Eski defterler meydanlarda açıldı!

Eski defterler meydanlarda açıldı!

İstiklal Mahkemesi yargıçı "Kel Ali", Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun Olayı, Mem-u Zin ve Kürtçe yasakları... Yakın tarihimizin önemli olayları seçim meydanlarında tekrar tartışmaya açıldı

HABERTURK.COM / TÜRKER ARSLAN
[email protected]

Seçim meydanlarında liderler arasında yürütülen polemikler siyasi tarihimizde her zaman önemli bir yer tuttu. Kişisel servetlerden seçim vaatlerine kadar geniş bir yelpazede sürüp giden atışmalara, bu seçim döneminde yakın tarihimizin önemli olayları da eklendi.

Başbakan Erdoğan'ın 17 Mayıs'taki Yozgat mitinginde 1949 yılına ait belgeleri göstererek "CHP camileri ahır yaptı" iddiasıyla başlayan tartışmada Mem-u Zin de İstiklal Mahkemeleri'nin tartışmalı yargıçlarından Ali Çetinkaya da polemik konusu oldu. Peki ama yakın tarihimizde önemli yer tutan bu olayların hikayeleri ne? Türkiye yakın tarihiyle seçim meydanlarında mı yüzleşiyor? 

GENERAL MUSTAFA MUĞLALI VE 33 KURŞUN OLAYI
Başbakan Erdoğan'ın 20 Mayıs'taki Van mitinginde Ahmed Arif'in 33 Kurşun şiirini okuması ve 33 Kurşun Olayı'nı hatırlatarak "Neler çektiğinizi biliyorum, bu toprakların bir dili olsa da konuşsa" sözleriyle gündeme gelen General Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun Olayı, 1943 yılında Van'ın Özalp ilçesinde meydana geldi.

Yetersiz bürokratlar yüzünden İran sınırındaki kaçakcılık olaylarına müdahale edilemeyince 1943 yılının Temmuz ayında Özalp'da işler arapsaçına döner. İran'da yaşayan Milan aşiretinin sürüsünden, sınırın Türkiye tarafından gelen kişiler tarafından çok sayıda hayvan çalınanca aşiret reisi Mehmedi Misto, Özalp kaymakamına bir mektup yazar. Misto, kaymakamdan, çalınan hayvanlarının kendisine geri verilmesini ister. Kaymakam mektuba rağmen hiçbir adım atmayınca Mehmedi Misto bir grup adamıyla sınırı aşar, Türkiye'ye girer ve Özalp halkına ait çok sayıda hayvanı çalarak tekrar İran'a döner. Bir iddiaya göre de, zaten sınırdaki hayvan kaçırma işlerini bizzat kaymakamın da içinde bulunduğu bir çete organize etmektedir.

Olayın vehametini anlayan ve panikleyen kaymakam, gelişmeleri Ankara'ya Rus askerinin sınır ihlali olarak rapor eder. Ankara ise olayı soruşturması için bölgeye Kurtuluş Savaşı'nda önemli görevler yapmış Orgeneral Mustafa Muğlalı'yı gönderir. Muğlalı yaptığı "soruşturma" sonrasında 34 Kürt köylüsünü sınır ihlaline yardım ettiği gerekçesiyle, mahkemeye bile ihtiyaç duymadan suçlu bulur ve köylüleri Seyfo Geçidi denen bölgede kurşuna dizdirir. Bir köylünün katliamdan yaralı olarak kurtulmasıyla olay açığa çıksa da hiçbir hukuki adım atılmaz.

1948 yılında Demokrat Parti'li vekillerin verdiği önerge ile konu tekrar gündeme gelince 1949 yılında Mustafa Muğlalı yargılanmaya başlar. Orgeneral Muğlalı mahkemede kurşuna dizme emrini verdiğini söyleyince idama mahkum edilir ancak ileri yaşı gerekçe gösterilerek cezası 20 yıla indirilir. Muğlalı karardan kısa süre sonra ölür.

General Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun Olayı kısa süre önce bir kez daha Türkiye'nin gündemine gelmişti. Olayın yaşandığı Özalp'daki kışlaya, Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanlığı yaptığı 2004 yılında Mustafa Muğlalı Kışlası adı verildi. Karar bölgede büyük tepkilere neden oldu. Basına yansıyan haberlere göre, Başbakan Erdoğan bu yılın Mart ayında Genelkurmay Başkanı Koşaner'den kışlanın adının değiştirilmesini istedi.

