Erdoğan,'İkna odalarını kuranlar şimdi başörtüsü sorununu çözelim diyorlar'

Erdoğan,'İkna odalarını kuranlar şimdi başörtüsü sorununu çözelim diyorlar'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yıllar yılı başörtünün düşmanı olan ve üniversitelerimizde ikna odalarını kuranlar şimdi de geldiler başörtüsü sorunun çözelim diyorlar." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'ne katıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

"Kadın algısı, üzerinde etraflıca durulmayı hak eden bir çeşitlilik gösteriyor"

Adalet kavramıyla kadın bir araya geldiğinde geçmişten bugüne ve geleceğe konuşulacak çok konu, yapılacak çok tartışma çıktığı bir gerçektir. Kültürel kodların farklı toplumlarda ve farklı coğrafyalarda, farklı tezahürlerle şekillendirdiği kadın algısı, üzerinde etraflıca durulmayı hak eden bir çeşitlilik gösteriyor. Dünyadaki kadın hareketlerinin dilini ve pratiğini şekillendiren en önemli unsurlardan birinin de bu kültürel kod farklılıkları olduğunu müşahede ediyoruz. İletişim imkanlarının küresel düzeyde yönlendirmeye açık bir şekilde genişlemesiyle ortaya çıkan tekdüzelik, çeşitli kültürlerdeki kadın algısının gerisindeki zenginliği ortadan kaldırmıştır. Batı medeniyetinin baskın karakteri, en çok da kadına bakışta ve onun hayattaki konumuyla ilgili kabullerde ortaya çıkmıştır.

Bugün dünyanın her yerindeki toplumlara aynı kadın modeli dayatılmakta, kadından aynı siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik rolü benimsemesi ve oynaması istenmektedir. Ülkelerin pek çoğunda nüfusun kırsaldan şehirlere yığılması ve kitlelerin aynı iletişim kanallarından beslenerek hayat biçimlerini ve hayallerini şekillendirmesi de bu dayatmayı beslemektedir. Öyle ki bunun dışındaki her türlü kültürel davranış, bir anda kendini küresel bir linçe tabii tutulurken burada görebilmektedir. Sosyal medya mecralarının ülkelerin siyasi tercihlerini yönlendirmedeki etkilerinden çok daha fazlası kadın konusu başta olmak üzere sosyal ve kültürel alanlarda yaşanmaktadır. Artık bu mesele sadece bilim insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının ilgi alanı olmaktan çıkıp insanlığın topyekun gündem başlığı haline gelmesi gereken bir seviyeye ulaşmıştır.

"Tek bir kadının bile şiddete uğramasını asla kabul edemeyiz"

Gelişmiş ülkelerin dışarıya verdikleri imajın tersine, kadına yönelik cinayet, şiddet, ayrımcılık gibi konularda hala ciddi sorunlar yaşadıklarını biliyoruz. Biz elbette ülkemizde tek bir kadının bile sırf cinsiyeti yüzünden şiddete uğramasını, hele hele hayatını kaybetmesini asla kabul edemeyiz. Aynı şekilde ülkemizi sanki kadına yönelik şiddetin ve cinayetin dört bir yanda kol gezdiği bir yer gibi sunanların aslında kendi içlerindeki çürümeyi görmezden gelmeye çalışmasını da kabul edemeyiz.

Kadınların mağduriyetine yol açan çarpık kabuller, dünyanın her yerinde olduğu gibi gelişmiş ülkelerde de ne yazık ki sürüyor. Şayet bu sorgulamayı gelişmiş ülkelerde yaşanan sorunlar dahil, her türlü bağnazlığın üzerine çıkartarak yapamazsak arzu ettiğimizi vicdani, adil, sürdürülebilir toplumsal iklime ulaşamayız. Bugünkü toplantımızın çağdaşlık kisvesi altına saklananları da kapsayan tüm ön kabullerden arındırılmış, sorgulama doğrultusunda atılmış önemli bir adım olarak görüyorum.

Oturum başlıklarına ve katılımcı profiline baktığımızda zirvede bu hususta geleceğe ışık tutacak sonuçların çıkacağı anlaşılıyor.

"Kadınlarımızı güçlendirecek politikaları kararlılıkla uygulamayı sürdürüyoruz"

Hep söylediğimiz gibi kadınların dışlandığı bir dünya, insanlığın yarısından feragat etmiş demektir. Bu da hem fıtrata hem inancımıza hem de hayatın bizatihi işleyişine aykırı bir davranıştır. Kadını aile başta olmak üzere varoluşun temel unsurlarından koparıp sapkın akımlarla yan yana getirenler, aslında en büyük kötülüğü bizatihi kadınlarımıza yapmaktadır. Biz kadının içinde yer almadığı hiçbir alanda insanlığın hayrına neticeler elde etmenin veya bunları sürdürülebilir kılmanın mümkün olmadığına inanıyoruz. Bu anlayışla kadınlarımızı güçlendirecek politikaları kararlılıkla uygulamayı sürdürüyoruz.

