Eğitim-Bir-Sen'den Şok FETÖ İddiaları: Komisyon İfadeleri
Eğitim-Bir–Sen Bilecik Şube Başkanı Ahmet Selöz, FETÖ soruşturmalarının üniversite ayağıyla ilgili çok çarpıcı iddialarda bulundu.
Eğitim Bir-Sen Bilecik Şube Başkanı Ahmet Selöz, 15 Temmuz darbe girişimi ve kamuda başlayan FETÖ/PDY tasfiye süreciyle ilgili Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinde büyük sıkıntılar yaşandığını, memurların soruşturma komisyonuna verdiği ifadelerin sanık veya şüphelilerin ellerine geçmesi sebebi ile bir yardımcı doçentin dövüldüğünü iddia etti.
Sendika binasında konuyla ilgili düzenlediği basın toplantısında ilk olarak memur-siyaset ilişkisi hakkında basına yansıyan haberlere değinen Eğitim Bir-Sen Bilecik Şube Başkanı Ahmet Selöz, Türkiye’nin en büyük sendikası olduklarını söyledi. Selöz, “Türkiye’de söz söylemek zor. Sendikacılık yapmak daha da zor. Biz salt sendikacılığı ücret sendikacılığına indirgemedik. Özlük haklarıyla sınırlamadık. Tarihi köklerimiz, medeniyet yerlerimiz, unutturulmaya çalışılan büyük Türkiye ideallerimiz doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmeye, kritik zamanlarda taraf olmaya ve milletin tarafında yer almaya çaba gösterdik. 16 Nisan referandumu bir gereklilik, bu bir ihtiyaçtır. Bu bugünün ihtiyacı değil, dünün ihtiyacıydı, dünün gerekliliğiydi. Bugün için artık zorunlu hale gelmiş bir durumdur. Biz Memur-Sen olarak, ‘Memur-Sen’e davet, tercihimiz evet’ diyerek tavrımızı, duruşumuzu genel merkezimin nezdinde deklare ettik” dedi.
“15 Temmuz’dan sonra toplumun her kesimi politize olmuş durumda”
Memurların siyasete katılması gerektiğini belirten Selöz, “Bu anayasa değişikliğinde beklediğimiz en önemli değişikliklerden birisi de memura siyaset yasağının kaldırılması konusu idi. 15 Temmuz’dan sonra toplumun her kesimi politize olmuş durumda. Burada da kendi görüşünü beyan etme yetkisine, yetisine sahip önemli olan kitlelerden biri biz memurlar olduğunu düşünüyoruz. Gönül isterdi ki bu anayasa referandumunda bu isteğimizi elde edelim. Memur siyaset yapar mı yapmaz mı konusunda birilerinin rahatsız olduğu bir konu var. Özellikle 16 Temmuz süreci ile ilgili. Hayır diyen cephede evet diyen cephe de bunun siyasi bir mesele olmadığını, bunun bir ülke meselesi olduğunu, evet diyenin de vatanı sevdiği için evet dediğini, hayır diyenin de vatanını düşündüğün hayır dediğini bütün siyasetçiler dahi bunu deklare etmekte. Bunun için A parti, B parti, C lider, D lider ayırmaksızın tercihini beyan etmek özgürlüğü devlet memurları için de bir siyaset yasağı haline geleceğini biz düşünmüyoruz. Yargı kararları da bunun böyle olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.
