Eyuder'den "Ezber Bozan" açıklamalar

Eyuder'den "Ezber Bozan" açıklamalar

Eyuder'den "Ezber Bozan" açıklamalar

TurkiyeEgitim.Com Genel Yayın Yönetmeni Teoman Yalçın, geçtiğimiz hafta EYUDER Başkanı Adem Çilek ile röportaj yapacağını duyurmuş, okuyucu sorularını da dahil ederek röportajın yayınlanacağını belirtmiştik.

Sayın Adem Çilek ile yapılan röportajın tam metnini yayınlıyoruz.

EYUDER Başkanı’ndan “Ezber Bozan” Açıklamalar…

Dernek hakkında kısa bilgi verir misiniz? Dernek nasıl doğdu ?

Derneğimiz 2009 yılında Ankara’da kuruldu. Öncelikle Ankara’da tanınmaya başladı. İlkini gerçekleştirdiğimiz EYFOR  çalışmamız ile Ankara dışında da tanındığımızı katılım sayesinde öğrendik.

Eyfor ile, 81 İl’e ulaştık. Bu yıl Üçüncüsünü düzenleyeceğimiz Eyfor 3, Türkiye genelinde  44 bin okulumuza ve bu okullarımızda görev yapan eğitimcilerin bilgisine sunulmuştur.

EYFOR’UN DA SAYESİNDE BUGÜN 1,5-2 MİLYON KİŞİ DERNEĞİMİZİ TANIYOR!

Ayrıca Akademik çevrelerde de derneğimiz etkin bir şekilde tanınmaktadır. Bugün, Profesörden Araştırma Görevlilerine, Yüksek Lisans ve Doktora yapanlar olarak yükseköğretimde toplamda yaklaşık 5 bin kişi  bizi tanımaktadır.

Toparlayacak olursak, Bugün 1,5 milyonluk bir kitle artık derneğimizden haberdardır diyebiliriz.

Bunların dışında, derneğimiz meslek sektörleriyle de sürekli iletişim halinde bulunmaktadır.

EYUDER olarak Ocak 2012’de mesleki eğitim çalıştayı gerçekleştirdik. Sonrasında aynı konuda bakanlığımızın mesleki ve teknik eğitim çalıştayına da katılarak bilgi paylaşımında bulunduk.

Meslek sektörlerini de kattığımız zaman derneğimizden haberdar olan kişi sayısı 2 milyonu bulmaktadır.

Dernek olarak hem yenisiniz, hem de kısa sürede büyük projelere imza attınız. Bu nasıl oldu?

Dernekler gönüllü kuruluşlardır. Biz projelerimizi gönüllü çalışmalarla gerçekleştirdik. Gece gündüz, amatör bir ruhla, ancak profesyonel bir çalışmayla faaliyetlerimizi gerçekleştirdik.

Güçlü bir akademik yapıya sahip olduğumuzu ifade edebilirim. Derneğimiz faaliyetlerinde gönüllü  olarak eğitim yönetiminden  55 profesör katkı sağlamaktadır. Ayrıca eğitimin diğer alanlardaki hocalarımızla beraber yaklaşık 200 profesör faaliyetlerimize bizzat destek vermektedir. Ayrıca bu sayıya Doçent, Yard. Doçent, Doktora yapan akademik kadroları da dahil ettiğimizde,  çok ciddi bir akademik destekden faydalandığımızı söyleyebilirim. Ayrıca eğitim yöneticisi, okul müdürü , müdür yardımcısı ve sınıf yöneticisi öğretmen arkadaşlarımızla uygulamalardan gelen bilgi paylaşımları ve önerileri  bizi daha da güçlendirmektedir.

İleride sendikalaşma niyetiniz var mı? Sendikalara bakışınız nasıl?

Ben kişisel olarak geçmişte sendikaların yönetiminde görev aldım. Sendikalar demokratik toplumların olmazsa olmaz örgütleridir. Türkiye’de sendikal yapılaşma 90’lı yılarda başlamıştır. 2000’li yıllarda asıl sendikacılık faaliyetlerinin başladığını söyleyebiliriz. 

eyuder.jpg

SENDİKALAR, SİYASİ PARTİLERİN ARKA BAHÇESİ DURUMUNA GELMİŞTİR!

