Eğitimde Nereye Gidiyoruz? Prof. Dr. Necati Cemaloğlu
Önce LGS sonra üniversite giriş sınavları, sorulan sorular, sınav sonrası hayal kırıklığı yaşayan öğrenciler, haklı olarak “Eğitimde nereye gidiyoruz?” sorusunu gündeme getirdi.
Önce LGS sonra üniversite giriş sınavları, sorulan sorular, sınav sonrası hayal kırıklığı yaşayan öğrenciler, haklı olarak “Eğitimde nereye gidiyoruz?” sorusunu gündeme getirdi. LGS sonuçları incelendiğinde 1 milyon 200 bin öğrenciden sadece 97 öğrenci 500 tam puan alabildi. 6 testte 180 bin 714 öğrenci sıfır çekti. Türkçe dersi de dahil olmak üzere 2 bin 284 öğrenci hiç net çıkaramadı. 72 bin 783 öğrenci matematikten sıfır net bıraktı. Kız öğrenciler matematik hariç bütün testlerde erkek öğrencilerden daha başarılı oldu. Anne-baba eğitim düzeyi ile öğrenci başarısı arasında ilişki olduğu yeniden gündeme geldi. Eğitimli aile çocukları covid-19 sürecinde, tüm olumsuz koşullara rağmen, daha başarılı oldu. Sonuç olarak, bu sınav en iyi okula yerleşecek ilk 50 bin öğrenci için yapıldı diğer 1 milyon 150 bin öğrenci konu mankeni rolü oynadı.
LGS sınavındaki başarısızlığın altında, eğitimdeki eksiklikleri, hataları sınavla düzeltme çabası gelmektedir. Covid-19 sürecinde çevrim içi dersler çok verimli olmadı. Öğrenciler çok fazla derslere katılmadı. Sınavların zorluğunu artırırsak salgın sürecindeki öğrenme kayıplarını telafi etme fırsatı yakalarız algısı, sınavların zorluk derecesini arttırdı. Sonuç olarak dökülen öğrenci sayısı yaklaşık %20 civarında. Sorulan soruların zorluğu, sınavın geçerlik ve güvenirliğini de tartışılır hale getirdi. Bu kadar sıfır alan öğrenci varken soruların geçerlik ve güvenirliğinden söz etmek mümkün mü?
Sınavlarda son yıllarda yeni nesil soru sorma uygulaması başladı. PISA ve TIMMS’de sorulan sorulara benzer soruların sorulması öğrencilerin analitik düşünme, karar verme, problem çözme becerileri açısından son derece önemlidir. Ancak bir sorunun uzunluğu yarım sayfa ve toplamda 20 soru var. Kısıtlı zamanda bu uzun metni okuyup anlama ve doğru cevabı bulma sorumluluğu varsa, sıfır çekme de normal hale gelir. Özellikle Türkçe sorularında okuma, anlamaya dayalı soruların sorulması beklenen bir durumdur. Öğrencinin anadilinde yazılan bir metni okuyup algılaması, anadiline hakim olması gerekir. Ancak matematik, fen bilgisi, inkılap tarihi, din kültürü gibi derslerin soruları da Türkçe formatında sorulduğunda, beklenen başarı ortaya çıkmamaktadır. Bu derslerde sorulan sorularda sorunun cevabı içinde olduğu için, soruyu ısrarla okuyan ve tüm soruları cevaplandırmaya çalışan öğrenci, konuyu bilmese de doğru çözme olasılığı yüksektir. Özellikle LGS’de kitap okuyan, anlama becerisini geliştiren, kelime dağarcığı yüksek olan her çocuk başarılı olabilir. LGS’de 500 tam puan alan 97 öğrenci üzerinde araştırma yapıldığında bu öğrencilerin duygusal zekâlarının yüksek, sabırlı ve savaşçı oldukları, vaz geçmedikleri görülecektir. Muhtemelen kitap okuma ve araştırma yapma özellikleri akranlarına göre daha fazladır. Bu durumun benzeri 2012 PISA’da soru kitapçığı ve cevap anahtarı incelenerek görülmüştü. Başarılı olan öğrencilerin son dakikaya kadar mücadele ettikleri ve asla vazgeçmedikleri sonucuna ulaşılmıştı.
Matematik testinde yarım sayfa paragraf yazıp matematik sorusu sormak doğru mu? Matematiğin bir dili vardır. Bu dil evrenseldir. Amerika’ya gelen ve okul sınavlarına giren, İngilizcesi çok iyi olmayan birçok öğrenci matematik sınavında başarılı olur. Çünkü matematik simge ve sembollerle düşünülen, teoremleri olan, kuralları olan bir bilim dalıdır. Uzun paragraf sorusu ile anlama becerisini ölçersiniz, matematik becerisini değil. Eğer öğrencinin duygusal zekâsı yüksek değil ise, çok iyi matematik bilse de o soruyu sonuna kadar okuyup cevaplandırmaya çalışmaz. Bu durum öğrencinin matematik bilmediği anlamına gelmez. Uzun matematik soruları ile öğrencilerin anlama becerisini ölçüyoruz, okuduğunu anlayan öğrenci matematik sorularını da çözer diyorsanız, Türkçe öğretmenlerinin matematik derslerinde üst düzey başarı sergilemeleri gerekir. Türkçe testinin dışındaki diğer testlerin de, cevabı içinde olan uzun metin soruları ile hazırlanması sıkıntılı bir durumdur.
