Cinsel tacizden atılan memuru akıl hastalığı kurtardı
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/50 E., 2020/1782 K. No.'lu kararı ile kamu kurumlarındaki personel profiline adeta mercek tuttu. Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz üzere disiplin cezalarının ve memuriyetin sona erme hallerinin yeniden
Yenişafak Gazetesi yazarlarından Ahmet Ünlü, bugünkü yazısında 'cinsel taciz suçlamasıyla atılan memuru 'akıl hastalığı' kurtardı' başlığıyla bir idari işlemin yargısal denetimini ele aldı.
Ünlü yazısında:
Memuriyetten çıkarma cezasının hikayesi
..emrinde teknisyen olarak görev yapan davacı tarafından, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin 1. fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası ile cezalandırılmıştır.
.İdare Mahkemesi vermiş olduğu kararda; olayda, yürütülen disiplin soruşturması kapsamında davacının, bir kadına yönelik cinsel saldırı niteliğindeki eylemi ile ilgili iddia olunan hususları kabul ettiği, diğer tanık ifadelerinin de bu hususu doğruladığı, her ne kadar davacı vekilince fiilin işlendiği tarihlerde davacının yaşadığı ruhsal sıkıntı nedeniyle cezai ehliyetinin bulunmadığı ileri sürülmekte ise de, dava dosyasına ekli bilgi ve belgelerin bunu kanıtlamaya yeterli olmadığı ve cezai ehliyetinin bulunduğu sonucuna ulaşıldığı dikkate alınarak davacının memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğundan bahisle devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemi hukuka uygun bulmuştur.
İdare mahkemesi, Danıştay 5. Dairesi'nin bozma kararına direndi
Danıştay 5. Dairesi'nin 04/01/2017 tarihli ve E:2016/19103, K2017/170 sayılı kararıyla; uyuşmazlıkta, eylem tarihi olan 18/06/2009 tarihinden yaklaşık bir ay öncesine ait farklı bir eylemi ile ilgili düzenlenen sağlık kurulu raporunda hakkında Bipolar Affektif Bozukluk tanısı konulan ve 2011 yılından itibaren de psikolojik tedavi gördüğü anlaşılan davacının, olay tarihi itibarıyla eylemlerini etkileyecek nitelikte bir akıl hastalığının bulunabileceği yolunda kuvvetli şüphe oluşmuştur. Bu nedenle, dava konusu işlemin tesisine neden olan fiili işlediği tarihten önce akıl ve ruh sağlığını yitirmiş olduğu yolunda hakkında ciddi şüphe ve değerlendirmeler bulunan davacının, öncelikle uzman kişilerce akıl ve ruh sağlığı yönünden muayenesinin sağlanması ve bu muayene sonucundaki tespitlere göre bir hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle İdare Mahkemesi'nin kararı bozulmuştur.
Israr kararında şu ifadelere yer verilmiştir; davaya konu disiplin cezasına dayanak alınan "basit cinsel saldırı" eylemi ile ilgili olarak davacı hakkında yürütülen ceza davası kapsamında davacının cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi'nden alınan 09/07/2009 tarihli raporda davacının yaşında gösterdiği, konuşmaya istekli olduğu, kısmi göz teması kurduğu, konuşmasının amaca yönelik olduğu, zekası ile dikkat ve konsantrasyonunun normal olduğu, cezasızlık durumunu gerektirecek ruhsal bir patolojisinin bulunmadığı ve cezai ehliyetinin bulunduğu tespitlerine yer verildiği, öte yandan, dava dosyasında 26/05/2009 tarihinde milletvekiline hakaret içeren yazıları çoğaltarak dağıtması nedeniyle başlatılan ceza kovuşturması kapsamında alınan 15/04/2011 tarihli raporda ise davacının cezai ehliyetinin bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.
Bu kapsamında, davacıya atfedilen 18/06/2009 tarihindeki cinsel saldırı fiiline yönelik cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığına yönelik alınan 09/07/2009 tarihli rapor ile 26/05/2009 tarihli fiiline yönelik alınan 15/04/2011 tarihli raporun çeliştiği, bununla birlikte dava konusu olaya yönelik olarak olay tarihinden itibaren henüz bir ay geçmeden rapor alındığı, davacının cezai ehliyetinin bulunduğunu belirten raporun doğrudan dava konusu cinsel saldırı olayına yönelik olduğu, başka bir olay hakkında alınan raporun ise yaklaşık iki yıl sonra alındığı göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu olay tarihi itibarıyla cezai ehliyetinin bulunduğunun ve dolayısı ile herhangi bir akıl hastalığının bulunmadığının kabulü gerektiği yolundaki gerekçe de eklenmek suretiyle, davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.