Ancak şu an geldiğimiz noktada sendikal faaliyetler, siyasi faaliyetlerin arka bahçesi durumuna gelmiştir. Bunu hem kendimiz gözlemliyoruz hem de konu hakkında yapılan akademik çalışmalar ve araştırmalar bunu doğrulamaktadır. Derneğimiz tarafından geçen yıl yapılan Eyfor 2 sonuç bildirgesine baktığımızda da bunu görüyoruz.

Biz EYUDER olarak, hiçbir zaman sendikaya dönüşmeyeceğiz. Çünkü günümüzde sendikal etkinin güç ve güven kaybettiğini görüyoruz. Sendikaların siyasallaşması ile birlikte, taraf olarak ortaya çıktıklarını gözlemliyoruz.

Peki bu durumdan sendikalar nasıl etkilenecek?

Sendikalar etkilerini kaybediyor artık. Yeni oluşuma ihtiyaç var.

Son zamanlarda yeni bir sendika daha çıktı. Daha ilk çıkışta belli bir grubun, cemaatin tarafı olarak algılanıyor.  Şu anda Ak Parti’nin, CHP’nin, MHP’nin ...  Cemaatin Sendikası olarak ortaya çıkıyorlar. Biz de soruyoruz; Eğitimcinin sendikası hangisi? Diye…

Seçim dönemlerinde dikkat ederseniz sendika bitiyor, seçim faaliyetleri başlıyor. Bunun örneklerini çoğaltmak mümkün.

ÖRGÜTLENMEDE “MESLEK ODASI” MODELİ

Biz burada yeni bir tartışma açıyoruz ve yeni bir yapılanmaya ihtiyaç duyulduğunu söylüyoruz. O da “Meslek Odası” şeklindeki yapılanmadır.

Seyyar satıcıların, eczacıların, doktorların, avukatların meslek odaları var, aydın kesim olan bizlerin bir meslek odası yok.

Sendikalara karşı değiliz, Yanlış anlaşılmasın. Sendikalar devam edecektir, etmelidir. Ancak biz eğitimcilerin ortak sorunları için tek bir çatı altında faaliyet gösterecek ayrı bir yapı olan “meslek odası” yapılanmasını savunuyoruz.

Sizin siyasi düşünceniz, dernek olarak belli bir ortak amacınız yok mu?

Dernek yapılanmamızda  tek siyasi görüş ve akım yok. Bize herkes üye olabilir, katılabilir. Akademik çevrelerde hocalarımız bizi “Mevlana Derneği”ne benzetiyorlar. Çünkü hem üyeler, hem yönetimde çok farklı görüşler mevcut. Bizim tek felsefemiz ve sloganımız var; İşimiz eğitim, gücümüz eğitim.

Ama İlk yıl gerçekten sıkıntı çektik. Herkes aynı soruyu sordu; Hangi görüşü savunuyorsunuz? Kimlere yakınsınız?

Bakınız bu soruyu canlı yayında TRT spikeri soruyor. Sizin yakın durduğunuz bir kesim var mı? Diye.

Biz dernek olarak tablodaki renklere bütün olarak bakıyoruz. Renkleri tek tek incelerken büyük resme uyumuna ve oluşan tabloya bakıyoruz. Bireysel renklerin tabloyu renklendirdiğini düşünüyoruz.

EYUDER’e üyelik nasıl yapılmakta?

Derneğimizin özel teşkilatlanma sekreterliği var. Üyelik çalışmalarını bu sekreterliğimiz yapmakta. Özel çalışmamız yok sahada. Yani kapı kapı gezelim, üye toplayalım tarzında bir çalışmamız yok. Bu şekilde üye toplamak için gezmenin, avantajları ve dezavantajları var.  Avantajları, belki ekonomik açıdan olmakta. Ancak dezavantajları , nitelik açıdan pek uygun olmuyor.

Medyadaki araçlarla şu anda kendimizi tanıtıyoruz. Gönüllü arkadaşlara ihtiyaç var. Gönüllülük esas olduğunda daha kalıcı olunuyor.

Bizim tabi bazı kurallarımız var. Siyasi olarak bir tarafa angaje olmayacak. Sendikalarda yönetimde olmayacak. Üyelerimizin sendikalara üye olmasına destek veriyoruz. Ancak bizde yönetimde ise, herhangi bir sendikada yönetimde olmasını istemiyoruz.

