Bu mektepten artiz çıkar mı?

Bu mektepten artiz çıkar mı?

Müjde Ar, Nurgül Yeşilçay ve Sinan Çetin, Osmantan Erkır'ın yeni projesinde Türkiye'nin yeni televizyon yıldızını seçmek için saat 20.00'de canlı yayındalar. Kanal D'nin programı 'Artiz Mektebi'nin, iddialı jüri üyeleriyle konuştuk

2 bin 500 adayı 20 finaliste indirme süreci nasıl işledi?
Nurgül Yeşilçay: Dansa, müziğe ve oyunculuğa kabiliyeti var mı baktık. Konservatuar sınavlarında da böyle yapılıyor; vücut dili incelenir, şarkıcılığa, oyunculuğa yeteneği var mı, ona bakılıyor. 

Ama adayların hepsi eğitimli değil, kantinde çalışan da, şansını güzellik yarışmalarında deneyen de var finalistlerin içinde. Konservatuar kriterlerini aramak ne denli doğru?
N.Y: Biz ışığı var mı, ona baktık açıkçası. Özgeçmişlerine, daha önce ne yapmışlar hiç bakmadık. Bedenini sesini kullanabiliyor mu, duygusu sağlam mı, ilerlemeye açık mı, bu faktörleri inceledik. Kendimizi Allah yerine koymadık. Zaten çok kalabalıktık, dans hocamız, oyunculuk hocamız vardı. Her işin uzmanı vardı yani. İrfan Şahin vardı, drama müdürü vardı. Herkes fikrini söyledi. Zor bir eleme oldu.
Müjde Ar: Eğitim alanla eğitimsizi önündeki performanstan kontrol edemiyorsun. Yetenek önemli, eğitim de bir yere kadar. Bir insanı al, odunsa her türlü eğitimi ver, odun olarak kalır. Böyle kurşun asker gibi oyuncular da var.
Osmantan Erkır: İnce eleyip, sık dokuduğumuz için, finalist seçimimiz azaldı. Bazıları sadece oyunculuk yapacağım ya da şarkı söyleyeceğim diye geldi. Onlara teşekkür edip, yolladık. Seçtiklerimize gelince, Nurgül konservatuar sınavı kıstaslarıyla yaklaştı, ben belki biraz daha televizyoncu gözüyle. Amacımız yeni bir Beren Saat ya da yeni bir Engin Altan Düzyatan çıkarmak değil.’Televizyon yıldızları’ ibaresini o yüzden kullanıyoruz. Bu yarışmadan çıkacak kişi, ileride iyi bir oyuncu da olabilir, haber spikeri de, şarkıcı da… Şu an bilmiyoruz 13 haftanın sonunda ne çıkar. Ama tüm bu şehirlerden toplanan insanlar 2 bin 500 kişi arasından seçildi; kabiliyetleri sınandı. Onun için boş değiller. Şu an askeri kampta gibiler. Beş oyunculuk eğitmenimiz var. Tüm hafta rollerine çalışıyorlar, bir gün de jüri üyelerimiz tarafından değerlendirilecekler. İleride belki Nurgül, Müjde ya da Sinan onlara workshop’lar da verebilir, çok da keyifli olur. Ama sıkı bir kamp çalışmasındalar şu anda. 

‘İki haftaya kapatılırız ’ 

Magazinel bir figür olmak için hareket eden bir yarışmacı karşınıza çıkarsa, tavrınız değişir mi? Mesela önümüzde bir Nihat Doğan örneği var, Survivor’dan sonra herkes onu konuşuyor. Buradan öyle biri çıkar mı?
N.Y: Çıkarsa çıksın. Başkalarının davranışlarıyla kendimi yargılamam. Askeri kamptan bunalıp, sıkılıp birkaç hafta sonra saçmalayanlar da olabilir. Bizim düzgün formatımıza uygun olmak zorunda değil ki insanlar… Belki de biz yanlışız, onlar doğru. Belki de Nihat Doğan doğru. Sadece kendi doğrumuza göre yargılamamak gerekir insanları. 