Yürüttüğümüz mücadelede en büyük desteği gördüğümüz kadınlarla siyasetten ekonomiye her alanda çok daha büyük başarılar elde edeceğimiz bir geleceğin bizi beklediğinden şüphe duymuyorum. Eksiklikleri, aksaklıkları, yanlışları düzelterek bugüne kadar devrim niteliğinde pek çok değişimi nasıl ülkemizin ve kadınlarımızın hanesine yazdırmışsak, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz.

İnancımızın, medeniyetimizin, kültürümüzün ve en önemlisi yaratılmışların en şereflisi olan insan vasfımızın gereği olarak bu mücadeleyi sizlerle omuz omuza sonuna kadar sürdürmekte kararlıyız.

Ülkemize 20 yılda asırlık eser ve hizmetler kazandırdık derken ne mübalağa ediyoruz ne de sadece sınırlı bir alandaki başarılarımızdan söz ediyoruz. Türkiye'nin demokrasi ve kalkınma atılımıyla geldiği seviye, hayatın her alanını, insanımızın tamamını kapsayan sonuçlarıyla hep beraber geleceğimize umutla ve güvenle bakabilmemizi sağlıyor.

Bu süreçte elde ettiğimiz en olumlu ve iftihar verici başarılardan biri de kadınlarımızın hak ve özgürlüklerini genişletme konusunda gerçekleştirdiğimiz devrimlerdir. Anayasamızdan başlayarak mevzuatımızın tamamını bu doğrultuda yenilerken asıl büyük değişimi zihinlerde sağladığımıza inanıyorum.

"2005 yılında tarihimizin en büyük reformlarından biri olan hukuki düzenlemeleri hayata geçirdik"

Şimdi sizlere kadın politikalarımızın sağlam bir zemine oturmasını sağlayan çalışmalarımızdan bazılarını özetle hatırlatmak istiyorum. Anayasamızın 10'uncu maddesine "kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ibaresini ekleterek başladık. Ayrıca pozitif ayrımcılık ilkesini uygulamak için bu maksatla alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacağı hükmünü de Anayasa'ya derç ettik. Kadına yönelik şiddetle en etkin şekilde mücadele edeceğimizin sözünü daha hükümete gelmeden milletimize zaten vermiştik. Bu amaçla 2005 yılında tarihimizin en büyük reformlarından biri olan hukuki düzenlemeleri hayata geçirdik. Töre ve namus cinayetleri olarak tarihimize geçen suçlara verilen cezaları fevkalade ağırlaştırarak bu sorunu büyük ölçüde gündemimizden çıkardık. Aile içi ve kadına karşı şiddete karşı verilen cezaları artırarak cinsel saldırı suçunu tanımlayarak cinsiyet farkı sebebiyle düşük ücret uygulanamayacağı ve iş akdinin feshedilemeyeceği hükmünü getirerek bu doğrultuda çok önemli adımlar attık.

"İkna odalarını kuranlar şimdi de geldiler başörtüsü sorununu çözelim diyorlar"

Başındaki örtüsü sebebiyle haksızlığa maruz bırakılan hatta örtüleri zorla açılmaya çalışılan kızlarımızın, kadınlarımızın yaşadıkları trajedi, ülkemizin bir döneminin kara lekesi olarak tarihe geçmiştir. Bizim vesayetle mücadelemizin en somut sonuçlarını kadınlarımızın hayatlarında görmek mümkündür. Hamdolsun bugün eğitimden istihdama hayatın hiçbir alanında kadınlarımız böyle bir zulme maruz kalmıyor, bu tür adaletsizliklere uğramıyor.

Yıllar yılı başörtünün düşmanı olan ve üniversitelerimizde ikna odalarını kuranların kimler olduğunu bilmiyor muyuz? Bu ikna odalarını kuranlar şimdi de geldiler başörtüsü sorununu çözelim diyorlar. Ne kadar güzel. Bak nereden nereye geldik. Ben şimdi yeni bir teklif daha yaptım. Haydi bakalım bu seçimde kaç tane başörtülü milletvekili adayı çıkaracaksın? Yalnız şaşırmayın, bunu söyledim ya inanın başörtülü milletvekili adayı da koyar. Bak rozet takmaya başladı ve milletvekili adayı da koyar. Ne kadar güzel. HDP'de var, bunlarda da olsun, İP'te de olsun. Meclis'te bir zamanlar bunların ağababaları başörtülü kardeşimizi kovmadılar mı?

"Verelim el ele bu işi bitirelim"

Bütün bu oyunlar bozuldu, artık çark geri dönmeye başladı. Biz de diyoruz şimdi gel Anayasa yapalım, bu Anayasayı yaparken başı örtülü, başı açık hiçbir ayrıma gitmeden hak ve özgürlükler noktasında bütün kızlarımız, kadınlarımız anayasa teminatı altında bu süreci yaşasınlar. Şimdi ne oldu? Arkadaşlarımız ziyarete gittiler. Şu anda gerek yok dediler. Peki, ne olacak? Seçimden sonra bunu çalışalım dediler. Bir gece yarısı kalktın yasal düzenleme yapalım dedin. Sen gece yarısı dedin, biz ise yıllardır bunu düşünüyoruz zaten. Gel diyoruz şimdi bunu Anayasa düzenlemesiyle, beraber yapalım, verelim el ele bu işi bitirelim. Bir daha kimse de bunu gündemine almasın. Niye kaçak dövüşüyorsunuz ya? Her zaman bunların işi istismar siyaseti. Bunlarda gerçek manada liderlik siyaseti yok.