İSTİKLAL MAHKEMESİ REİSİ "KEL ALİ"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 18 Mayıs'ta Çorum mitingindeki sözlerine Kemal Kılıçdaroğlu'nun Afyon mitinginde cevap vermesiyle alevlenen polemiğin konusu ise İstiklal Mahkemeleri'nin yargıçlarından Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya'ydı. Çorum mitinginde CHP'yi eleştiren Erdoğan, "Ali Çetinkaya. Lakabıyla Kel Ali, Cellat Ali... İskilipli Hocamızın idamına karar veren hakim. Ankara Yenimahalle Belediyesi hocamızı infaz eden bu hakimin adını sokaklara verdi" dedi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun cevabı ise Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya'ya verdiği demeç ve ardından Afyon'daki mitinginde geldi, "Ali Çetinkaya. Ayvalık'ta düşmana ilk kurşunu atan adam. Kadere bakın ki bir Başbakan çıkmış, ona 'katil' diyor. Kendi tarihinden bile haberi olmayan, tarihi şahsiyetleri kötüleyen bir Başbakan var."

Kurtuluş Savaşı sırasında asker kaçaklarını yargılamak için kurulan İstiklal Mahkemeleri 1927 yılına kadar varlığını sürdürdü. Olağanüstü yetkililerle donatılmış olan bu mahkemeler savaş sonrasında ise Takrir-i Sükun (Huzur ve Güveni Sağlama) kanununu uygulamakla görevlendirildi. Baktığı davalar ve aldığı kararlar ise İstiklal Mahkemeleri'ni yakın tarihimizin en tartışmalı konularından biri haline getirdi. Meclis içinde önemli bir muhalefetle karşılaşan ikinci dönem İstiklal Mahkemeleri için Dersim mebusu Feridun Fikri Bey'in daha yasa çıkarken getirdiği "Kanunun hükümetçe çok geniş şekilde yorumlanarak bütün olayların isyan ve ihanet gibi gösterilebileceği" eleştirisi gerçek oldu. Kurtuluş Savaşı'nın en önemli isimlerinden Kazım Karabekir de hükümeti eleştiren gazeteciler ile aydın ve yazarlar da mahkemelerin sanık sandalyesine oturmaktan kurtulamadı. İstiklal Mahkemeleri'nin kaç kişiyi idam ettiği ise bugün bile net değil. Ancak 2 binin üzerinde kişinin idam edildiği tahmin ediliyor.

"Sanığın idamına yargılamanın devamına" kararıyla dünya hukuk literatürüne giren İstiklal Mahkemeleri yargıçı Ali Çetinkaya'nın lakabı "Kel Ali"ydi. Kurtuluş Savaşı komutanlarından olan Çetinkaya, Yunan ordusuna Ayvalık'ta ilk kurşunu sıkan isim oldu. Savaş sonrasında Meclis'e giren Çetinkaya, Bayındırlık Bakanlığı da yaptı. Ali Çetinkaya, İstiklal Mahkemeleri'ndeki yargıçlık görevi sırasında ise çok sayıda tartışmalı idam hükmü verdi. Şapka Kanunu'na karşı yazdığı bir kitap nedeniyle din adamı İskilipli Atıf Hoca'yı idama mahkum etmesi ise bugün seçim meydanlarında bile polemik konusu. Savcının hapis cezası istemesine rağmen Ali Çetinkaya'nın idam cezası verdiği İskilipli Atıf Hoca 4 Şubat 1926'da idam edildi.

MEM-U ZİN VE KÜRTÇE YASAKLARI
Seçim mitinglerinde kapağı kaldırılan bir diğer kitap ya da tartışma ise Mem-u Zin ve onun çevresinde gelişen Kürtçe yasakları oldu. Van mitinginde tek parti dönemindeki kitap yasaklama kararlarının belgelerini çıkartan başbakan Erdoğan, "Bunlar zulmün, baskının, sindirmenin belgeleridir" dedikten sonra tek tek belgeleri okudu. Okunan beş belge arasında bir tanesi öne çıkıyordu: "Ahmed-i Hani tarafından yazılan ve İstanbul'da Necmi İstikbal Matbaası'nda basılan Mem-u Zin adlı kitabın yasak edilmesi ve elde edileceklerinin toplattırılması kararlaştırılmıştır. 13 Nisan 1950. İmza: Reisicumhur İsmet İnönü..."