İdari Dava Daireleri Kurulu son noktayı koydu
Yapılan yargılama neticesinde de, ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla, mağdure ve annesinin sanıktan şikayetçi olmadıkları ve mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle sanık hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmiş ve anılan karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Öte yandan davacı hakkında, 26/05/2009 tarihinde Milletvekili .'e hakaret içeren yazıları çoğaltarak Bayburt ilinde birçok esnafa dağıttığı iddialarıyla başlatılan adli soruşturma kapsamında hastanın 26/05/2009 tarihinde işlediği iddia edilen suçla ilgili olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesinin 1. fıkrasından yararlanmasının uygun olacağının bildirildiği görülmektedir. Bu maddede akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilemeyeceği belirtilmektedir.
Ayrıca, söz konusu fiil nedeniyle açılan kamu davası sonucunda, Sulh Ceza Mahkemesi'nin . sayılı kararı ile, 15/04/2011 tarihli sağlık kurulu raporuna göre davacının üzerine atılı "hakaret" fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve değerlendirme yeteneğinin bozulmuş olması nedeniyle "ceza verilmesine yer olmadığına", fiili işlediği sırada akıl hastası olan davacı hakkında koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilmesine ve yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına karar verildiği, anılan kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, aynı mahkemenin 03/05/2012 tarihinde aldığı ek karar ile de davacının Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nden serbest taburcu edilmesine, altışar aylık aralar ile ve beş sene müddetle ikametine en yakın psikiyatri uzmanı bulunan bir hastanede kontrol muayenelerinin yapılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Cinsel taciz eyleminin kabul edilebilme şartları
Uyuşmazlıkta, davacının kasten cinsel taciz eyleminde bulunduğunun kabul edilebilmesi için, eylemin hukuki sonuçlarını düşünüp öngörerek ve isteği ile (irade gücü yerinde olduğu halde) gerçekleştirmiş olması gerekmektedir. Eylem tarihi itibarıyla davacının kasten hareket etme iradesini fesada uğratacak bir durumun (akıl hastalığı gibi) varlığı halinde disiplin suçunun manevi unsuru oluşmadığından disiplin cezası uygulanması hukuken mümkün olmayacaktır.
Her ne kadar davacının davaya konu disiplin cezasına ilişkin fiili işlediği tarihlerde akli melekelerinin yerinde olmadığına dair bir sağlık kurulu raporu mevcut değil ise de; olay tarihi olan 18/06/2009 tarihinden yaklaşık bir ay öncesine ait farklı bir eylemi ile ilgili düzenlenen sağlık kurulu raporunda Bipolar Affektif Bozukluk tanısı konulduğu, davacının 2011 yılından itibaren psikolojik tedavi gördüğü, Ceza Mahkemesi kararı ile de cezai ehliyetinin bulunmadığı dikkate alındığında, davacının belirtilen olay tarihi itibarıyla eylemlerini etkileyecek nitelikte bir akıl hastalığının bulunabileceği yolunda kuvvetli şüphe oluştuğu açıktır.
Bu durumda, konuların açıklığa kavuşturulması için, disiplin cezasına neden olan fiili işlediği tarihten önce akıl ve ruh sağlığını yitirmiş olduğu yolunda ciddi şüphe ve değerlendirmeler bulunan davacı hakkında, öncelikle bu yönde bir araştırma yapılması ve ulaşılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. İdare Mahkemesi'nce ısrar kararında, olay tarihinden itibaren henüz bir ay geçmeden rapor alındığı, davacının cezai ehliyetinin bulunduğunu belirten raporun doğrudan dava konusu cinsel saldırı olayına yönelik olduğu, dava konusu olay tarihi itibarıyla cezai ehliyetinin bulunduğunun ve herhangi bir akıl hastalığının mevcut olmadığının kabulü gerektiği belirtilmiş ise de; aynı kişilerden oluşan sağlık kurulunun, olay tarihinden kısa bir süre öncesine ait farklı bir eylemi ile ilgili düzenlediği sağlık kurulu raporunda, davacı hakkında farklı bir sonuca ulaşmış olması, teşhis konulan hastalığın niteliği, davacının bu konudaki ifadeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ortaya çıkan çelişkinin giderilmesi ve kesin bir sonuca varılabilmesi için de bu konuda yeni bir araştırma yapılması zorunluluk arz ettiği belirtilerek İdare Mahkemesi'nin ısrar kararında isabet olmadığı belirtilmiştir.
Sonuç olarak Karara nereden bakılırsa bakılsın vaziyetin vahameti açıkça görülmektedir. Bir tarafta akıl sağlığı olmadığı için paçayı kurtaran memur, diğer tarafta bu kişiyi çalıştırmak zorunda olan kamu kurumu. Bize göre bu ve benzeri olayları kökten çözecek kanuni düzenlemeye ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Gerekli düzenlemeler biran önce yapılmazsa bu tür kararlarla daha çok karşılaşırız vesselam.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.