BAYRAM GELMİŞ NEYİME, KAN DAMLAR YÜREĞİME

BAYRAM GELMİŞ NEYİME, KAN DAMLAR YÜREĞİME

BAYRAM GELMİŞ NEYİME, KAN DAMLAR YÜREĞİME

            Dini bayramlar birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, kaynaşmanın, yardımlaşmanın dayanışmanın, sevmenin, sevinmenin sevindirmenin sevinçleri ve kederleri birlikte paylaşmanın doruk noktaya ulaştığı müstesna günler olarak ifade edilir.

          Dini bayramlar sadece bir topluma veya bir ülkeye has bayramlar olmayıp, tüm İslam Milletinin ve Muhammet Ümmetinin bayramıdır. İslam Milleti ve Muhammet Ümmeti bir bedenin uzuvları gibidir. Bedenin bir uzvundaki acıdan, bedenin tüm uzuvlarının rahatsızlık duyduğu gibi, bir Müslüman’da Müslüman kardeşinin duyduğu rahatsızlığı yüreğinde hisseder. 

         Bu gün İslam coğrafyasında oluk, oluk Müslüman kanı akıyor. Savaş, işgal şiddet, açlık ve terör belası gibi sebeplerle her gün binlerce kardeşimiz ölüyor, öldürülüyor. Evleri başlarına yıkılıyor. Ülkelerini terk etmek zorunda bırakılıyor.

        Acaba şu satırları yazarken bile İslam coğrafyasının değişik bölgelerinde kaç kardeşimiz toplarla parçalanıyor ve tankların paletleri arasında can veriyor? Kaç kardeşimiz insanlık ayıbı işkencelere maruz kalıyor. Kaç kardeşimizin ırzı kirletiliyor. Kaç kardeşimiz açlık ve hastalık sebebiyle ölümle burun buruna geliyor? Bayram günlerinde bile kaç Mehmetçik teröristlerin kör kurşununa hedef oluyor? Kaç Mehmetçik mayınlara basarak parçalanıyor? Kim bilir kaç ailenin ocağına düşen ateş yine yürekleri dağlıyor?

        Şimdi neyin bayramını yapalım? Myanmar Cumhuriyetinin Arakan bölgesinde ırkçı Budistler tarafından öldürülen, canlı, canlı yakılan ülkelerinden kovulan ve sistematik soy kırımına maruz bırakılan din kardeşlerimizin yaşadıkları dramın bayramını mı?    

       Neyin bayramına yapalım? Komşumuz Suriye’de Baas diktatörü zalim Esed tarafından her gün yüzlerce Müslüman’ın öldürülmesi, binlercesinin mülteci konumuna düşürülmesi karşısında yaşadığımız çaresizliğin bayramını mı?

     Yoksa Filistin’de Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da Pakistan’da, Hindistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha birçok İslam coğrafyasında hala işgalci güçler veya onların işbirlikçi idarecilerinin zulmü altında inleyen kardeşlerimizin bayramını mı?    

       Biz iftar ve bayram sofralarımızı çeşitli yemeklerle donatırken, çeşitli tatlılarla süslerken,  çocuklarımızı bayramlık elbiselerle sevindirirken bu ülkelerde yaşam mücadelesi veren kardeşlerimiz acaba bayramı seyranı düşünme fırsatı bulabildiler mi? 

     Açlığın, yokluğun yoksulluğun, ölümün, işkencenin, tankların, topların ve namluların gölgesinde ölümü bekleyen kardeşlerimiz ramazanın bitişinin hüznünü bayramın gelişinin sevincini tadabildiler mi? Yoksa ‘Bayram gelmiş neyime, Kan damlar yüreğime’ türküsünü mü mırıldandılar?    

          Bir tarafımız kan ağlarken diğer tarafımız neşelenebilir mi? Bir tarafımız yas tutarken diğer tarafımız bayram yapabilir mi? Eğer yapabiliyorsak ya uzuvlarımızın bir bölümü felç olmuş, ya da inancımızda sakatlık oluşmuştur.