Türkiye ekonomisi, dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında olmasına rağmen, katmanlar arasında büyük gelir farkı vardır. Açlık sınırında yaşayan, işsizlik sorunu olan bireylerin varlığından söz edilmektedir. Covid-19 salgın sürecinde dezavantajlı kesimin çocukları daha da dezavantajlı hale gelmiş, öğrenme kaybı 1,5 yıla ulaşmıştır. Evinde televizyonu, interneti ve bilgisayarı olmayan bu kesim için pek çok tedbir alınsa da, merkezi sınavlarda yaşadıkları travma gözler önündedir. Dezavantajlı kesime fırsat adaleti yaratmanın yolu, ailelere yardım paketi sağlamaktan ziyade babalarına iş olanakları sağlamak ve dezavantajlı bölgelerde erken çocukluk eğitimi başta olmak üzere okul öncesi eğitim olanaklarını üst düzeye çıkartmaktır. Bilindiği üzere okul öncesi eğitim kurumlarına giden öğrenciler, iş hayatına atıldıklarında yaşıtlarına göre 7 yıl avantajlı konumdadır. Ayrıca başarılı olan öğretmenlerin dezavantajlı bölgelerde çalışmalarının özendirilmesi gerekir. Çin hükümetinin benzeri bir uygulaması vardır. Bu bölgelerde mesleğe yeni başlayan, deneyimsiz öğretmenlerin istihdam edilmesi, mevcut sorunları daha da arttırmaktadır.
Türkiye 1959 yılında Thorndike’ın “Hızlı soru çözen daha akıllıdır.” sloganına takılıp kalmıştır. Akranlarına göre hızlı soru çözen en iyi yerlere yerleşir. Oysa Rose (2017) akranlarına göre hızlı ve doğru soru çözen öğrencilerin frontal beyinlerinin daha çok geliştiğini ileri sürmektedir. Bu durum, Thorndike’ın yanıldığının göstergesidir. Türkiye uzun yıllardan beri akranlarına göre hızlı ve doğru soru çözen öğrencileri gözde liselerine ve üniversitelerine yerleştirmesine rağmen, bilimde ve sanatta patinaj yapmaktadır. Covid-19 aşısı bile çok geç bulunmuş, hatta hala daha yaygınlaştırılamamıştır. Bilimde, sanatta temayüz eden insanların frontal beyni gelişmemiş olsa bile, üst düzey düşünme ve icat yapma kapasitesine sahip oldukları bilinmektedir. Ayrıca Türkiye sol beyne yatırım yapmakta, sağ beyni ihmal etmektedir. Sağ beyin merkezli sosyal bilimler liselerinde bile sol beynin düşünme teknikleri işe koşulmaktadır. Bu yüzden inovatif düşünen, liderlik davranışları sergileyen, sanat ve edebiyatta çığır açabilen insan kaynağından yararlanamamaktadır. Her ülke nüfusunun yaklaşık %5’i üstün zekâlıdır. Yapılan sınavlarla ve yanlış uygulamalarla üstün zekâlıların büyük bir kısmı kaybedilmektedir.
Türk eğitim sisteminin müfredat, öğretmen yetiştirme, ders araç-gereci, merkezi sınavlar, okul yöneticisi yetiştirme, atama, finansman sorunu gibi pek çok sorunu vardır. Bu sorunların bir kısmı genel yönetim uygulamalarından, bir kısmı geçmişin yanlış politikalarından bir kısmı da günümüzdeki bazı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Sorunları tek tek çözmek ya da en iyi sınavı yapmak için kolları sıvamak, yanlış uygulamayı kutsamaktan başka bir şey değildir. Türkiye eğitim sistemi değişmelidir ve bu değişim, toplumsal uzlaşma yolu ile ileriye dönük, siyasal, etnik, dini mülahazalardan uzak bir şekilde bilimi merkeze alacak şekilde acilen yapılmalıdır.
Sonuç olarak “Türkiye eğitim sistemi nereye gidiyor?” sorusunun cevabı, çok açıktır. İyi ve olumlu gelişmeler olmasına rağmen beklenen ve özlenen durumlar henüz gerçekleşmemiştir. Değişim, eski sistemlerde pansuman özelliği taşır. Toptan bir sistem bütünlüğü içinde radikal bir dönüşüme ihtiyaç vardır. Bu dönüşüm eskinin iyi yönlerini yeni sisteme uydurmak ancak, 21. yüzyıl becerilerini merkeze almak zorundadır. Eğitimde dönüşümün merkezi temel eğitim mi üniversitemi olmalı? sorusunun cevabı, sistem bütünlüğü içerisinde her ikisini de kapsamalıdır. Temel eğitimi yadsıyan üniversite reformu, üniversiteyi yadsıyan temel eğitim reformu kadük kalır. Eğitimde en iyi sistemi kurmuş olmak, eğitimde başarının garantisini oluşturmaz. Eğitimde başarı üst sistemlerle ilgilidir. Bir ülkede hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler gelişmemiş, ekonomik buhran varsa, en iyi eğitim sistemlerinin istenen başarıyı sergilemesi zorlaşır. Bilim ve sanat hukukun üstün olduğu, temel hak ve özgürlüklerin tanımlanıp yaşam alanı bulduğu ülkelerde gelişir. Türkiye ivedilikle topyekûn değişim sürecinin içerisine girmeli, bu değişim sürecinde eğitime uygun ortam yaratmalıdır. Eğitimden verilecek her taviz, her vazgeçiş, gelecekte büyük sorunlar olarak geri dönecektir.
Kaynakça
Cemaloğlu, N. (2018). Eğitimin PIN Kodu. Ankara: Pegem.
Rose, T. (2017). Ortalamanın Sonu. İstanbul: Paloma.
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.