Dünya Üniversitesi’nden mezun olmaya ne dersiniz?
Şu an için çok uçuk bir fikir gibi gelse de, kısa bir süre sonra, istediğiniz TV kanalındaki maç ya da dizileri seçip izlediğiniz gibi, ilgi alanınıza yönelik dersleri de, dünyanın en iyi üniversitelerinin sanal kampüslerine girerek izleyebileceksiniz.
Şu an için çok uçuk bir fikir gibi gelse de, kısa bir süre sonra, istediğiniz TV kanalındaki maç ya da dizileri seçip izlediğiniz gibi, ilgi alanınıza yönelik dersleri de, dünyanın en iyi üniversitelerinin sanal kampüslerine girerek izleyebileceksiniz.
Örneğin mühendislik derslerini MIT’den, işletmeyi Harvard’dan, hukuku Sorbonne’dan, mimariyi Roma Üniversitesi’den alabileceksiniz. İsterseniz İngilizce, isterseniz kendi dilinizden. Henüz o noktaya gelmediler ama, başta dünyanın en popüler üniversiteleri olmak üzere ilk 500’e girenlerin hemen hepsi, en az 10 dilde, hem altyazılı, hem de dublajlı olarak, tüm derslerini, evrensel eğitimin hizmetine sunacaklar.
Elbette bu kadarıyla da kalmayacaklar. Derslerini takip edip, sınavlarını verenlere, sertifika, diploma ya da sadece aldıkları derslere yönelik başarı belgesi de sunabilecekler.
Peki, bütün bu hizmetler, gençlere mi yoksa yetişkinlere mi yönelik olacak?
Dünyadaki genel eğilim, yetişkinlere yönelik ama bizde tam tersi oluyor. Uzaktan eğitimin en yoğun katılımcıları yine gençler oluyor. Yetişkin eğitimi yani kendini yenileme konusunda, hâlâ çok fazla yol kat edebilmiş değiliz. Ama öğreneceğiz!..
Tekrar yazının başına dönecek olursak, yani oturduğumuz yerden, dünyanın en iyi üniversitelerinin sanal kampüslerine girip, onların uzaktan öğrencisi olduğumuzda, artılarımız, eksilerimiz ne olacak? O üniversitelerde örgün öğretim görenler gibi biz de aynı donanıma sahip olabilecek miyiz? Daha da önemlisi, sınıf içi klasik eğitimin sonu mu geliyor?
Klasik medyanın sonu mu geliyor?
Radyo, televizyon ve internet çıktığında, yazılı basının yani gazetelerin sonunun geleceği iddia edilmişti. Hâlâ da iddia edenler var. Hem de fazlasıyla. Özellikle de gençler arasında. Ama gazeteler hâlâ dimdik ayaktalar. Evet, tiraj sorunu yaşıyoruz ama bunun nedeni okurun, sanal gazetelerde aradığını bulmasından daha çok, dijital haberciliğin hızından. Yani en önemli haberleri en kısa zamanda öğrenmenin getirdiği bir yönelim. Ama bir haber okunduktan hemen sonra, yani detay ve analiz noktasına gelindiğinde, internet gazeteciliği yetersiz kaldığı için, doğru adres yine yazılı basın oluyor.
Bugün internette, radyoda ve televizyonlarda gezinen haberlere bir göz atın, neredeyse üçte ikisi yazılı basının ürünü. Örneğin bir yasa çıksa ya da sihirli bir dokunuşla yazılı basın desteği ortadan kalksa, dijital habercilik tepe takla olabilir...
Bunun böyle olmasından daha doğal bir şey de olamaz. Çünkü yazılı basının yüzlerce yıllık bir geleneği ve birikimi varken, dijital gazetecilik daha çok yeni ve henüz kopyala-yapıştır kolaycılığının ve teknolojinin kendisine sağladığı süratin ötesine geçemedi.
Şimdi bütün bunları niye anlattım ona gelelim.
Sınıf içi eğitim ölecek mi?
Evet, teknolojinin getirdiği nimetler, sanal üniversitelere müthiş avantajlar sağlayacak. Ama eğitim ayağı eksik kalacak. Yani sadece öğrenim, yani sadece bilgilendirme söz konusu olacak. Her ne kadar bir süre sonra bu dersler, inter-aktif hale gelip, isteyen istediği dersin hocasına soru yöneltir hale gelse de, İstanbul’daki evinizde alacağınız bir dersin etkisi Harvard kampüsünde alacağınız ders kadar güçlü olmayacak. Belki daha fazla öğretici olabilir, defalarca izlediğiniz için. Ama kesinlikle etkisi aynı olmayacaktır.
Yani sonuç olarak, Aristo’dan bu yana devam eden öğretmen-öğrenci-sınıf odaklı klasik eğitim modeli hep olacak. Ama eğer teknoloji desteği almazsa, albenisi azalacak ve çağa uyumda sorunlar yaşanacaktır. Avrupa üniversitelerinin Amerikan üniversitelerinin peşinde nal toplamalarının en önemli nedeni budur...
Peki, bu konuda bizde gelinen nokta ne?
Bazı büyük üniversitelerimiz, derslerini sanal ortama yüklemeye başladılar ama çok az. TUBA, TÜBİTAK benzeri bazı kurumlar da dünyadaki gelişmeleri yakından izleyerek, onları bizim paylaşımımıza sunuyor ancak yetersiz. Uzatan eğitim konusunda kat edilen yol ise henüz çok kısa. Siyasetin bu konudaki vizyonu ise yok gibi. Medya, sivil toplum örgütleri ve girişimcilerin yani paradan para kazananların bu konuda iştahı var ama öngörüsü yok. Kişisel ilgi ve arayışlar ise çok cılız olsa da yine de bu konuya içtenlikle kafa yoranlar yok değil...
Özetin özeti: Hemen her konuda olduğu gibi eğitimde de müthiş gelişmeler oluyor. Peki havanda su dövmenin ötesinde, biz bu değişimin ne kadarını yakalayabiliyoruz? Pek çoğunu demeyi çok isterdik ama sonuç ortada! Yapmamız gerekenlerden çok yapmamamız gerekenlerle zaman öldürüyoruz...
Abbas GÜÇLÜ-Milliyet
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.