Eğitim-İş Başkanlar Kurulu'ndan Hükümete Sert Eleştiri!
Eğitim-iş, ülkemizin her bir ilinden gelen yürekli il başkanları ve yöneticileriyle ilk kuruluş yılımızdaki inanç ve kararlılıkla toplanarak bu raporu hazırlamıştır.
Eğitim-iş, ülkemizin her bir ilinden gelen yürekli il başkanları ve yöneticileriyle ilk kuruluş yılımızdaki inanç ve kararlılıkla toplanarak bu raporu hazırlamıştır.
22 yıldır ülkemizi yöneten AKP iktidarı Cumhuriyetin çağdaş, bilimsel, modern toplum yapısına aykırı; düşünmeyen, sorgulamayan, bilimsellikten uzak, kendi siyasal iktidarını ve rant düzenini ayakta tutan itaatçi ve ümmetçi bir toplum yaratma temeli oluşturmuştur. Yıkım politikalarıyla bu yönetim anlayışını her geçen gün derinleştirmekte, laik ve bilimsel eğitimden her geçen gün uzaklaşılmaktadır.
Sosyal devlet anlayışını yok sayan emperyalist ülkeler ülkemizi de kuşatarak AKP eliyle insanlarımızı yoksullaştırmaya, işsiz ve aç bırakmaya devam etmektedir. Emek mücadelesini sarı sendikacılığa dönüştüren, sınıf sendikacılığını baskılayan, emekçiyi yandaş sendikalara mecbur bırakan zorba politikaları devam etmektedir. Kadınlarımızı çalışma hayatı ve sosyal yaşamın karar merkezinden çıkarmaya çalışan, cinsiyetçi yaklaşımlarla kadını yok sayan zorba uygulamalar her geçen gün artmaktadır. Küresel yönetim anlayışı sınırlarını kaldırarak sermayenin egemenliğini dayatan sömürgeci politikalar karşısında mücadelemizi kararlılıkla artırarak sürdüreceğiz.
Her ile bir üniversite açan AKP iktidarı bu üniversiteler için yurt yapmamakta, çocuklarımızı, gençlerimizi tarikat ve cemaatlerin eline teslim etmektedir. Bu karanlık düzene direnenleri de açlık ve yoksulluğa iterek barınma haklarını bile ellerinden almaktadır. Devletin resmi inşaat kurumu TOKİ rezidanslar yaparken, eğitim ve barınma gibi temel gereksinimleri karşılamaktan çok uzaktır. TOKİ lüks konutlar, rezidans ve saray yapacağına okul yapmalıdır. Yurt yapmalıdır. Çocuklarımızın rant ve tarikat çetelerinin eline itmemelidir. Yurt yetersizliğinden dolayı barınma sorunu yaşayan üniversite öğrencilerimiz özel yurtlardaki yüksek ücretler ve apartların yüksek kira bedellerinden dolayı anayasal eğitim haklarını kullanamamaktadırlar. Bunun sonucunda öğrencilerimiz tarikat ve cemaat yurtlarına zorunlu bırakılmaktadır.
Yıllar önce köyden kasabasından gelen öğrencileri tarikat yurtlarına yönlendiren ve aynı öğrencileri yıllar sonra terörist olarak ilan etmekten geri kalmayan iktidar aynı oyunu tekrar oynamak istemektedir. Eğitim-iş yıllardır uyarıyor; devlet tarikat ve cemaatlerle yönetilmez, akıl ve bilimle, liyakatla, hukuk ilkeleriyle yönetilir diyor. Dün F tipine çanak tuttunuz, şimdi S tipi, M tipi birçok tarikat ve cemaat aynı şekilde kadrolaşıyor. Yeni 15 Temmuz girişimlerinin alt yapısını hazırlayan hükümet bu süreçten ders almadığı gibi Cumhuriyetin temellerine dinamit koymaya devam etmektedir. Eğitim-iş, kuruluş ilkelerinden aldığı güçle bu çarpıklığı ve tehlikeli yapılanmayı deşifre etmeye devam edecektir.
AKP’nin son Milli Eğitim Bakanı meclis kürsüsünden “sizin tarikat ve cemaat dediğiniz, bizim sivil toplum kuruluşu olarak gördüğümüz…” sözüyle adeta tarikat ve cemaatleri eğitimin odağına yerleştirmiştir. Bu gerici zihniyet okullarımızın eksiklerini tamamlayamamış, 2023-2024 eğitim öğretim yılı bu eksikliklerle başlamış ve devam etmektedir. Sorunlar ve eksikler okul yöneticilerimizin, öğretmenlerimizin, emekçilerimizin iyi niyeti ve özverisiyle çözülmeye çalışılırken yük yine emekçinin sırtına vurulmaktadır. Yardımcı personeli olmayan, boya badanası bitmeyen okullar, temizliği yapılamayan tuvalet ve derslikleri görmeyen Sayın Bakan sorunları halının altına süpürmektedir. Seçim vaadi olarak öğrencilere verileceği söylenen yemek hizmeti, kısa bir sürenin sonunda okullar açılmadan hayal olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı görevini yapmayıp sorumluluktan kaçarak sorunların çözümünde öğretmen, öğrenci ve veliyi karşı karşıya getirmektedir. Bu sorunlar Milli Eğitim Bakanlığının gündeminde neden yoktur?