Üyelerimizin diğer STK’lardaki çalışmalarının bize katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Yani destekliyoruz.

Son bir yıllık dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nda “Yeniden yapılanma” adında ne gibi değişiklikler oldu? Bu değişimin olumlu-olumsuz yanları nelerdir?

Bakanlıktaki yeni yapılanma ile ilgili, önce şu soruyu sormak lazım. “Böyle bir yapılanma gerekli miydi?”

“Evet gerekliydi”. Herkesin kabul ettiği bu.  

Şimdi diğer soruyu soralım: “Yeniden yapılanma düzgün yapıldı mı?”

BAKANLIKTAKİ “YENİDEN YAPILANMADA” EKSİKLER VAR

Biz bu konuda önemli eksikler olduğunu düşünüyoruz.

Bazı çalışmalar devrimsel nitelikte yapıldı. Bakanlığın bütün hafızası alındı, havuza atıldı. Bence en önemli eksiklikti bu. Bu değişim başka türlü de yapılabilirdi. Zamana yayılabilirdi. Mesela.

Aslında daha önce başlamıştı bu yapılanma hazırlıkları bilindiği gibi. Daha önce karar alınmıştı. Uygulanmamıştı. Ancak bu yapılanmayı Sayın Ömer Dinçer  uygulamaya koydu.

Ancak maalesef farklı yöne çekildi. Bakanlığın tüm kadrosunu bir anda tepe taklak ederseniz, alanda tecrübesiz bürokratlara bakanlığın teslim edildiğini düşünüyoruz.

Ayrıca yine Bakanlık teşkilatlanmasının çoğunun henüz oturmadığını, Bakanlıkta birbirinden bilgi saklayan bürokratlar olduğunu, Bazı Grup Başkanlarının işini şefler, Bazı şeflerin işini Grup Başkanlarının yaptığını görüyoruz. MEB merkez teşkilatında tam bir koordinasyon sağlanamadığını ve bugün geldiğimiz noktada bürokratların çoğunlukla politika üretemediklerini de düşünüyoruz..

O zaman insanlar soracaktır: Bunu niye yaptınız? Diye.

Havuza çekilen yüzlerce bürokrat neden devre dışı bırakıldı? Farklı bir şey olamaz mıydı?
 

Bakanlıktaki üst düzey atamalar nasıl yapıldı?

Bunun aslını bilemeyiz. Dışa yansıyan, bizzat, belli gruplardan CV’ler toplandı. Müsteşar ve Sayın Bakan bizzat bu kararları aldılar. Çeşitli referansların da etkili olduğu söyleniyor.

Sadece CV üzerinden seçerseniz olmuyor.

BAKANLIK HATA YAPMAYA DEVAM EDİYOR

Bakanlık hata yapmaya devam ediyor. İl milli eğitim atamaları ve ilçe milli eğitim görevlendirmeleri bunun göstergesidir.

Sayın Bakan ilk göreve başladığı dönemde biz de dernek yönetimi olarak kendisine hayırlı olsun ziyaretinde bulunduk. Ayrıca kendisine bir rapor sunduk. Bu yapılamayı görüşmüştük. Özellikle görevlendirmelerden rahatsızlığımızı iletmiştik. Kendileri de bu konuda aynı görüşe sahip olduğunu, görevlendirmelerin yakın zamanda son bulacağını ifade etmişti.

“GÖREVLENDİRME” SORUNU BİR TÜRLÜ ÇÖZÜLEMEDİ

Ancak bu tür görevlendirmeler çözülme yerine farklı sorunlarla karşımıza çıktı.

Şartları tutmayanlar İl Milli Eğitim Müdürü ve İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görevlendirildi. Bu görevlendirmelerin bu şekilde yapılması güven sarsıcı olmuştur. 5 yılık öğretmeliği olmayan bir kişinin  il milli eğitim müdürü olarak gönderilmesinin nasıl bir açıklaması olabilir ki.