      Bilir misiniz kardeş ve kardeşlik ne demektir? Arapçada kardeş ahi kelimesiyle ifade edilir. Ahi kelimesinin çoğulu ise kardeşler anlamına gelen ihve ve ihvan’dır. Kardeş: arkadaş, kendisine güvenilen, dayanılan, sığınılan sadık dost demektir. Sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak, sevmek, saymak, merhamet etmek ve bunu fiili olarak göstermek demektir,  Onun için Müslümanlar arasında kardeşlik Kutlu bir görev,  güçlü bir bağ olduğu kadar aynı zamanda büyük bir sorumluluk ifade eder.

      İslam dini bütün insanlığın saadet ve selametini, güven ve huzur içerisinde yaşamasını gaye edinen bir dindir. Bu gayenin gerçekleşmesini ise, Müslümanların Allah’ın dinine ve Resulünün sünnetine sımsıkı sarılmalarına, kendi hak ve hukuklarını korumakta gösterdikleri hassasiyeti din kardeşleri ve bütün insanlık içinde göstermelerine bağlamıştır. Bunun için de inançta tevhidi, sosyal hayatta uhuvveti yani kardeşliği esas almıştır.

       İslam kardeşliğinin en temel belirleyici ön şartı. Kelime-,i tevhid( "La ilahe illallah Muhammed ur' resulullah") tır. Bu kelime-i tevhidi dil ile söyleyen ve kalp ile tasdik eden her mümin dili, ırkı rengi, cinsiyeti ülkesi ne olursa olsun ve dünya’nın neresinde bulunursa bulunsun diğer müminlerin kardeşidir. Çünkü Yüce Allah: "Müminler ancak kardeştirler" ayetiyle Peygamberimizde: Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Hadisi şerifleri ile bütün Müslümanları kardeş olarak vasıflandırmıştır.

        İslam kardeşliğinin zedelenmemesi ve ilelebet devam ettirilmesi için Yüce Allah Kuran’da: ‘Hepiniz toptan sımsıkı Allah’ın ipi olan Kurana sarılınız, bölünüp parçalanmayınız.’ ’.Allah’a ve Peygamberine itaat ediniz, çekişmeyiniz. Yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz de gücünüz ve kuvvetiniz gider’  ‘Müminler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin.’ ‘Müminlerden iki taife birbirleri ile harp ederlerse aralarını düzeltin’. ‘Ey iman edenler eğer bir fasık size bir haberle gelirse onu araştırın ki, bilmeden bir topluma sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz’. ‘O müminler ki haklarına, yurtlarına tecavüz edildiği zaman onlar yardımlaşırlar’ Mümin müminin dostudur. Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz.  İkazlarında bulunmuştur

         Peygamberimiz de ‘Müminler birbirlerine karşı acıma ve bağışlamada, sevgi ve merhamette iyilik ve yardımlaşmada sanki bir bedenin azaları gibidirler. O bedenin bir uzvu hastalanınca diğer uzuvlar birbirini hasta uzvun elemine çağırırlar’,’Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.’ Müslüman Müslüman’a zulmetmez, Müslüman kardeşini düşmanın eline teslim etmez. ‘Canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.’  ‘Müminlerin dertleri ile dertlenmeyen bizden değildir.’ ‘Küfür tek millettir.’ Hiçbiriniz, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe olgun mümin olamaz.’ “Bir müminin, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helâl değildir.  Sözleri ve yaşantısındaki kardeşlik uygulamaları ile bize yol göstermiştir.            

            Şimdi hep birlikte nefsimizi hesaba çekelim. Biz gerçekten bir buçuk milyarlık İslam âlemi olarak hayatımızı İslam’ın öngördüğü kardeşlik şuuru içerinde sürdürebiliyor muyuz?  Sevinçlerimizi kaderlerimizi paylaşabiliyor muyuz? Yardımlaşma ve dayanışmanın neresindeyiz? Açların açıkların yoksulların, zulmün pençesine takılan kardeşlerimizin yardımına koşabiliyor muyuz? Kimin yolundayız, şeytanın mı? Rahmanın mı? Kimin tarafındayız Müslüman’ın mı, Kâfirin mi?

