'Dünyanın en etkili Türkü' Fatih Birol'un başarısının sırrı
Time dergisinin bu yılki 'Dünyanın en etkili 100 kişisi' listesine giren tek Türk, Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol oldu. Birol ile bir ziyaret için bulunduğu İstanbul'da 'Hey Gidi Yıllar' dedik; hem hikayesini dinledik hem de geleceğimizin
Sene 1960'lar. Ankara'dayız. Hava soğuk. Kömürle ısınan şehrin üzerine bir sis perdesi inmiş. Merkezdeki Yenişehir semtinin sokaklarından top oynayan çocuklara anneleri "Çocuklar, hava bozdu, Yemek saati!" diye sesleniyor. Bu annelerden biri ev hanımı Bilge Hanım. Eve çağırdığı oğlunun, ileride tam da şikayet ettikleri sorunun çözümünde dünyanın önde gelen isimlerinden biri olması kaderin tatlı bir cilvesi olsa gerek! Bu kişi, bugün küresel enerji politikalarına yön veren Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) kuruluşunun başkanlığını yürüten Fatih Birol.
Hikayesi 1958 yılında Ankara'da başlıyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde (GATA) askeri doktor Prof. Kemal Birol ile ev hanımı Bilge Birol'un ilk çocuğu olarak dünyaya geliyor. Kendinden dört yaş küçük bir de kardeşi oluyor: Bülent.
BABAMA HAYRANDIM
Hürriyet'ten Zeynep Bilgehan'ın haberine göre: Birol, "Çok mutlu bir ailede büyüdüm" diye başlıyor anlatmaya: "Babama büyük bir hayranlığım vardı. Aynı anda dört farklı iş yapardı; hastanede çalışırdı, muayenehanesi vardı, bir okulun doktorluğunu yapar, hemşire okulunda ders verirdi. Bizi iyi okullarda okutmak için yapardı bunu. Ailenin gündem konusu hep biz çocukların geleceği olurdu. Annem de her soruna çözüm bulan pragmatist bir kadındı. Babam kaçta gelirse gelsin yemeğe beraber oturulurdu. Beni en mutlu eden şeylerden biri ilk televizyonun gelmesiydi. Tek kanal TRT'deki ilk siyah beyaz yayınları hatırlıyorum."
ELEKTRİĞİ ÇOK SEVDİM
Birol, ilk öğrenimini Kurtuluş İlkokulu'nda tamamladı. Beşinci sınıftan sonra TED Ankara Koleji'ne geçti. Ortalama bir öğrenci olarak 1976'da mezun oldu. Devamını şöyle anlatıyor: "Babam doktor olmamı istiyordu ama matematiği çok sevdiğimden benim gönlümde mühendislik vardı. O zamanlarda Türkiye'nin en önemli okullarından biri İTÜ'ydü. Hem de İstanbul'da okumak istediğimden İTÜ Elektrik ve Elektronik Bölümü'ne girdim. Bu arada dönemin siyasi çalkantılarını çok hissediyorduk. Okul sürekli kapandığından okumak zordu." Mezuniyetten sonra Türkiye Elektrik Kurumu'na (TEK) girdi. Ama 'elektrik' konusunu seviyorsa da 'mühendislik'e tam olarak ısınamadı. Teselliyi, bir yandan başka bir ilgi alanı olan sinemaya sığınarak buldu. Birol anlatmaya devam ediyor: "Çok kitap okuyor, Film seyrediyor, şiir seviyor, film senaryoları yazıyordum. Yeşilçam'ın ünlü bir yönetmeniyle tanıştım ve bazı filmlerinde onun asistanlığını yaptım. Ama içine girdikten sonra Yeşilçam'ın ortamını sevmedim. Yeniden arayışa girdim. Mühendislik ve toplumu bir araya getiren konunun 'enerji' olduğuna kanaat getirdim. Avrupa kültürünü de öğrenmek için rotamı Viyana'ya çevirdim. Neden Viyana? Çok basit. Çünkü Avusturya o dönem vize istemeyen nadir ülkelerdendi!"
'PENCEREDEN DIŞARI BAKTIM, AVLUDA ALIN TERİMİ GÖRDÜM.'
Birol, 1986 yılının bir günü Sirkeci Garı'ndan trene binerek Türkiye'den ayrıldı... Planı yüksek lisansını yapıp dönmekti. Devam ediyor: "Arkadaşlarımla bir eve yerleştim. Almanca öğrendim. En büyük hasretim ailem ve güllaçtı! Annemlere her gün mektup yazar, 'Güllacı seven oğlunuz Fatih' diye imza atardım. Öğrenci bursu almadan önce birçok işte çalıştım. Halde geceleri Türkiye'den sebze kamyonları gelirdi. Sabaha kadar dükkanlara onları indirerek harçlığımı çıkarırdım. Bir de Viyana'da çok kar yağardı. Geceleri kar kürerdik. Kulağa romantik gelebilir ama bu aslında çok zor bir iştir. Elleriniz donuyor. Yıllar sonra IEA Başkanı olarak Viyana'daki Schönbrunn Sarayı'na konuşma yapmaya davet edildim. Konuşmam esnasında bir ara camdan dışarı bir baktım; kar temizlediğim avlulardan biri! Olacak iş değildi. Çok hoşuma gitti; işte, 'insanlar alın teriyle, tabii biraz da şansla, başarılı olabiliyor!' diye düşündüm. Bugün bulunduğum pozisyona gelmek için dışarıdan yardım almadım, deyim yerindeyse tırnaklarımla kazıya kazıya geldiğimi düşünüyorum. Alın teri, azim ve biraz da şansla oldu."