Şimdi geçenlerde Genel Başkan yardımcılarımdan bir tanesi Mamak'ta gençlerle bir sohbete gitti. Tabii gençler soruyorlar falan. Bir de bu Amerika siyaseti ne falan. Tabii benim Genel Başkan Yardımcım, "O hamburger siyasetiydi, ben de şimdi sizlerle simit kaşar siyaseti yapacağım" dedi ve arkadaşımız da onlara kaşar simit hediye etti. Benim de tabii ta gençlik yıllarımdan beri kaşar simit her zaman hazır yemeğimdi. Bundan dolayı da zaman zaman istihza ettiler. Ama onların istihzasına rağmen biz mücadelemizi böyle sürdürdük. Fakat şunu unutmayalım hanım kardeşlerim, çeyrek asır önce hayal bile edilemeyecek bu özgürlük iklimini, ülkemize kazandırırken partimizi kapatma tehdidi dahil nelerle karşılaştığımı millet çok iyi biliyor.

"Demek ki bak yapınca oluyormuş"

Bir süre önce tüm bu mücadelelerde vesayetin ve faşizmin temsilcisi olarak karşımıza çıkan bir siyasi parti başkanı kadınlarımızın başörtüsü meselesini yeniden gündeme getirdi. Esasen kadınlarımızın başlarının açık veya örtük olması tabii bir haktır. Yani bunun için ne Anayasada ne kanunlarda herhangi bir düzenleme yapmaya ihtiyaç yoktur, olmaması gerekir.

Şimdi devletin tüm kurumlarında başörtülü kardeşlerimiz var mı? Artık hakimlerimiz, savcılarımız, polisimiz, askerimiz, valimiz var mı? Bütün bunlar var. Yani yaptık da ne oldu? Türkiye yıkıldı mı? Gök kubbe çöktü mü? Tam aksine hepsi şimdi çok daha huzurluyuz, rahatız, bütün akademilerde, üniversitelerde, başörtülü profesörlerimiz, doçentlerimiz var. Demek ki bak yapınca oluyormuş. Türkiye yıkılmadı, kimse Türkiye'yi dinamitleyemedi. Yeter ki biz ön açalım. Ön açtığımız zaman bu ülke çok daha güçlü şekilde geleceğe yönelecektir.

"Haydi parlamentoda bu işi çözemiyorsak referanduma gidelim"

Ülkemizde geçmişte yaşanan bu kötü görüntüleri ve tartışmaları da dönemin ikliminin bir parçası olarak kabul edip hepsini geride bıraktığımızı varsaymak istiyorduk. Son tartışma vesilesiyle bir kez daha gördük ki ülkemizde artık kökünün kuruduğunu umduğumuz habis zihniyet, tüm çirkinliğiyle hala pusuda beklemekte. Biz de açılan tartışmaya cevabımızı bu meseleyi Anayasal bir güvenceye kavuşturmayı teklif ederek verdik. Yaptığımız hazırlığı Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerin tamamına götürerek bu konudaki samimiyetimizi ortaya koyduk. Hatta daha ileri gittim. Gel samimiyseniz gerekirse haydi parlamentoda bu işi çözemiyorsak referanduma gidelim. Çünkü millet evvel Allah en doğrusunu söyler. Bakalım millet ne diyor. Tabii millete gitmeyi de bunlar pek kabul edemezler. Çünkü millete gidileceği zaman o sandıktan neler çıkabileceğini iyi düşünüyorlar. Şayet teklifimiz üzerinde kapsamlı bir uzlaşma sağlanabilirse bundan kadınlarımız ve ülkemiz inanın çok karlı çıkacaktır.

Bizim arzumuz, bu düzenlemenin insanımızın beklentilerine uygun şekilde en geniş mutabakatla meclisimizden geçmesidir. Uzlaşma sağlanamaması halinde ise ifade ettiğim gibi bu meseleyi milletimizin takdirine sunmanın yollarını arayacağız. İnşallah ülkemizi bu tür konuların bırakın trajedi haline dönüştürülmesini, tartışılması ayıbından da kurtaracak köklü bir çözümü anayasamıza kazandırmayı ümit ediyoruz. Ülkemizi tek parti faşizminin kodlarını kıra kıra bugünlere getirmeyi başardık. Türkiye Yüzyılı programımızla vatandaşlarımızın tamamıyla birlikte başı açık, başı örtülü, bu tartışmayı başta olmak üzere kadınlarımızın tüm meselelerini de çözerek ülkemizi çok daha ileriye taşımakta kararlıyız.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.