         Dinimiz ‘Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz’ diyor. Biz düşman oluyoruz. Birbirinizi seviniz diyor. Biz nefret ediyoruz. Birbirinizin dertlerini dert edininiz diyor. Biz nemelazımcılığı tercih ediyoruz. Hepiniz toptan Allah’ın ipi olan Kuran’a sarılınız, bölünüp parçalanmayınız diyor. Biz dağılmış tespih taneleri gibi param parça oluyoruz. Müminler ihtilafa düştüğünde aralarını bulunuz diyor. Biz aralarını bulmadığımız gibi kışkırtıcılık yapıyoruz.  Küfür tek millettir. Kâfirler kâfirlerin,  Münafıklar münafıkların dostudur. Müminler de Müminlerin dostudur. Diyor. Biz düşmanlarımızın oyununa geliyoruz. Maskeli yüzlerine sahte sözlerine aldanıyoruz Sinsi hazırlıklarını hile ve tuzaklarını görmüyoruz da Allah’ın dostlarını düşman, düşmanlarını dost ediniyoruz. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir Ona zulmetmez ve Onu düşmanının eline teslim etmez. Diyor Biz din kardeşlerimizi düşmanlarımızın önüne attığımız gibi Küçük meseleler ve basit hesaplar yüzünden kıyasıya itişip kakışıyoruz.  Birbirimizin boynunu vuruyoruz.

         Şimdi soruyorum. Hangi İslam ülkesi hangi İslam ülkesinin dostu ve müttefikidir. Hangi İslam Ülkesinin işgaline hangi İslam ülkesi ses çıkarabilmiştir. Ve ona arka çıkabilmiştir.

         Biz İslam Ülkeleri olarak İsrail tarafından Filistin’in, ABD tarafından Irak’ın, Rusya’tarafından Çeçenistanın işgaline tek vücut olarak karşı çıkabilseydik, acaba Libya, Suriye Afganistan, Pakistan Doğu Türkistan ve Arakan dramını yaşar mıydık?

      Filistin’e sahip çıkmadığımız, çıkamadığımız zaman Irak’ı Irakı ABD’ye teslim ettiğimiz zaman diğer İslam ülkelerini birer birer kaybettik. Birbirimize arka çıkmalıydık. Müslümanlığımızın ve İslam kardeşliğimizin gereği buydu.

         İslam coğrafyasında Yaşadığımız şu günler 1933 Almanya’sını andırıyor. Dünyaca ünlü alman şair ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht 1933 Nazi Almanyası İle ilgili aynen şunları yazmıştı:"Naziler önce komünistleri tutukladılar; Komünist değilim diye ses çıkarmadım. Sonra Yahudileri tutukladılar, Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım. Sosyal demokratları tutukladılar, Savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım. Sıra bana geldiğinde; Etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!"

        İçinde bulunduğumuz şu zamanda İslam Coğrafyası’nda düşmanlarına karşı ses çıkarabilecek bir tane ülke kaldı mı? Şimdi her İslam ülkesi birer, birer ya işgal edileceği  ya da iç karışıklık çıkarılacağı günlerini bekliyor.  

 Şu meşhur hikâyede yaşadığımız olaylarla ne kadar benzerlik arz ediyor.

 Zamanın birinde Midyat dağlarında zalim mi zalim, gaddar mı gaddar bir ağa varmış. Üstüne üstlük bir de Müslüman geçinirmiş. Bu zalim ağa zapt ettiği bunca bağ, bahçe, tarla yetmezmiş gibi komşu köyün, birkaç koyun ve keçisini otlatmak için kullandığı dere kenarındaki merayı da bostan kendine yapmış.  Köylüler ne desin, zalime  boyun büküp eyvallah etmişler.  Malum Midyat'ta Süryani, Yezidi ile Müslümanlar birlikte yaşarlar. Kız alıp verme hariç dostluk, arkadaşlık ve ticaret aralarında devam eder. Sıcak bir yaz günü susuzluktan bunalan, biri Müslüman, biri Süryani, biri de Yezidi üç arkadaş dere kenarına inmişler. Ellerini, yüzlerini yıkayıp kana kana su da içince biraz kendilerine gelir gibi olmuşlar. Üçü de güçlü kuvvetli aslan gibi delikanlılarmış.

Gözleri ağanın bostanına takılmış. Sağa sola bakmışlar kimseyi görmemişler. Nasıl olsa dere Allah'ın deresi, bostan da köyün ortak merası, birkaç salatalık, bir iki kavun karpuz yesek ne olur deyip dalmışlar bostana. Müslüman Hasso kavuna, Süryani Gebro karpuza, Yezidi Carcuro da hıyara aldırmış.