Bizzat Sayın Bakanımızın katılımıyla gerçekleştirilen Ulusal öğretmen yetiştirme stratejisi çalıştayında bu konular konuşuldu. O zaman bizzat Sayın Bakan, MEB’de aday öğretmen olarak göreve başlayan bir öğretmenin il müdürü oluncaya kadar hangi kariyer basamaklarından ne şekilde geçeceği belli olacak demişti.

Ama uygulamaya geldiğinde eğitim alanında yüksek lisans- doktora yapmış, yıllarca müdürlük görevlerinde bulunmuş yüzlerce yönetici adayı devre dışı bırakılarak yukarıda ifade ettiğimiz gibi vasıfsız nitelikteki kişiler il müdürü olarak görevlendirilmiştir. Bu durum aynı görüşe ve gruba sahip eğitimciler arasında dahi güven sarsıcı olmuştur.

Bu günlerde Bakanlıkta belli grup başkanlarının görevlerinin değiştirileceği, bazı il müdürlerinin görevden alınacağı, ilçe müdürü görevlendirmelerinde yap-boz uygulamalarının yapıldığı belirtiliyor. Bunu nasıl anlamak lazım? Bakanlık bu görevlendirmelerde yaptığı hatayı anladı da düzeltmeye mi çalışıyor?

Grup başkanlığı değişikliği bazı medyanın gündeminde.  Sayın  Bakan bazı görevlendirmelerin uygun yapılmadığını belki de görmüştür. Kulislerde 8-9 grup başkanından söz ediliyor. Ben şahsen bu saatten sonra yapının çok fazla değişmeyeceğini düşünüyorum.  Çünkü görevden alınan grup başkanlarının yerine kimler nasıl alınacak? Önceki alımlardan çok farklı bir şeyin olmayacağını düşünüyorum.

BAKANLIKTA; BİRBİRİYLE MÜCADELE EDEN, KUYUSUNU KAZAN BÜROKRATLAR VAR

Mesele, 9 grup başkanının yerine yenilerinin atanmasıyla halledebilecek mi? Bugün birbiriyle adeta mücadele eden bakanlık bürokratları var. Ayrıca milli eğitim yapısından haberdar olmayan bürokratlar var. Okulun son haftasında eğitim yöneticilerine seminer koyan bir bakanlıktan söz ediyoruz.  Okulların son haftasında yönetici ve öğretmenlerin başlarını kaşıyacak vakitleri yokken kimler bu seminer çalışmalarını koydu? Yine İl müdürleri atamalarında da aynı düşünüyorum. Neyi değiştireceksiniz? Şartları tutmayanları nasıl atayacaksınız?

Taşra Teşkilatı yapılanması ve rotasyon konusu da şu sıralar gündemde. Bakanlık taşra teşkilatı normları ile ilgili “artırma” gayesinde sanırım. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Derneğimizin ve benim bu konulardaki duruşu net. Eğer siz bu adımları belli kişilere kadro vermek için yapıyorsanız, ki uygulamalar öyle gösteriyor, bunu tasvip etmiyoruz.

Aslında burada MEB tarihi fırsatını kaçırıyor.”Ben yaptım oldu” mantığı ile hareket ederseniz kaybedersiniz.  Bu tür adımlar size karşı olan güveni sarsar. Moraller bozulur.

Şube müdürlüğünde kriterleri belirle, sınavı aç, mülakat yap, ata. Atama yaparken, Bu A partisine mensup, Bu B Sendikasına üye, Bu şucu, Bu bucu diye atama. Siz böyle yaparsanız, aynı grup içindeki kişileri bile küstürürsünüz.   Bugün geldiğimiz nokta budur.

Sayın Dinçer gelince gerçekten bir büyük heyecan vardı. Yılardır çalışmaları yapılan meşhur “Yapılanma” sayın DİNÇER sayesinde uygulandı. Fakat gelinen noktada bu heyecanın yitirildiğini düşünüyorum. Bazı kriterlerin değişmesi gerekiyor. En büyük sorun “güven”. Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor.

Bu konuya gelmişken, yine yönetici atamayla ilgili tartışmalar var gündemde. Müdür yardımcılığı sınavının kaldırılacağı söylentisi var mesela. Yönetici seçimiyle ilgili bazı değişiklikler de düşünülüyor sanırım.

