En büyük öğretmen zaman

En büyük öğretmen zaman

AKIP giden zamanın acımasızlığı... Aydın Menderes'in ölüm haberi geldiğinde bu duyguyu hissettim.

Dipsiz kuyudan hatıralar çıktı.
1960’ların başı, 27 Mayıs, Mülkiye...
Hayatta sorular hiç bitmiyor.
Bittiğini sandığın zamanlar olmuyor değil.
Ama bu aldatıcı.
Bitmiyor sorular.
Aydın Menderes’in ölüm haberiyle, hayatta belki de en büyük öğretmen zaman diye düşündüm yine.
1960’ların Hasan Cemal’iyle 1990’ların, 2000’lerin Hasan Cemal’inin, Menderes adına yüklediği anlamların zaman içinde nasıl değiştiği, farklılaştığı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti gitti.
Aydın Menderes’le 1990’lı yıllarda Ankara’daki evinde birkaç kez sohbet etmiştim.
Geçirdiği kazadan sonraydı. Tekerlekli sandalyede oturuyordu. Daha çok demokrasiyi, darbeleri konuştuğumuzu anımsıyorum.
Babası Adnan Menderes’i idama götüren 27 Mayıs darbesine ilişkin duygu ve düşüncelerini merak ediyordum.
Bu sohbetlerde kendi geçmişime de dalardım.
1960, 1961..
Ankara’da lise sonda ve Mülkiye birinci sınıfta geçen yıllar.
Menderes’e düşmandım!
Babam bana kızardı. O Demokrat Partili, ben Halk Partiliydim.
Mülkiye birinci sınıfta neredeyse bütün hocalarımız 27 Mayıs’çıydı. Darbe anayasasına toz kondurmazdık.
Sağcı olmak suç gibiydi Mülkiye’de.
Anayasa dersinde bir gün Demokrat Parti bir hocamız tarafından yerden yere vurulurken, bir arkadaşımız söz alarak Yassıada mahkemelerini hukuk adına eleştirmişti.
Yaptığı hakikaten cesaret işiydi.
Büyük bir uğultu yükselmişti birinci sınıfın amfisinde, protesto etmiştik kendisini...
Çünkü biz haklıydık.
Gerçek bizim tekelimizdeydi.
Bundan en ufak kuşkumuz yoktu.
“Bugün Mülkiye’de, Yarın Türkiye’de!” diye sütunlu salonda nutuk atarken, burnumuzdan kıl aldırmayacak kadar kibirliydik.
Eluard’ın, “Günleri ve mevsimleri düşlerimize göre yeniden yaratacağız” sözüyle elimizi uzattığımızda, yeni bir Türkiye’yi, yeni bir dünyayı yakalayacağımızdan hiçbir kuşkumuz yoktu.
Ne kadar naifmişiz.
İşte Mutlu Menderes, Aydın Menderes’in ağabeyi,  İsviçre’den böyle bir Mülkiye’ye, sol radikalizmin kalesine gelmişti 1962 ya da 1963’te.
Hüzünlü yüz ifadesi gözümün önünde.
Pek ortalıklarda görünmezdi.
Sanki göz temasından kaçınırdı.
Mülkiye’nin ünlü sütunlu salonundan şöyle bir geçer, bir köşede kendi yalnızlığına çekilirdi.
Ya da bana öyle gelirdi.
Ama şunu söyleyebilirim:
Mutlu Menderes’e Mülkiye’ye geldiği yıl hiç de iyi muamele etmemiştik.
İnsan bazen geçmişin izinde geleceği yakalamaya gayret ediyor.
Ben de yaptım bunu.
Hâlâ da yapmaya çalışıyorum.
Bu yazımı yazmadan önce, Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım adını taşıyan kitabımın Demokrat Parti’yle, Menderes’lerle ilgili sayfalarını okudum.
Bir zamanlar ne kadar çok haksızlık etmişim. Saplantılarım beni nerelere sürüklemiş...
Ama hiç olmazsa, kafamın içindeki o darbecilik, cuntacılık virüsünden kurtulmak için kendi kendimle bir yüzleşme sürecinden geçebilmişim.
Laf uzadı.
Akıp giden zaman gerçekten acımasız.
Eğer düşünebiliyorsan, kendi kendinle hesaplaşabiliyorsan, hele bunları kâğıt üstüne dökebiliyorsan, bu acımasızlık kendini bazen daha beter hissettiriyor.
Aydın Menderes’in ölüm haberi gelince, Menderes’lerle birlikte kendi içime de döndüm.
Demokrasi kolay değil.
Aydın Menderes’e Allah’tan rahmet diliyorum, ailesinin derin acısını paylaşıyorum.

Hasan Cemal / Milliyet, 25.12.2011

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.