Daha ilk lokma ağızlarında iken kara vicdanlı Reşo ağa bitivermiş bostanın başında. Bir nara boğazında düğümlenmiş zalimin. Birkaç saniye zarfında birkaç bin tilki dolaşmış kafasında. Ulan demiş tam yalnız başına gelecek zamanı buldum. Her ne kadar aslan gibiysem de bu üç teres de zebellah gibi.

 Tek tek olsalar neyse ama üçüyle birden baş etmem zor. Bırakıp gitsem namımız beş paralık olacak, ne yapsam ne etsen diye düşünürken aniden bir şimşek çakmış kafasında. Atılmış ortaya, dönmüş Yezidi Carcuro'ya, “ulan dinsiz kitapsız demiş hele bu Hasso benim Müslüman kardeşim, dinimiz, kitabımız, Allah'ımız Peygamberimiz bir. Malımız, mülkümüz, canımız kanımız ortak. Gebro desen İsa efendimizin ümmetinden bir dürüst Ehli Kitap, hiç olmazsa dini kitabı belli, kestiği yenilir, kadınlarıyla evlenilir, sözüne güvenilir. Bunlara değil birkaç kavun, karpuz bütün bostan helal olsun. Ulan peki sana ne oluyor be hey dört kitabın dördüne de inanmaz, camisiz, kilisesiz, imansız! Sen nasıl benim mülküme destursuz girersin!” demiş, girişmiş zavallıya. Hasso ile Gebro derin bir nefes çekip şükretmişler. Azıcık da hoşlarına gitmiş ağanın sözleri. Ağa kafa, göz, ağız, burun demeden Allah ne verdiyse yapıştırmış, komaya sokmuş gariban Carcuro'yu.

Ağa Carcuro'yu halledince dönmüş Gebro'ya “ulan demiş biraz önce de söyledim. Hasso benim din kardeşim. Dinimiz, kanımız, malımız, canımız bir. Peki sen neyin nesi oluyorsun? Doğru düzgün bir adam olsan bir Allah'ı üçe çıkarmaz, İsa efendimizi Allah'ın oğlu yapmazdın. Bir Müslüman’ın malını nasıl yersin? Yedim seni namussuz” demiş patlatmış yumruğu. Eşek sudan gelinceye kadar dövmüş, dil derman güç takat bırakmamış biçarede. Hasso iyice rahatlamış. "Hem canım, zalim malim de olsa, ağa ne de olsa Müslüman, insan kardeşi"nin kıymetini bilmeli, ötekilerin iflahını kesti bana bir şey yapmadı” demiş içinden. Gebro'nun da işini bitirdikten sonra sağa dönmüş Hasso'ya; vay, vay, vay demiş. "Seni gidi vicdansız, hele bunlar biri Yezidi öbürü Hıristiyan. Din, iman, helal, haram bilmezler. Sen sözde Müslüman olacaksın, helali haramı bileceksin, benim malımı mülkümü muhafaza edeceksin. Kendin yetmezmişsin gibi bir de bu gâvurları takmışsın peşine. Bostanıma girersin ha! Ulan ben seni gebertmeyeyim de kimi geberteyim. Seni telef etmeyeyim de kimi edeyim”; demiş çökmüş böğrüne.Gözünde fer, ağzında diş bırakmamış, kolunu kanadını kırmış, iflahını kesmiş Hasso'nun. Carcuro'dan da Gebro'dan da beter etmiş gariban Hasso'yu. Köylüler ertesi gün per perişan bulmuşlar üç arkadaşı. Yaralarını sarıp, su ekmek vermişler. Kim yaptı? Nasıl oldu? Ne oldu? Üçünüz birden nasıl böyle dayak yediniz, diye soranlara Hasso, “Yezidi'ye arka çıkacaktık, Yezidi'ye arka çıkacaktık, Yezidi'ye arka çıkacaktık”, demiş de başka bir şey dememiş. Evet, biz Filistin’e Biz Irak’a ve diğer İslam Ülkelerine arka çıkacaktık. Kendi zalimlerimiz kendimiz hizaya getirmenin yolunu kendimiz bulmalıydık. Çünkü Peygamberimiz: Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et." "Mazlumsa yardım ederim, zâlime nasıl yardım ederim?" diye sorulunca "Onu zulümden alıkoyarsın, bu da ona yardımdır" buyurmuştur.