Biz burada ahlaki temelleri sorgulamalıyız diye düşünüyorum. Kuruma uygun yöneticiyi uygun mülakatlarla atama yöntemi literatürde güzel. Fakat bizim sorgulamamız gereken ahlaki durumumuzdur. Sistem içinde onca 76. Maddeden atananlar vasıfsız koltuğunu dolduramayan insanlar varken bizim ahlaki kodlarımızla oynanmışken yönetici seçimlerinin seçme sınavı olmadan yapılması mümkün gözükmemektedir. Ayrıca  yönetici atamada oldukça fazla bir talep var. Neye göre seçeceksiniz? Geniş kitleye sahibiz. Nasıl yapacaksınız?

Bir de performansa dayalı seçimden söz ediliyor.

SADECE RAKAMLARA BAKILIRSA “EXCEL” TABLOSU ORTAYA ÇIKAR

Performansa dayalı sistemle ne algılandığı önemli. Eğer performansa dayalı sistemi sadece rakamlara dökerseniz excel tablosu çıkar ortaya. O da bir şey ifade etmez.

Kurumsal olarak performans ölçmek için 40-50 maddeye gerek yok. 6-7 maddelik bir değerlendirme yeter. Sonuç odaklı hareket ederek süreci yönetmek lazım. Nasıl ölçecekseniz peki? Sosyal faaliyetler yapılıyor mu? AB projeleri var mı? Devamsızlık istatistikleri nasıl? Bir önceki dönem ile bir sonraki dönem arasında ne gibi değişiklikler var? Bunlara bakmak lazım.

Sonuç olarak, Müdürlükte ve Müdür Yardımcılığında sınav yapılsın. Ancak sınav yapılıyor, atama yapılıyor, doğru okuldaki görevinin başına gidiyor eğitim yöneticileri. Buyurun okul sizin. Ancak en ufak bir ihmalinizde hesabını sorarız diyorsunuz.

Mutlaka göreve başlamadan bir hizmet içi eğitime tabi tutularak yöneticiler eğitime alınmalı.

Bu anlamda biz dernek olarak üzerimize düşen çalışmayı yaptığımızı düşünüyoruz. Derneğimiz EYUDER Türkiye’yi dolaşıyor. Ücretsiz eğitimler veriyor. Yeter ki bizden böyle destek istensin.

Her ilde üniversitemiz var. Bunlar yapılamayacak şeyler değil. Milli Eğitimin bu konuda mutlaka ciddi çalışmalar içerisine girmesi lazım.

Yönetimde farklı çağa geldiğimiz düşünüyoruz. Sürekli bilgi akışının sağlanacağı sistem kurmamız gerekiyor. Bir okul müdürü kadardır diye söyleniyor. Okul müdürü çapsızsa ne olacak? Müdür Yardımcıları var okulda ne yapacak onlar? Öğretmenler ne yapacak?  Bir kişi ben ne dersem o olur, ben müdürüm diyor.  Biz burada eğitim yönetiminde yeni bir modeli savunuyoruz; Okulları yönetim kurulları yönetmeli. Katılımcı ve paylaşımcı yönetimi görmek istiyor eğitimciler.

Rotasyon konusunda ne düşünüyorsunuz? Devam edecek mi?

Ben Sayın Bakan’ın bu konuda taviz vermeyeceğini düşünüyorum.  Burada sadece bu yıla özgü bir askıya alma durumu var. 4+4+4 ile eğitim sisteminin yapısı değişecek. Sistem komple etkilenecek.

Ancak rotasyon bugün kanun maddesi haline gelmiş durumda. Tamamen rafa kaldırılması için kanun değişikliği yapmak gerekiyor.

Biz burada iki noktaya dikkat çekmek istiyoruz.

MESLEK LİSESİ YÖNETİCİ ATAMALARINDA SORUNLAR VAR!

Birincisi; Meslek liselerindeki yönetici atama sorunları. Şu anda meslek liselerine atanmak için aynı okula öğretmen olarak atanabilme şartı var. Örneğin bir meslek lisesine atanmak isteyen Elektrik öğretmeni,  okulda elektrik bölümü yoksa atanamıyor.  Ancak aynı okula tarih,edebiyat, din kültür ve ahlak bilgisi gibi genel bilgi dersi öğretmeni rahatça atanabiliyor. Kültür dersleri için de aynı durum söz konusu. 