Bakanlık birçok ildeki sınıfları 40-50 öğrenciye çıkararak derslik ve öğretmen eksiğini gizlemeye çalışmaktadır. Ayrıca ülke genelindeki yaygın ikili öğretim uygulaması bunun bir başka göstergesidir. Sınıf mevcutları ülkemizin her çocuğunun nitelikli eğitim alabileceği 30 öğrenci sayısının üstüne çıkarılmamalıdır. Öğretmen ihtiyacı ücretli öğretmenlerle karşılanmaktadır. Bu yıl Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan 97.000 ücretli öğretmenin en az 90.000’i açık kadrodur. Bu durum hükümetin işletmeci zihniyetinin yansımasıdır. Hayatlarının en verimli döneminde 30 gün çalışmasına karşın sigortası eksik yatan, ay sonunda asgari ücret bile kazanamayan bu öğretmenlerimiz hükümet tarafından sömürülmektedir. AKP’nin bu adaletsiz düzenini kınıyor, aynı işi yapan öğretmenler arasındaki kadrolu, sözleşmeli, ücretli ayrımının ortadan kaldırılmalı, öğretmenler kadrolu olmalıdır. Eğitim-iş, adaletsiz ücretli öğretmenlik uygulamasını yargıya taşımıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı deprem bölgesindeki illerimize yapmış olduğu öğretmen atamalarını, görev sürelerini doldurmadan norm fazlası durumuna dönüştürerek bölgedeki öğretmen açığına neden olmuştur.
Bakanlık tarafından dayatmayla zorunlu hale getirilen bazı seçmeli dersler gerekçe gösterilerek Din Kültürü branşındaki orantısız yüksek atama sayılarını kabul etmiyoruz. Eğitim sistemi içinde öğrenciler ilgi ve yetenek alanlarına göre yönlendirilerek eğitimin verimliliği artırılmalıdır. Pozitif bilimlere, sportif ve sanatsal alanlara daha çok ağırlık verilmelidir. Mesleki eğitimde uygulamalı eğitime daha çok yer verilmeli, teorik eğitimin oranı azaltılmalıdır. Donanım ve araç gereç yönünden meslek liselerimiz çağın gereklerine uygun bir şekilde desteklenmelidir. Örgün eğitimdeki öğrenciler MESEM’lere yönlendirilerek çocuk işçiliği yasallaştırılmıştır. Bunun sonucunda okulda eğitim görmesi gereken öğrencilerimiz çocuk yaşlarında “iş kazalarında” hayatını kaybetmişlerdir.
Öğretmenlerimizin itibarını korumaktan yoksun, ayrıştırıcı öğeler içeren, öğretmenlik mesleğine olumlu hiçbir şey katmayan Öğretmenlik Meslek Kanunu bu şekliyle Türk Milli Eğitim Sistemine ve öğretmenlerimizin özlük taleplerine hiçbir şey kazandırmamıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı memur ve yardımcı hizmetler sınıfında özellikle meslek lisesi mezunu öğrencilerimizi kadrolu atayıp bu sorunları kalıcı olarak çözmelidir. Kadrolu çalışma her emekçinin en temel anayasal hakkıdır. Eğitim ödeneği tüm eğitim emekçilerine bir maaş tutarında ödenmelidir. Öğretmen atamalarında, EKYS, GYS gibi eğitim emekçilerine uygulanan tüm sözlü sınavlar yani mülakat KALDIRILMALIDIR.
Bilimsel çalışmaları ve toplumu aydınlatan uygulamalarıyla örnek olması gereken üniversitelerimiz tek adam zihniyetiyle atanan liyakatsız rektörlerce yozlaştırılmakta, özgür bireyler yerine itaat ve biat eden eğitim modelini dayatmaktadır. Üniversite öğrencilerimiz, idari personellerimiz ve akademisyenlerimiz kendilerini özgürce ifade edememektedir. Haklarını aramak istediklerinde ise iktidara kulluk eden rektörler tarafından mobbinge uğrayıp disipline verilmektedir. Gerek kamu gerekse özel/vakıf üniversiteleri aldıkları senato kararlarıyla akademisyenlerimizi itaat etmeye zorlayıp akademisyen kıyımı yapmaktadır. İdari personellerimizi performans değerlendirmesiyle ağır mobbingle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu zorlamaya direnenleri de ayrıştırmaktadırlar.
Eğitim-iş; bu karanlık yapılanma sürecinde laik ve bilimsel eğitim mücadelesini yükselterek, tarikat ve cemaatlerle yapılan protokollere karşı hukuki mücadele yürütmektedir. Eğitim-iş kuruluş ilkelerinden aldığı güç ve inançla ulusal, laik, bilimsel, kamusal, parasız ve karma eğitimi savunarak mücadelesine en yüksek perdeden devam edecektir.