          Şimdi bu halimizle Müslümanlığın hangi karesinde yer alıyoruz ve İslam kardeşliğinin neresindeyiz? Bu durumumuz bana Hasan-ı Basri’nin şu sözünü hatırlatıyor.’Siz Sahabe-İ Kiramın İslam’a bağlılığını görseydiniz siz onlara deli derdiniz. Onlarda sizin halinizi görselerdi sizin dininiz imanınız yok derdi.’ 

            Bundan on beş asır evvel Resulullah nübüvvet gözüyle Müslümanların içinde bulunduğu durumu şöyle tasvir ediyor. Pek yakında ’Yiyicilerin yemek çanağına üşüştükleri gibi bir takım ümmetler üzerinize çullanacaktır. Ashaptan bir zat; Ey Allah’ın Resulü o gün bizim pek azlığımızdan mı böyle olacak?  Efendimiz;  Tam aksine, o gün sayıca daha çok olacaksınız lakin rüzgârın önündeki çöpler gibi dağınık bulunacaksınız’. Buyuruyor. Peygamber SAV. Böyle olun diye söylemiyor. Böyle olmamak için tedbirinizi alın uyarısında bulunuyor. İşte Allah’ın ve Resulünün uyarılarını dikkate almadığımız için, bu gün Suriye’de, Libya’da,  Afganistan’da,  Pakistan’da, Yemen’de Bahreyn’de, Irak’ta, Filistin’de, Lübnan’da Doğu Türkistan’da ve daha birçok İslam ülkesinde emperyalist güçlerin saldırıları veya onların işbirlikçisi zalim idareciler tarafından oluk, oluk Müslüman kanı akıtılıyor. Myanmar’ın Arakan bölgesinde din kardeşlerimiz ırkçı Budistlerin saldırıları ve açlıktan ölümle pençeleşiyor

        Bu gün düşmanlarımızın gücü çeşitli isimler altında İslam ülkelerine karşı birleşmelerinden, Müslümanların da güçsüzlüğü; İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağılmasından kaynaklanıyor.         Asırlardır süren gaflet, ihmal, kusur ve günahlarımız sebebiyle her geçen gün dünyanın güç dengesi gittikçe Müslümanların aleyhine bozuluyor. İslam coğrafyası boydan boya; dini, siyasi, iktisadi ve kültürel istilaya maruz kalıyor.          

         Artık aklımızı başımıza almanın, imanımızı Müslümanlığımızı tekrar gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi? Daha neyi bekliyoruz. Kıyametin kopmasını mı? Ya silkinir kendimize gelir tarihteki şanlı yerimizi tekrar alırız. Ya da küfre, şirke zulme rıza gösterir kendi helakimiz için sıramızı bekleriz.

            Biz nasıl ki; İslam’dan, Kuran’dan, kardeşlikten, birlik ve beraberlikten, ümmetlik şuurundan uzaklaşınca zillete ve meskenete düçar oldu isek, kurtuluşumuz da kaybettiklerimize tekrar sahip olmamıza bağlıdır. Eğer bunu yaparsak işte o zaman hesap değişecektir. İzzet ve şeref müminlerin, zillet ve meskenet ise ona layık olanların olacaktır.

            İslam Milletinin ve Muhammed ümmetinin hep birlikte bayram sevincini yaşaması dileğiyle yazımım konumuzla ilgili şu hadisi şerifle noktalıyorum :“Allah’ın kulları arasında bir grup vardır ki onlar ne peygamber ne şehittirler, üstelik kıyamet günü Hz. Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle, Peygamberler de şehitler de gıpta ederler. Orada bulunan Sahabe-i Kiram sordular, ‘Ey Allah’ın Rasülü kimdir onlar bize haber verir misiniz? Peygamber Efendimiz, ‘onlar aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları mal olduğu halde Allah rızası için birbirlerini sevenlerdir. Hz. Allah’a yemin ederim ki, onların yüzleri nurludur. Onlar bir nur üzerindedirler. Halk korkarken onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken onlar üzülmezler.’ Sözlerinin bitiminde şu ayeti kerimeyi okudular; “Haberiniz olsun ki, Hz. Allah’ın dostları var ya onlara ne korku var, ne de hüzün…

[email protected]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.