Bazı kurumlara atamalarda ek puan uygulanıyor. Mesleki eğitimde yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Bu yapılanmanın sağlıklı olması için, meslek liselerinin başında meslekten gelmiş yöneticilerin olması gereklidir.

Yapılan araştırmalar bunu gösteriyor. Bunlar tartışılıyor tabi her zaman. Ancak uygulamada, siz o kültürden gelmiyorsanız anlayamıyorsunuz işleyişi.

Milli Eğitim burada şöyle derse; “Ben olaya yönetici olarak bakıyorum,  branşa bakmıyorum” . O zaman bütün branşlara tüm okul yöneticiliklerini açacak.

Ama çözüm, yukarıda da söylediğimiz gibi, “Tek adam modelinden çıkmak”tan geçiyor.  Günümüzde kimse emir almayı sevmiyor. Zorla iş yaptıramıyorsunuz. Paylaşımcı örgütlenme modeli gerekiyor. Bu da okullardaki yönetimi, yönetim kurullarına bırakmaktan geçiyor.

Ama siz tek adam modeli ile okulları yönetmeye devam ederseniz, okullardaki başarıyı tesadüflere bırakmış olursanız. Bakanlıktaki yeni yapılanmada da bunun örneklerini gördük. Birbiri arkasından iş çeviren, birbirinin kuyusunu kazan, sürekli birbirini şikayet eden, birbirinden her şeyi saklayan, kağıt bile saklayan yöneticiler var.

Eğitimin gündemine ilişkin neler söylemek isterseniz?

ÖĞRENCİ DEVASIZLIKLARI ÖNEMLİ SORUN!

Ülkemizde yeni dönemde en önemli sorunlarda biri “Öğrenci devamsızlıkları” meselesidir. Bu sadece okul yöneticilerinin, öğretmenlerin sorunu olmaktan çıkmıştır. Topyekün bir mücadele gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte; Sağlık Bakanlığı, Rehberlik servisleri, okul yönetimi, öğretmenler, aileler, öğrenciler… bir araya gelerek yeni bir politika belirlemelidir.

Bugün eğitimde 180 işgünü var. İlk hafta-son hafta ders olmaz. Bayram öncesi-sonrası ders olmaz. 40 gün de devamsızlık ekleyin buna.  Eğitim-öğretimin gerçek anlamda yapıldığı 90 gün ancak var. Yılsonu geldiğinde pek çok okulumuzda artık bir sektör haline gelmiş olan “rapor çilesi” var.

Geçtiğimiz hafta 180 işgünü ve yarıyıl tatilleri ile ilgili bazı şeyler yansıdı basına. Ama bizzat bakan tarafından yalanlandı.

Önemli olan 200-300 gün olması değil. Bu sürenin verimli olması gerekiyor. İçeriğinin verimli dolması gerekiyor. Uzun yaz tatili; yaz okulları, sosyal faaliyetler vb. etkinliklerle değerlendirilebilir.  Son yıllarda dört yıllık orta öğretimde öğrenciler yaptıkları özürlü ve özürsüz devamsızlıkla yaklaşık bir eğitim öğretim dönemi okula uğramadan diploma alıyor. Bu bizi şu soruya yöneltiyor süreyi artırmak mı önemli süreyi etkili doldurmak mı?

Hangi okulumuzda bu tür faaliyetlerin yapılacağı sosyal eklentiler mevcut?

Spor kulüpleriyle anlaşılabilir. Okulun bahçesinde olsun diye bir şart yok. STK’larla ilişkiler kurulabilir. Belediyeler bu konuda destek olabilir.  Her şeyi bakanlıktan beklemeyeceğiz.

Okulu cazibe merkezi haline getirmeli. Bunun üzerine politika üretmeliyiz. Ankara devamsızlıkta meslek liselerinde Türkiye’de 7. sırada. Altındağ’da okul terkleri oranı %28 olmuş.

Biz EYUDER olarak, öğrenci devamsızlıkları ve okul yönetimleri konusunda çalışacağız. Bu konuda  proje hazırlıklarımız devam ediyor. Bu konuda AB Projesi de yapacağız. Model üzerinde çalışacağız ve sonuçları hem kamuoyu hem da bakanlıkla paylaşacağız.

