FASULYE VE SIRIK HİKÂYESİ
FASULYE VE SIRIK HİKÂYESİ
“Konuşmak bir mana ise,
Susmak bin bir mana..
Herkes konuşmasına konuşur,
Lâkin sükût yürekli olana…”dizeleri ile Mehmet Akif sanırım içini yakıp söyleyemediği bir haksızlığa isyanını ifade etmiştir. Bazen susmak da çok şeyi cevaplar. Evet, bazen susmak da yürek işidir. Ama susmak bizim ülkemizde hak arama yollarından değil. Mutlak surette haksızlıkların, yamuk uygulamaların, adaleti ortadan kaldıran her türlü menfi işlerin ortadan kaldırılıp hakkın yerini bulması için konuşmak, yazmak gerekiyor.
Yamalı bohçaya dönmüş mevzuatı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın uygulamaları gerçekten bazen insanın içini acıtıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, personeline sahip çıkmayan, mevzuatının ve görev tanımının içinde yer almayan her işin üzerine yüklendiği, bir “yolgeçen hanı” görüntüsündedir. Her gün yeni bir güneş doğar ve her gün yeni bir başlangıçtır. Gelen günlerin hep iyilik güzellik getirmesi biz eğitimcilerin en büyük temennisidir.Yeni bir Milli Eğitim Bakanının göreve başlaması “fakirin ekmeği umuttur.!”misali Milli Eğitim Bakanlığı doğrudan ya da dolaylı bağlantısı olan herkesi umutlandırmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi ürettiği ve karabasan gibi millete gösterilip geri çekilen, böylece milleti asılsız korkularla hizaya sokmaya çalışan saçma sapan korkularından kurtulmalı, Devleti yönetenler Milletine güvenmelidir. Daha önceki bakanlarımız döneminde bir öneri olarak ortaya atılıp, gelen tepkiler üzerine geri çekilen özel okulların teşvik edilmesi, çocuklarını özel okullarda öğrenim görmelerini sağlayan ailelere vergi indirimi, teşvik verilmeli, bu okullar Anayasal Bir Hak olan eğitim öğretim görevini devletin üzerinden aldığı oranda makul ve mantıklı bir oranda madden desteklenmelidir.
Yönetici atamalardaki geçici görevlendirme adaletsizliği derhal bitirilmeli, devlet kendi yazdığı ama işine geldikçe uygulayıp, gelmediğinde uygulamadığı, yasaları örnek bir uygulamaya dönüştürmeli, kariyer ve liyakat ilkeleri anlamsız kelimeler olmaktan kurtarılmalı, başarılı yöneticilerin önü de yönü de açılmalıdır.
İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.
Karşılaştıklarında, Neyzen:
-Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.
-Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?
İşte bende onun için benzetiyorum ya. Fasulye de sırığa sarılarak büyür. Büyümek için fasulye olmak, fasulye olmaya becerebilenler(!),sırık aramak zorunda kalmamalıdır. Milli Eğitim Bakanlığında yönetim görevlerinde yükselmenin yolu sadece eğitim ve yönetim becerileri olmalıdır. Bir ilçede, ilde, yıllarca Eğitim Yöneticiliği yapmış bir yöneticinin başına bir öğretmeni, okul müdürü, müdür yardımcısını müdür olarak getirirseniz, bu fasulye ve sırık mutlaka birisinin gözüne batar. Bir koltuğu doldurmuş olursunuz belki ama orada kaliteden, işten üretimden, insana yakışır bir iş ortamından bahsedemezsiniz.
İl/ilçe Milli Eğitim Şube müdürleri için bir an önce atama yönetmeliği yayınlanmalıdır. Yöneticiler paraşütle gelmemelidir. Her şeye emme basma tulumba gibi kayıtsız şartsız evet diyen yöneticilerden kurtulma zamanı gelmiştir. Bu kadroların statüsünü yükseltmek için özlük hakları ile ilgili iyileştirmeler yapılmalıdır. O zaman işte Milli Eğitim Bakanlığı, hiyerarşiye uygun özlük haklarına sahip bir Bakanlık haline gelebilir.
Fasulyelerin(!) sırığa ihtiyacının kalmadığı günleri görmek dileğiyle, hoşça kalın…..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.