Çok sert yargılayan, sıfırcı hoca’ mantığıyla giden bir jüri yok yani karşımızda…
N.Y: Üç kişiyiz ve üçümüz de eğlenmeye bakacağız gibi. Ben insanları yargılamayı sevmiyorum. “Git çalış, haftaya gel” diyemem gibi düşünüyorum. Ama belki de derim! Bilemiyorum ki, daha önce yapmadım böyle bir şey. Hep beraber göreceğiz. Ağzına geleni söyleyen bir yapım olduğu için, çok eğlenceli olacak aslında. Kendi aramızda konuşuyoruz, kaç bölümde ekran kapatılır diye (Gülerek) bahisler açtık. Bakalım yani. Ben ikinci bölüm yayımlanmaz diye düşünüyorum. 

Bu tip yarışmaların yurtdışı formatlarına baktığımız zaman jüride hep bir ‘iyi polis-kötü polis’ durumu görüyoruz. Burada düzen nasıl işleyecek?
Sinan Çetin: Ben bir role istesem de soyunamam ben neysem oyum.
N.Y: Biz kendi içimizde onu da konuşuyoruz jüri olarak. Zaten yapamayız; hepimiz çok çabuk gaza geliyoruz. Birimiz bir şeyi beğenmediği zaman, biz de hemen fikrimizi değiştirip, beğenmiyoruz. Onun için ‘iyi-kötü polis’ konsepti bize hiç uymuyor. 

Birbirinize girme ihtimali var mı?
N.Y: Şimdilik iyi anlaşıyoruz. Ama belli olmaz tabii! (Gülüyor)
O.E: Jüriyi seçerken bunlar birbirine dalar mı hesabıyla hareket etmedik.
N.Y: Nurgül Müjde’yi döver! demediniz mi?
O.E: Şaka bir yana herkesin idol olarak görebileceği isimleri belirlemeye çalıştık. O çocukların ‘ileride onlar gibi olmak istiyorum’ diyebileceği, doğru mesajı seçebilecek isimler belirlemeye çalıştık.
Müjde Ar: Sinan Çetin’le çok anlaştığımız söylenemez, ama kendimi eğitiyorum bu konuda. Nurgül’ün yapısı bana benziyor, o da çatlak. Sinan Çetin, tescilli deli zaten, pirimiz olur yani. Ama neticede bu bir eğlence programı. Önümüzde bir şeyler yapılacak, bazen aramızda tartışacağız. Şimdi moda olduğu gibi birbirimize şiddet uygulayacak ölçüde zıtlıklar çıkacağını düşünmüyorum. Zaten jüriye girerken kimin olup olmadığını hiç sormam. Bunu hangi kanal yapıyor, ciddi bir iş mi, ona bakarım. Buradan bir yarar çıkıp çıkmayacağına bakarım, çünkü önümüzde bu işe gönül koyan adaylar var. Yanımda Ahmet mi var Mehmet mi bakmadım, önemli olan benim duruşum. Tabii hayatımda hiç merhabalaşmadığım insanlar olmasındansa, Nurgül gibi çok sevdiğim ve çocuğum gibi gördüğüm bir insanın olması, ya da Sinan gibi 30 yıllık bir dostla çalışmak, çok daha keyifli.
S.Ç: Müjde de Nurgül de benim yakın arkadaşlarım. Onlar da fikirlerini söylemek isterlerse tabii ki söylerler zaten benim de istediğim her türlü fikrin özgürce seslendirilmesi. Gerginlik ise bizim aramızda öyle şeyler olmaz.
N.Y: Evet, hepimiz arkadaşız. Müjde Ar’la ‘Eğreti Gelin’de çalıştık, ondan sonra da kopmadık. Hatta beni ‘kızım’ diye sever. Emlak alım satım konusunda da hep beraber olduk. Bana ev almak için yeniden harekete geçti. 

Jüri üyeleri de saçları, makyajları, polemikleri, tavırlarıyla eleştirilecek magazin programlarında. Magazine olağanüstü mesafeli yaklaşan biri olarak, bu projeye girerken tereddütleriniz oldu mu?
N.Y: Çıksam da çıkmasan da yazıyorlar zaten. Çok hazırlıklıyım her şeye! Şaka bir yana bunları ne düşünüyorum, ne de konuşulmak için özel bir çaba gösteriyorum. Ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin mantığıyla yaklaştım. Ama ben deveyi gütmeyi seçiyorum. 