Veli bilgilendirme sistemi yeteri kadar çalıştırılamıyor. Yoklama pasif çalışıyor. Bu teknolojide bu kadar pasif olunmamalı. Sabah yoklamalar alınır alınmaz sisteme girişleri yapılmalı. Anlık kısa mesaj sistemi ile devamsızlık bilgileri velilere ulaştırılmalı. E-Okul alt yapısı buna uygun. Bakanlık neden bu sorunu çözmüyor / çözemiyor. Bakanlık bu sistemi yıllar öncesinden kurmuş fakat aktif hale bir türlü getiremiyor.

Son olarak, bu yıl yapacağınız Eğitim yönetim forumu hakkında bilgi verir misiniz?

EYFOR (Eğitim yönetimi forumu) artık geleneksel bir yapıya dönüşmüştür. EYUDER, eğitimin tamamını kapsayacak çatı dernek haline gelmiştir.

Bu yıl yapılacak olan “Ulusal Eğitim Yönetimi Forumu”, Nevşehir Üniversitesi’nde 12-13 Ekim 2012 tarihleri arasında yapılacak. Hazırlıklarımız devam ediyor. 22 Haziran 2012’ye kadar katılımcılardan bildiri özetlerini almayı planlıyoruz. Fakat gelen talepler üzerine bu süreyi 15 gün kadar uzatacağız sanırım.

Bugün itibariyle Türkiye genelinde 40 binden fazla okulumuza valilikler aracılığı ile duyurumuzu yaptık. Eğitimcilerimiz; bildiri ve  akademik çalışma sunabilecekleri gibi, dinleyici olarak da katılabilirler.

EYFOR’da sunulan makaleler, elektronik olarak ve basılı olarak paylaşılıyor. Derneğimiz, akademisyenlerle eğitimde politika belirleyenleri  bir araya getirme gibi bir misyonu üstlenmiştir.

Önümüzdeki dönemde  derneğimizi  küçük düşünce kuruluşlarına dönüştürmeyi hedefliyoruz. Belirli bir konuda kim tarafsa, konuyla ilgili toplanacak, değerlendirme yapacak, kamuoyu ile paylaşacak.

 

BÜROKRASİ VE SİYASİLER BAZEN DİLİNİ TUTMAYI BİLMELİLER!

Bir de son dönemde öğretmenlerin niteliğine yönelik söylemler var. Bu konuda ilgili-ilgisiz önüne gelen konuşmaya başladı. Bakanlığımızın bu konuda çalışmaları var. Ancak süreç yanlış yönetiliyor bence. Bu şekilde yapılan açıklamalar ve değerlendirmeler öğretmenlerin moralini bozmakta. Öğretmenleri kenara itmektedir.

Öğretmenlerimizin moralini ve motivasyonunu yükseltmek bazen söylemle, bazen de susmakla olur. Bürokrasi ve siyasiler bazen dillerini tutmayı bilmeliler.

Son olarak küçük bir konuyu da burada ifade etmek isterim. Öğretmenlerimizin kendilerini geliştirmek için önünün açılması gereklidir. Kaliteyi artırmaya sağlayan çalışmalara yer verilmelidir. Bugün öğretmenlerimizin yüksek lisans ve doktora yapmalarının önünde bir takım engeller ortadan kaldırılmalıdır. Şu anda her hangi bir bilimsel organizasyonda bildiri sunacak öğretmenin ek dersi kesiliyor, masrafları artıyor ayrıca yöneticisinin kaprisine maruz kalıyor. Bakanlık  bu konuda gerekirse bazı kriterler koyabilir. Mesela herhangi bir bilimsel etkinliğe çalışmasıyla katılmak isteyen, bildiri sunmak isteyen öğretmenlerimiz bu süre içerisinde görevli izinli sayılmalı, yolluk ve yevmiyeleri verilmelidir. Bu bireysel gelişim açısından hizmet içi eğitimden daha etkili ve daha ucuz yatırımdır diye düşünüyorum.

Uzun ve verimli bir sohbet oldu. Açıklama ve değerlendirmeleriniz için teşekkür ediyorum.  

Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ediyorum. Tüm eğitimcilerimize saygılar sunuyorum.

Teoman Yalçın / TurkiyeEgitim.Com Özel Haber 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.