Ahmed-i Hani'nin 17. yüzyılda Kürtçe'nin Kurmanci lehçesiyle yazdığı Mem-u Zin, manzume olarak yazılmış bir aşk hikayesi. Birbirlerine aşık olan ancak bir türlü birleşemeyen iki gencin trajik öyküsünü anlatan eser aslında kökeni çok eskilere dayanan ve mitolojik nitelik kazanan bir destan. Ahmedi Hani bu destandan ilham alarak hikayeyi 17. yüzyıl döneminin yaşantısına göre tekrar kaleme almış böylece destanı yazılı bir esere çevirerek tarihin karanlık sokaklarından kaybolmaktan kurtarmış.

Eser Türkçe'ye M.Emin Bozarslan'ın çevirisiyle 1970'li yıllarda kazandırılsa da uzun süre "ana diliyle" Türkiye'de yasak kalmıştı. 2010 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Kürtçe olarak basılan eser 1991 yılında da yönetmen Ümit Elçi tarafından beyazperdeye aktarılmıştı.

Anamuhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Başbakan'ın Mem-u Zin ve Kürtçe yasaklarına dair eleştirisine cevabı ise yine Muharrem Sarıkaya'ya verdiği demeçte gelmişti: "Ben lisede üniversitede Mem-u Zin'i okudum. Sadece onu mu Şeref Han'ın Kürtçe Tarihi'ni de okudum. Acaba kendisi okumuş mudur? Sanmam."


AKADEMİSYENLER NE DİYOR?
Seçim meydanlarında kendine yer bulabilen yakın tarihimizin bilinmeyen olayları, seçim sonrasında da gündemde yer alabilecek mi? Akademisyenler cevapladı...

Doc. Dr. Ahmet DEMİREL - Marmara Üni. Uluslararası İlişkiler Bölümü
Seçim meydanlarındaki bu konuşmalardan haberim var ancak ben bunun yakın tarihle bir yüzleşme olduğunu sanmıyorum. Bunlar seçim meydanlarında heyecanla söyleniyor ama seçimden sonra tekrar unutulacak gibime geliyor. Hatırlarsanız Dersim Olayları da Onur Öymen'in sözleri sonrasında gündeme gelmiş, birkaç gün konuşulmuş ama sonra unutulmuştu. AKP zaten zaman zaman bu konuları gündeme getiriyor. Biliyorsunuz İnönü dönemi hakkında birçok konuyu gündeme getirdi. AKP'nin bu noktalarda itirazları var ve bu itirazlar da halkı heyecanlandırıyor ancak devamı gelmiyor. Bunların seçim meydanlarında halkı heyecanladırmak için söylendiğini düşünüyorum.  
      
Halkın tarihe özellikle de yakın tarihe ilgi duyduğunu, bilmediği ilk kez duyduğu konularda heyecanladığını görüyoruz. Televizyonlardaki tarih programlarından bile bunu anlayabilirsiniz. Tarihe baya bir merakımız var. Ancak seçim meydanlarında gündeme gelen bu konuların seçim sonrasında unutulacağını düşünüyorum. 
 
Prof. Dr. Vahdettin ENGİN - Marmara Üni. Tarih Bölümü 
Ben Türkiye'nin pek öyle yakın tarihiyle yüzleştiğini düşünmüyorum. Bana göre yaşanan partilerin seçim meydanlarında birbirlerinin "açığını" yakalama savaşı. Dolayısıyla geçmişe dönük vurgulamalarla, hatırlatmalarla rakip siyasi partiyi yıpratma çalışması yapıyor partiler. Burada amaç politik çıkar temin etme. Geçmişle yüzleşme gibi ciddi bir iddiaları olsa siyasi partilerin, bu tarihi meseleleri daha ciddi şekilde, derinlemesine araştırarak gündeme getirirlerdi. Siyasi partiler burada rakibi yıpratma amaçlı hareket ediyor.

Keşke seçim sonunda da bu konular gündeme gelse ve derinlemesine tartışılabilse çünkü yakın tarihimiz gerçekten çok az biliniyor. Ama ben zannetmiyorum seçim sonrasında bu konuların tekrar gündeme geleceğini. Burada basının da eksiliği var. Sadece siyasi liderlerin laflarından sonra bu konular gündeme geliyor ancak daha sonra hemen unutuluyor. Takibi yapılmıyor.

 http://www.haberturk.com/secim/haber/636406-eski-defterler-meydanlarda-acildi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.