde paralı eğitim-öğrenim yapan okullar vardır, ancak sosyal hukuk devletinde bu bir istisna olmalı, parasız eğitim-öğrenim ise esas olarak benimsenmelidir. Çünkü eğitim-öğrenim, temel bir kamu hizmetidir. Sosyal hukuk devleti, bir kamu hizmeti olan eğitim-öğrenimi en iyi ve istikrarlı şekilde, bedelsiz veya mümkün olan en az bedelle sunmak zorundadır. Ayrıca, ani bir kararla dershaneleri kaldırmak suretiyle, eğitim-öğrenim ve sınav sisteminin düzeleceğine ve fırsat eşitliğinin sağlanacağına inanmak doğru olmayacaktır. Sosyal devlette, dershane kültürünün ve alışkanlığının terk edilmesi elbette gereklidir. Ancak bu hedefe, dershaneleri aniden kaldırıp deyim yerinde ise merdiven altına, yani kayıt dışına iterek değil, sistemli ve istikrarlı bir eğitim-öğrenim politikası ile ulaşılabilir.
Sözü bitirirken, sınavların ortadan kaldırılamayıp, okullar arasındaki farklılık ve eşitsizlikleri dikkate aldığımızda, siz ne kadar dershaneleri kaldırırsanız kaldırın, önce eşitliğin sağlanması ve devamında da rekabet adına Ülkemiz kültürüne yerleşen sınav fobisi devam edecektir. Bir de bu kültür bozukluğuna, belirsizliği ve "yarın ne gibi değişiklik olacak" fobisini eklemeden, eğer sınav ise artık bunun adını koyup, başta çocuklarımız ile gençlerimiz ile tüm insanların güvenini kazanacak, dürüst, eşit, iyi ve istikrarlı bir sisteme geçmek zorundayız. Bu sistemin amacı ise, ezberci olmayan, sorgulayan, üreten, paylaşan, eleştiren, demokrat, gelişmeye açık, kendisine ve çevresine yararlı nesiller yetiştirmek olmalıdır.
Demokratik hukuk devleti, kendisi ve yöneteni için var olmaz. Kamu kudreti kullanıcısı devletin varlık sebebi, bireyin hak ve özgürlüklerini eşit şekilde korumaktır. Toplumsal mutabakatla oluşturulan devlet tüzel kişiliğini yönetenlerin, başta hukuk devleti, eşitlik ilkeleri olmak üzere, hukukun evrensel ilke ve esaslarını gözardı etmemesi gerekir.
 
Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.