Kamu işkolundaki en çok üyeye sahip yandaş sarı sendikanın aslında, kamu çalışanlarının çıkarını gözetmekten daha çok mevcut iktidara sırtını dayayıp kendi siyasal geleceklerini güvence altına almaya çalışmaktadırlar. Toplu sözleşme masasında emekçinin gerçek gündemini konuşmadan, haklarımızı korumak ve geliştirmek için pazarlık etmeyen Memur-sen ve onlara ortaklık eden Kamu-sen talep ettikleri zammın çok altında orana mutlu bir şekilde imza atmış, kamu emekçilerinin haklarını yok saymışlardır. Toplu sözleşme ödeneği bir kazanım değildir. Bizler sendikal bağımsızlığımızı yaralayan ödenekler değil, emekçilerin haklı taleplerinin karşılanmasını istiyoruz. Sendika üyelerinin hukuksuz şekilde yüzdelik baraj oranlarıyla ayrıştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Bu kararlar bir daha karşımıza gelmemeli, emekçiler ayrıştırılmamalıdır.
666 sayılı eşit işe eşit ücret kararnamesindeki haksızlıkların ve çelişkilerin bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Emekçilerimizin maaşını etkileyen, cebine giren ücreti azaltan bu kararname ihtiyaçlara cevap verememektedir.
Kamu emekçilerinin çalışma şartlarını olumsuz etkileyen başta vergi dilimi soygunu olmak üzere, uzun çalışma saatleri, kayıt dışı işgücünün artması, yardımcı personellerin sorunları, atama sistemindeki sıkıntılar, atama sıralarının işletilmemesi, aday öğretmenlerin kadroya geçmesindeki mülakat sistemi, adaletsiz ek dersler, yönetici atamalarındaki liyakâttan uzak kadrolaşma ve mülakat uygulaması, ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenimizin sorunları, kölelik sistemini çağrıştıran ücretli öğretmenliğin bir istihdam modeline dönüşmesi, sözleşmeli öğretmenlerimizin özlük ve sosyal güvence kayıpları, üniversitelerimizdeki akademik ve idari personellerin sorunları konusunda mağduriyetler, işyerindeki her türlü sözlü ve fiziksel tacizler devam etmektedir.
Kariyer Basamakları Yönetmeliğindeki eksik noktalara karşı kazanılmış onlarca davaya rağmen yönetmeliği rafa kaldırarak birçok öğretmenimizi uzman öğretmenlik noktasında mağdur eden Milli Eğitim Bakanlığı bu noktada derhal adım atmalı, yeni düzenlemeler yapmalıdır. Eğitim-iş bu sorunlar karşısında eğitim emekçilerinin haklı mücadelesini yürütecek, emek eksenli meslek örgütü kimliğini yaşatacaktır.
Art arda gelen zamlar, artan enflasyon, yüksek döviz kurları emekçilerimizi her geçen gün yoksullaştırmaktadır. Vergisini peşin ödeyen, devlete bir kuruş vergi borcu olmayan kamu emekçileri parasının alım gücünün düşmesiyle temel gereksinim maddelerini bile alamamaktadır. TÜİK yetkilileri enflasyon oranlarını düşük açıklayarak emekçilerin cebine girecek maaşın azalmasına neden olmakta ve suç işlemektedirler. Eğitim-iş toplumcu kimliğiyle TÜİK yetkililerini mahkemeye vermiş, emekçilerin hakkının takipçisi olmuştur. Toplu sözleşme sürecinde emekçileri yok sayan yetkili ama etkisiz sendikal anlayışa tepki olarak binlerce eğitim emekçisi arkadaşımız Eğitim-iş’e akın akın katılmaktadır. Kararlı ve ilkeli duruşumuzla tüm eğitim emekçilerimizi Eğitim-iş’e üye olmaya davet ediyoruz.
AKP iktidarının kadını yok sayan sosyal politikaları, kadın cinayetlerini engelleyememiştir. Öğrenci, akademisyen, işçi, ev hanımı birçok kadınımız her geçen gün katledilmeye devam ediyor. Kadının yaşamını ve çalışma özgürlüğünü güvence altına alan İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasını doğru bulmuyoruz. İlk imzayı atan ülke olarak bu sözleşmenin tekrar yaşama geçmesi için yürüttüğümüz hukuk mücadelesinin sonuna kadar takipçisi olacağız.
6 Şubat 2023’te 11 ilimizi etkileyen büyük deprem yıkımının ardından bölgede eğitim kurumları henüz tamamlanmamış, eğitim emekçilerimizin çalışabileceği güvenli eğitim ortamları sağlanamamıştır. Öğrenci ve velilerimiz hala mağdurdur. Eğitim emekçilerimizin barınma sorunu çözülmediği gibi bu konuda bir planlama yoktur. Birinci yılına yaklaştığımız bu yıkımda kaybettiğimiz tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Eğitim-iş, kuruluş ilkelerinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği akıl ve bilim yolundan sapmadan kamu emekçilerinin umudu olmaya, grevli toplu sözleşmeli sendikal mücadeleyi savunmaya, 100. yılını gururla kutladığımız Cumhuriyetimize sahip çıkmaya devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.