'DÜNYADA İKİ MİLYAR İNSANIN ELEKTRİĞİ YOK'
Bir buçuk yıl çalışarak devam ettirdiği öğrencilik hayatı daha sonra Avusturya Hükümeti'nden aldığı bursla daha rahat bir hale dönüştü. Lise ve üniversitede 'ortalama öğrenci' olan Birol, Viyana Teknik Üniversitesi'nden doktorasını dereceyle aldı. Konu olarak kendine 'enerji ekonomisi'ni belirlemişti. Sene 1980'lerdi... Petrol krizi yaşanmış, iklim değişikliği gündeme gelmeye başlıyordu. Dünyada iki milyar insanınsa halen elektriğe erişimi yoktu. Birol, okulunu bitirdikten sonra altı yıl Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nde (OPEC) çalıştı. 1995'te Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı'na geçti. "O zaman kafamı en meşgul eden şey Asya ve Afrika'daki ülkelerde insanların elektriğe erişiminin olmamasıydı." diye anlatıyor: "OPEC'te süresiz kontratım olmasına rağmen 13 aylık bir sözleşme teklifini kabul edip Türkiye'nin de üyesi olduğu bir teşkilata geçtim. 25 yıl önce başlangıç seviyesinde bir pozisyonla girdiğim kurumun bugün başkanlığını yapıyorum.Üstelik de ilk defa kurum içinden ve tüm üye devletlerin oybirliğiyle seçilen bir başkan olma sıfatını taşıyorum."
'TÜRKİYE POTANSİYELİNİ DAHA DA İYİ KULLANABİLİR'
Fatih Birol'un çocukluğundaki kömürlü Ankaralı gecelerinden bugün dünya enerji kullanımı konusunda nereye geldi? Yanıtlıyor: "Sanayi Devrimi'nden geçen üç, dört yıl öncesine kadar enerji piyasasının kralı kömürdü ama artık bu devir kapanıyor. Yeni kral; güneş! 15 yıl önce pahalı olduğundan 'güneş enerjisi' romantik bir hikaye gibiyken yeni teknolojilerle maliyet ucuzladı. İklim değişikliği bir gerçek ama pahalı elektrik faturaları da insanları isyan ettiren bir gerçek. Enerji iyi bir şey, kötü olan emisyonlar. Enerjiyi düşük emisyonlu kaynaklardan üretmeli; güneş, rüzgar, hidroelektrik, nükleer santrallar. Daha önce teknoloji devrimi internetti. Bunda ABD önderdi. Şimdi yeni bir devrim geliyor: Temiz teknoloji devrimi." Peki Türkiye'de durum nasıl? Şöyle yanıtlıyor: "Türkiye son yıllarda yenilenebilir enerjide güzel adımlar attı ama muazzam potansiyelimizden çok daha fazla yararlanılabilir. İklim değişikliği zengin fakir fark etmeden hepimizi etkileyecek. Aşırı hava olayları, yangınlar, seller, kuraklıklar daha sık ve daha şiddetli olacak. Hükümetlerin tedbirler alıp kirli enerji türlerinden temiz enerjiye geçmesi lazım. Gençlik iklim konusuna çok sahip çıkıyor."
'EMİSYONLARIN DAĞILMAK İÇİN PASAPORTA İHTİYACI YOK'
Uluslararası Enerji Ajansı, bugün 39 üye ülkeyle dünya enerji piyasasının en önemli teşkilatı... Kurum, 1974 yılında petrol krizine karşı politikalar üretebilmek için ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından kuruluyor. Türkiye, kurucu ülkelerden birisi. Fatih Birol, kurumun içeriden seçilen ve siyasi geçmişi olmayan ilk başkanı. 2015'te göreve gelen Birol, "Yenilenebilir enerji ve iklim krizini ajansın gündemine soktuk. Kapılarımızı gelişmekte olan ülkelere de açarak daha kapsayıcı bir kuruma dönüştürdük. Ülkelerin çözüm için beraber çalışması gerekiyor çünkü dünyamızın tek bir çatısı var. Emisyon gazlarının da atmosferde dağılmak için pasaporta ihtiyacı yok" diyor.
GENÇLERE TAVSİYESİ: KALBİNİZİN SESİNİ DİNLEYİN
Onunki bir azim ve başarı hikayesi. Peki gençlere tavsiyeleri neler? Birol şunları öneriyor: "İnsanın hayatını etkileyen üç önemli etken vardır; aile, meslek ve dünyaya bakış çerçevesi. Bunlardan ikisini bile doğru seçebilirseniz şanslısınız. Ben şanslıydım; iş konusunda kalbimin sesini dinledim. Üzüldüğüm sevindiğim zamanlar oldu ama içgüdülerimin sesini dinlemekten hiç pişman olmadım. Gençlere de bunu öneririm. Kısa dönemde gelir derdi olabiliyor ama meslek seçimi son derece önemli. Orada yapılan yanlış, insanı tüm hayatı boyunca mutsuz eder. Sevdiğiniz işi seçin. Benim mütevazı hikayem gösteriyor ki alın teriyle, azimle, yaptığı işi severek ve çalışarak başarmak mümkün..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.