Eksen kayması yok, Türkiye merkez ülke

Eksen kayması yok, Türkiye merkez ülke

Avrupa Birliği'nin bütün kritik konumlarını kontrol eden Hıristiyan Demokratların Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Wilfried Martens, TUSKON'un Dünya Köprüsü zirvesi için geldiği İstanbul'da Zaman'a çarpıcı açıklamalarda bulundu.


Türkiye'nin son dönemde izlediği dış politikada bir eksen kayması görmediğinin altını çizdi. Aynı zamanda eski Belçika başbakanı olan Martens, ABD Başkanı Obama'nın "Türkiye, Doğu ile Batı'nın bir araya geldiği yerdir ve birçok şeyin merkezindedir." sözlerine katıldığını vurguladı. Türkiye'nin komşularıyla kurduğu ilişkilerin AB üyeliği perspektifiyle çelişmediğini kaydeden Martens, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın AB perspektifini sürdüreceğine olan inancını dile getirdi. Anayasa paketinin Türkiye'de demokrasiyi güçlendireceğini belirten Martens, Ergenekon davasını ise önemli bir gelişme olarak değerlendirdi. Belçika'da başbakanlığı sırasında Gladio'nun faaliyetlerine son verdiğini hatırlatan. Martens, kanlı Mavi Marmara baskınıyla ilgili olarak da İsrail'in 'Ulusal komisyon' kurmasına tepki gösterdi: "Güvenilirlik için ulusalararası olmalı."

27 ülkenin bakan düzeyinde katıldığı ve farklı kıtalardan yüzlerce işadamını buluşturan TUSKON'un Dünya Köprüsü programı için Türkiye'ye gelen Wilfried Martens, Zaman'ın sorularını cevapladı. Türkçeye çevrilen otobiyografisinin tanıtım toplantısına da katılan Martens, Türkiye-AB ilişkilerinden İsrail'in kanlı Mavi Marmara baskınına, imtiyazlı ortaklık önerisinden eksen değişikliği tartışmalarına birçok konuda görüşlerini dile getirdi.

En sıcak tartışmadan başlayalım. Sizce son dönemde izlediği dış politikayla Türkiye eksen değiştirdi mi?

Avrupa'da, Batı'da ve Doğu'da yapılan bu tartışmayı izliyorum. Bu sabah Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun açıklamasını ilgiyle okudum. Bakan, izledikleri komşular siyasetinin, insanların ve malların serbest dolaşımını hedefleyen AB ilkelerine dayandığını ve bir alternatif olarak görülmemesi gerektiğini söylüyordu. Bence buradaki önemli nokta, bütün bunların AB'ye alternatif olmadığı. Türkiye'nin NATO ve Avrupa Konseyi olması önemli adımlardır ve bir gün AB katılım süreci de gerçekleşecektir. Türkiye'nin istikametiyle ilgili tartışmalara değinen Obama'nın bir yıl önce TBMM'de dediği gibi Türkiye, Doğu ile Batı'nın bir araya geldiği yerdir ve birçok şeyin merkezindedir. Tamamen buna katılıyorum. Yine de aklıma takılan soru, AB politikanızın ne kadar gerçek olup olmadığı ve hükümetinizin bize söylediği gibi komşular siyasetinin AB ile çelişip çelişmediği.

Davutoğlu ve Obama'ya atıfta bulundunuz. Peki sizce eksen kayması var mı?

Hayır. Sizin komşularla ilişkileriniz var, AB'nin de bölgeler politikası var. Komşular siyaseti, Türkiye'nin AB üyeliğini reddetmesi anlamına gelmez.

ABD Savunma Bakanı Gates, Mavi Marmara krizi üzerine AB'yi, Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırmakla suçladı. Katılıyor musunuz?

Hayır. Catherine Ashton'ın buna verdiği tepkiyle cevap vereceğim. AB'nin hem Türkiye hem İsrail'le mükemmel ilişkileri var ve bu iki ülkenin ikili ilişkileri AB'nin bu ülkelerle ilişkisine bağımlı değildir. Gates'e katılmıyorum. AB ülkelerinin Türkiye hakkında farklı fikirleri var. Ama bunu Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşma sebebi saymak yanlış. 1963'te imzalanan anlaşmadan beri Türkiye, bu sürecin içinde. Bu anlaşmayı imzalamak için Almanya'nın Hıristiyan Demokrat lideri Conrad Adenauer'un Ankara'ya geldiğini unutmamalı. Katılım sürecinin nasıl tamamlanacağı konusunda farklı fikirler olsa da hepsi Türkiye ile çok yakın ilişkiden yana. Tartışma sadece sürecin sonucuna ilişkin: Tam üyelik mi, başka bir ilişki biçimi mi?

Tam üyeliği reddedilmiş bir Türkiye'nin Doğu'ya dönme riski yok mu?

Bu, çok ciddi sonuç olur. Çünkü bütün AB ülkeleri Türkiye ile yakın ilişki istiyor.

Türkiye'nin AB üyeliğine siz nasıl bakıyorsunuz?

Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) pozisyonu imtiyazlı ortaklık. Türkiye, reformları yerine getirecek ve bir güven oluşacak. Bu konuda bugün referandum yapılması halinde, birçok üye ülkede çoğunluğun üyeliği desteklemeyeceği de bir gerçek.Bence birçok ülkede, üye ülkelerin çoğunda kamuoyunu buna ikna etmemiz gerekiyor.

Tam üyelik ile imtiyazlı ortaklık arasındaki farkı kimse bilmiyor. Siz biliyor musunuz?

Türkiye ve AB bunun içeriğini müzakere etmeli. Örneğin üyeliğin ilk 10 yılı imtiyazlı ortaklık şeklinde olabilir. Bu fikrin Türkiye'de sevimsiz olduğunu biliyorum. Fakat bence, her durumda süreç devam etmeli ve reformlar tamamlanmalı. Bunu iki taraf için de söylüyorum. Birçok üye ülkede şüphe olduğunu ve nihai karar vermeden önce hayli zaman geçeceğini unutmamalı.

Siz hukukçusunuz, sözlerin tutulması, Latincesi ile 'pacta sund servanda' en önemli ilkelerden biri. Avrupa'nın, tam üyelik sözünü tutması gerekmiyor mu?
zaman

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.