Format yaratan ya da uygulayan biri olarak güçlü bir rakibiniz var. Acun Ilıcalı’yla rekabetiniz nasıl gidiyor.
O.E: Ben farkında değildim bu rekabet durumundan. Herkes soruyor, “Acun hakkında ne düşünüyorsun?” diye. Dürüst olmak gerekirse, samimi çalışkan ve başarılı buluyorum. Helal olsun diyorum.
N. Y: Saçını başını yolmak istiyorum desene ya!
O.E: Ya olmadığım bir şey gibi görünmek istemem. Seviyorum, ne kadar zor bir iş yaptığını bildiğim için saygı da duyuyorum.
N.Y: Bu sektörde çok insana ekmek var, kimsenin kimseyi rakip olarak görmesine gerek yok. Ama çok isterse saçını başını yolabilir, bir şey diyemeyiz.
O. E: Ben Acun’u yolsam olay olur hakikaten. Saçları da gür.
N.Y: Bu esprileri de biri anlar inşallah! Seviyoruz Acun’u. Neyse, bomba bir açıklama yapamadık. Acaba Osmantan’ın saçını yolsam olay olur mu?
O.E: Yok ya, bu sefer ‘işte oynuyorlar’ derler gerçekten!


Müjde Ar: Güzel kadınsan ayvayı yedin
Türkiye’de televiyondan çıkan ilk yıldız sizsiniz (Aşk-ı Memnu, 1974) Yeni televizyon yıldızı adaylarına olan yaklaşımınız nasıl olacak?
Ne kadar çok yıldız çıkarsa o kadar iyi olur. Bu tip programlar eskiden de vardı. Çeşitli dergilerin yarışmaları olurdu. Tabii burada avantaj televizyon. Ekrandan yansımasının bambaşka bir avantajı var bu anlamda. Aslına bakacak olursan, ben bu işe şöhret olayım diye değil, para kazanayım diye girmiştim. Annem tiyatro takımıyla çok sürünmüştü. 1974 yılından beri ünlüyüm, 80 sinema filminde oynadım. Beach’lere gitmeyip, ineklerin girdiğiniz yerlerden denize giriyorum Bodrum’da. Ya da sokağa makyajsız, ayağımda tokyoyla çıkıyorum, minibüse biniyorum. Şöhretin yarattığı egoyu kırmaya çalıştım her zaman. Medyanın ilgisi insanı çok boğuyor. Hele ki güzel kadın oldun mu ayvayı yedin. Şöhret olmaya yatkın bir insan değilim aslında. Bu yüzden 15 yıl mutsuz bir ilişkinin içinde yaşadım Atilla Özdemiroğlu’yla. 

Neden, üzerinize gelinmesin diye mi?
Düzenimi bozmayayım, aman üstüme gelmesinler diye düşündüm. Kolay değil, uzun yıllar selam bile vermediğim insanlarla ismimi yazdılar, dünya kadar atıp tuttular hakkımda. Bu da medyanın uyguladığı bir şiddet kadına karşı. Şimdi Nurgül’ün durumunu düşünüyorum, çok zor. Güzel, şöhretli… Bu topraklarda kadın olmak dert, hele şöhretliysen bittin. 20 yıl kendini anlatmakla geçiriyorsun, ne olduğunu anlamadan bir de bakmışsın 50 oluyorsun. Stresten garip garip hastalıklar çıkıyor.
Bu yarışmanın ne gibi bir getirisi olacağını düşünüyorsunuz?
Benim sinemaya başladığım zamanlarda oyunculuğa farklı bir bakış açısıyla yaklaşılıyordu. Ben bunu kırmak için çok çalışma yaptım. Şimdi akıl almaz çevrelerden çocuğum oyuncu olsun, spiker olsun diye istekler oluyor, yarışmalara giriyorlar. Onun için bu yarışmalar çok hoşuma gidiyor; çünkü bunların da eski yaklaşımı kırmakta olumlu bir işlevi olduğunu düşünüyorum. 

Artiz Mektebi sonrası, yeni projeniz ar mı?
Şimdi senaryo yazıyorum. Kitap yazıyordum aslında Aysel’in ve bizim hayatımız üzerine. Aysel’in Teoman Alpay’la olan aşkı ve bizim hayatımız gibi bir şey. Şimdi onu senaryo haline getiriyorum. Hem oyunculuk hem de yönetmenlik yapacağım, becerebilirsem.

Radikal

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.