Deniz’den ses yok

Deniz’den ses yok

BU sayfayı hazırlayan Ayça Aktan geçen hafta, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın duvarındaki Atatürk rölyefini görüp, yazıyı okuyunca şöyle demişti:

- Ben de bir denizci kızıyım. Gerçekten de yakışmamış...

Yazı yayınlandıktan sonra yüzlerce mesaj aldım. Herkes Ayça gibi düşünüyordu.

- Türkiye'de Atatürk'ün o muazzam dehasını, devrimciliğini, dünyanın en güzel giyinen o silahşorunu “çirkin putlara” dönüştürmek isteyen kontrolsüz bir büst şakşakçılığı var...

Gerçek bu...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın karargâh binasının duvarına boydan boya yapılan Atatürk rölyefi de ne yazık ki, bu gerçeğin simgesi oldu...

Ankara'da o binanın önünden geçen herkes Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na şaşkınlıkla bakıyor...

Üzülüyor, tepki gösteriyor, “Bari siz yapmayın” diyor.

Bana gelen mesajlar, telefonlar hep aynı şeyi söylüyor.

İşte bir telefon:

- Fatih Bey, oradan her geçişimde üzülüyorum. Hislerimize tercüman oldunuz. Genelkurmay neden o şeyi kaldırmıyor oradan?

Ben de sordum... Genelkurmay Genel Sekreterliği'nden bir cevap bekliyorum...

Bekliyoruz...

İKİNCİ YAZI

Soruyorum

ÖZEL kaleminde soyadını vermeyen İsmail isimli bir görevliye not bıraktım...

- Başkanla görüşmek istiyorduk...

Kadir Topbaş'a bir soru soracaktım. Tam 34 saat geçti ses çıkmadı...

Aynı şekilde Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay'ı aradım.

Yeniay açık yüreklilikle konuştu:

- TIR garajı kaçaktı. Mühürlenmişti. Ve Büyükşehir Belediyesi ilgileniyordu...

Bu söz üzerine zihnimdeki soru daha da keskinleşti, büyüdü, ağırlaştı...

Soru şu:

- Madem bu garaj kaçaktı. Neden mühürlenmedi. Neden TIR'ların oraya girmesi engellenmedi? Neden yıkılmadı, kapatılmadı?

- Eğer bu yapılmış olsaydı, 13 insan bugün yaşıyor olmayacak mıydı?

Kadir Topbaş belki de bu soruyu hiç sevmeyecek. Hiç duymak istemeyecek. Zaten ben bu soruyu da ona, bir “ceza olsun” diye sormuyorum...

Çok iyi biliyorum ki, içimizdeki o en büyük mahkeme, aynadaki en acımasız yargıçla çalışıyor...

Şimdi düşünün ki; İstanbul Valisi ya da Belediye Başkanı sabah aynaya bakarken o en büyük mahkemedeler. Yani vicdanlarının karşısında ayağa kalkıyorlar.....

Ve tabii aynadaki o keskin yargıç bakıyor onlara...

Evet aynadaki o yargıç kendi yüzleridir... Kendi gözleridir...

Bu soruyu bir “muamma” haline getiren de odur...

Kararı veren de...

Ya içinden bir yerden, vicdanın öteki kıyısından bir ses şöyle sorarsa:

- İstanbul'da Kemer'de bir okulu kaçak diye 24 saatte dümdüz edecek gücün var da, aylardır kaçak dediğin, mühürlediğin bu garajı neden yıkamadın, kapatamadın?

Bu soruyu Kadir Topbaş'a sormak için aradım. 34 saat geçti ses çıkmadı...

Ama soru burada..

Ve ben bu soruyu mutlaka sormalıyım.

Çünkü eğer sormazsam, TIR garajının bulunduğu o çamur, boğulan ruhları yüzüme tükürecek...

Gözümü kapattığım an her rüya bir kâbus olacak. Toprak o bedenleri üzerime kusacak... Bu yüzden soruyorum.

Soruyorum ve içine düştüğümüz bu ihmal bataklığında yıllardır nasıl boğulduğumuzu haykırıyorum.

ÜÇÜNCÜ YAZI

Suriyeli terörist korkusu

BU hafta Ankara'da çok önemli bir “trafik” var.


Beşar Esad


Bağdat ve Şam yönetimi peş peşe Ankara'da olacaklar.

Beşar Esad geliyor.

Bu öyle sıradan bir diplomatik trafik değil. Boyutlarını daha iyi algılayabilmek için biraz detaya inelim.