“Tavrını ortaya net koyması gereken akademisyenlerimiz üzerinde baskılar oluştu”
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinde geçen sene gerçekleştirilen rektörlük seçimlerini de değerlendiren Selöz, "Seçimler bizim gördüğümüz sıkıntılı bir tabloda, bir ortamda gerçekleşti. Biz sendika olarak üniversitenin her koridorunda varız. Bildiğimizin gördüğümüzün onda birini dillendiriyoruz. Oy verme durumunda olan insanların gruplaştığı, hesaplar içine girdiği, vaatlerin ortaya saçıldığı hoş olmayan mecrada gerçekleşti. Tavrını ortaya net koyması gereken akademisyenlerimiz üzerinde baskılar oluştu. Onların üzerine birileri gönderildi, birileri üzerinde baskılar oluşturuldu veya çeşitli vaatlerle oy verilmeye zorlandı. Hemen bu sıkıntılı sürecin akabinde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ve kamuda başlayan FETÖ/PDY tasfiye süreciyle ilgi en büyük sıkıntılar maalesef üniversitelerimizde ve Bilecik Şeyh Edebali Üniversitemizde olduğunu görüyoruz. Birilerinin aksine üniversitede biraz daha zorla birilerinin inisiyatifiyle devlet erklerinin hassasiyetine rağmen biraz daha savruk, biraz daha dağınık bir iş yürütüldüğüne şahit oluyoruz. Bizler sadece gözlemciyiz, biz sendikacıyız. Üniversitedeki bazı söylemlerden bir takım soruşturmalar başlatıldı. Maalesef bu soruşturmalarda çok üzücü bir durum, devletine sevgisi, 15 Temmuz şehitlerine vefası dolayısıyla bildiğini, kulağına geleni ifade eden öğretim üyelerinin, memurlarının soruşturma komisyonuna verdiği ifadeler ertesi gün piyasada ismi soruşturmada sanık veya şüpheli olarak geçen kişilerin ellerinde dolaşmaya başladı. Böyle bir devlet ciddiyeti olabilir mi? Böyle bir soruşturma usulü olabilir mi? Bu insanlar devletine çalıştıkları kurumun en üstüne güvenemeyeceklerse böyle bir durumda kime nereye güvenecekler?” dedi.
“Üniversitede iç hesaplaşmalar yaşanıyor”
Üniversitenin yeni yönetiminde yanlış yönlendiren insanlar olduğunu belirten Selöz, “Üniversitede son derece gergin bir ortam var. Rektörümüz şahsında herhangi bir cümle kurmuyorum. Rektör hocamızın samimiyeti konusunda hala iyi niyetimi kaybetmiş değilim. Maalesef yeni dönemde üniversitemizde bu konuları gerek kurumsal menfaatleri, gerek şahsi menfaatleri adına yanlış yönlendiren insanlar, yöneticiler var. Üniversitede iç hesaplaşmalar yaşanıyor. Gruplar arasında mücadeleler yaşanıyor. Akademik performans göstermesini beklediğimiz insanların orada özgür huzurlu olmasını beklediğimiz kurumumuz maalesef sıkıntılar içerisinde boğuşuyor. Yeni yönetimin zafiyetinden biraz daha ileriye gideyim, bazı konulardaki beceriksizliklerinden kaynaklanan sıkıntılar yaşanıyor. Tanık ifadelerinin dışarıya sızdırılması bunun son noktası oldu” ifadelerini kullandı.
“Üniversitede bir akademisyenimiz darp edildi”
Bir akademisyenin darp edildiğini söyleyen Selöz, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bunun nereye gelebileceğini dün gördük. Üniversitemiz Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve yardımcı doçent akademik unvanı olan bir üniversite personelimiz dün öğleden sonra 4-5 kişilik bir ekip tarafından darp edildi. Darp edenlerde işin kötü tarafı aynı üniversitede görev yapan doçent unvanlı arkadaşlar ve yanındakileri. Üniversitemiz ne hale geldi düşünebiliyor musunuz? Mahkemede tanık olduğu için bildiğini, gördüğünü, duyduğunu anlattığı için şiddete maruz kaldı. Dün gece saat 12’lere, 1’lere kadar hastane, emniyet, jandarmada arkadaşımızın mağduriyetini anlatmaya çalıştık. Yaşadığımız sıkıntıyı düşünün. Bir akademisyen darp ediliyor. Üniversite yönetiminden kimse arkadaşımızı arayıp hayır ne oldu demiyor. Hiçbir konuda şiddet kabul edilemez. Hiçbir kamu çalışanına şiddet kabul edilemez. Darp işlemini gerçekleştiren akademisyen sıfatlı Türk Ocakları Başkanı sıfatlı insan, o akademisyenimizi darp ederken diğer tanıkların da ismini zikrediyor. İfade verenlerin hepsini. Soruşturma komisyonundaki herkesi buna şöyle yapacağız, onu da böyle yapacağız diye tehditler savuruyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.