Türkiye'nin “demokratik açılımı” gerçekleştirebilmesi için iki önemli şart var.

Birincisi muhalefetin Meclis'te devreye girmesi.

Diğeri PKK'nın silah bırakması.

Bunun için iki komşu ülkeyle işbirliği gerekiyor...

Bağdat'la Kuzey Irak'taki PKK militanlarının silah bıraktırılması. Şam'la PKK içindeki Suriyeli teröristlerin durumunun çözülmesi.

PKK içinde bugün 1500'e yakın Suriye uyruklu militan bulunuyor.

Ve bu militanların ne olacağı sorusu henüz çözülmüş değil. Eğer silah bırakılırsa nereye gidecekler?

Yapılan değerlendirme şu:

- Ortada kalan Suriyeli teröristler bu gelişmeleri sabote etmek için bazı eylemlere girişebilirler. Ayrıca terör-uyuşturucu-kara para üçgeninden beslenen bazı organizasyonlar Suriye uyruklu bu teröristlere destek verebilir...

Evet ne yazık ki böyle bir ihtimal ya da beklenti var... İşte bu tespit üzerine gelinen nokta şu:

- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye ile Bağdat arasındaki krizi çözmek için devreye giriyor. Çünkü eğer iki ülke arasındaki kriz tırmanırsa, Türkiye'deki demokratik açılımın dış ayağı zora düşecek. Ankara'da bu hafta başlayacak, Ankara-Bağdat-Şam trafiği bu nedenle çok önemli. En azından Şam, Suriye uyruklu teröristler için bir formül üretebilir. Bu konuda Türkiye talepte bulunuyor.

Bu görüşmelerin görünen yüzünde ekonomik sonuçları ve açıklamaları okuyacaksınız... Ama perde arkasında Türkiye için çok önemli olan “demokratik açılımın dış ayağı”nın hassas temasları olacak...

DÖRDÜNCÜ YAZI

Kaldırın şu engelleri

İZMİR 'in Basmane Garı'nda beklerken yanımıza geldi...

Gözlerinde öfke... Yüzünde “Artık yeter” diyen bir ifade...

Sesinde “çaresizlikle umutsuzluk arasına sıkışmış bir ton”.

“Hürriyet Özgürlüktür” trenini uğurlayacağız... İşte tam o sırada geldi...

Durdu “Şu hale bir bakın” dedi... Sonra bizden bir cevap beklemeden devam etti:

“Bakın şimdi bu tren garından dışarı çıkabilmek için nasıl bir zulüm göreceğim. Ne kadar uğraşacağım...”

“Zaten yollarda, kaldırımlarda perişan oluyoruz. Bir de devlet düşünmezse... Bizi yok sayıyorlar. Bizi görmek mi istemiyorlar, evlerimize tıkmak mı istiyorlar...”

Elini tekerlekli sandalyesinin dümenine götürdü. Olduğu yerde bir döndü... Sonra, “Sağ olun beni dinlediğiniz için. Ama bunu da yazın” dedi ve gitti...

Öylece kalakaldık.

Metehan Demir bana baktı. Ben ona...

İzmir'de, Basmane Garı'nda öylece kalakaldık...

İçimizden kara trenler geçti. Kahrolduk...

Gerçekten de engeliler için bir kolaylık yoktu garda. Düşünülmemişti. Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi düşünülmemişti.

Biliyorum, Demir Yolları Genel Müdürü Süleyman Karahan, bu satırları okur okumaz bütün tren garları için bir araştırma başlatacak...

Sonra da gereğini yapacak...

Ama mesele o değil...

Bugün Türkiye'nin en gelişmiş semtlerinde bile engelli vatandaşlarımıza yaşam hakkı yok.

Bakın ben son seçimde Köksal Toptan Lisesi'nde oy kullandım ve sandığa ulaşabilmek için tam 123 basamak çıktım...

Seçim görevlisine sordum:

- Engelli vatandaş nasıl gelebiliyor buraya?

- Bilmiyorum..

İşte böyle sakat bir demokrasi var ortada... Böyle sakat şehirler. Sakat kaldırımlar. Sinemalar, tiyatrolar, konser salonları sakat.

Ben şimdi nereye gitsem bakıyorum. Acaba engelli vatandaşlar için bir yol var mı? Bir alışveriş merkezine gidiyorum, bir sinemaya, aklıma takılıyor. Soruyorum...

Siz de sorun...



hürriyet

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.