Bakan'ın yeni takıntısı "önlükler"

Bakan'ın yeni takıntısı "önlükler"

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in şikâyet torbasından her gün yeni tavşanlar çıkıyor. Yeni “takıntısı“ ise önlükler.

Öğretmenlerden sonra şimdi de önlüklere fena halde takmış durumda. Meğerse bizi, bu konuda, bugüne kadar, hep kandırmışlar. Yoksulluğu örtsün diye önlükte ısrar edilmesi tam bir kandırmacaymış! Ama artık görünen o ki, o da ömrünü tamamlamış...
İşte Bakan Dinçer’in dün Kanal 24’te söyledikleri:
-  Ben önlüklerin sadece iktisadi faktörlerle kabullenilmiş olduğuna çok inanmak istemiyorum. Normal şartlarda özellikle sanayi toplumunun belirli bir safhasında daha çok da otoriter rejimlerin bunu çok bilinçli ve biraz da ideolojik bir tarzda yaptıklarını düşünüyorum.
-  İktisadi olarak henüz gelişmemiş pek çok ülkede, bu tip formaların kullanılmadığını görüyoruz. İnsanlar, kendi ailelerinin üretip kullandığı, üretip geliştirdiği ürünleri giyerek okuluna gidebiliyorlar. Dolayısıyla esas maksadın daha çok ideolojik bir tavır olduğunu ve onun belirli bir düşünceyi ima ettiğini ortaya koyuyor.
-  Değişik ülkelerde farklı uygulamalar var, ama hiç birisinde standartlaştırılmış tek tip uygulamaya rastlamak mümkün olmuyor. Ülkemizde az önce sizin ifade ettiğiniz gibi pek çok insan, bunun zengin insanlarla fakir insanlar arasındaki mesafeyi örttüğünü, kapattığını, dolayısıyla önlüğün çıkarılması halinde zenginle fakir arasındaki farkın belli olacağını ima ediyor. Hâlbuki bunun çok doğru olmadığı kanaatindeyim, iki sebepten dolayı. Onlardan birincisi, zaten önlük ilköğretim okullarında giyilen bir giysi. Ve ilköğretim okulları daha çok mahallelerimizde ve mahalleler benzer sosyoekonomik muhtevaya sahip insanlardan oluşuyor. Dolayısıyla zengin kendi mahallesindeki okula, fakir de kendi mahallesindeki okula gidiyor?..”

Bir de beni dinleyin
Sayın Bakanının şikâyetleri, eminiz ki, daha uzun süre devam edecek. Eğitim camiası, nelere alışmadı ki, buna da alışır. Ama şikâyet turları devam ederken, belki biraz da madalyonun öteki yüzünü görmek ister. İşte on binlerce okulumuzun içinde bulunduğu manzara-i umumiye:
“18 yıllık öğretmenim. 2001’den itibaren de çeşitli kademelerde yöneticilik yaptım. Şu anda da okul yöneticisiyim ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ücra köşelerinden birinde görev yapıyorum.
Bir bakan, kendi personeline sahip çıkmazsa kim sahip çıkar? Ben içimizde görevini aksatanların olmadığını söylemiyorum. Ama bir çürük elma var diye bütün sepet çöpe atılmaz. Eğer görevini yapmadığına inandığı meslektaşlarımız varsa teftiş yetkisi sayın bakanın elinde, değerlendirsin. Ama hepimizi de töhmet altında bırakmasın.
Sayın bakanın açıklamalarını dinleyen veliler, müdür odalarına elleri cebinde girip, çocuğu zayıf aldı diye müdüre ve tüm öğretmenlere hakaret edebilmektedir.
Eğer eğitim sistemi içinde görevini yapmayan birileri varsa o da Ankara’dır. Şöyle ki 55 norm kadronun 38’i ücretli öğretmenle çalışan bir okulum. Bakanlık müfettişleri geldiğinde bu durumu gördüler. Acaba teftiş raporları incelendi mi?
2000 öğrencinin kullandığı ikili eğitim yapan okulumuzda velilerden gönüllü 5 lira dahi yardım yapan tek bir veli bulunmamakta, ancak okul yıpranmış ve kirli olduğunda, amirlerimizden fırça yiyen biz okul yöneticileri olmaktayız.
Çalıştığım bölgedeki hiç bir okulda kadrolu hizmetli bulunmamakta, sınıf temizlikleri, tuvaletlerin temizliği v.b işler tamamen okulun velilerden toplamak zorunda olduğu paralardan karşılanmaktadır.
Bakanlığın gönderdiği ödenek elektrik, su, telefon harcamalarına yetmiyor.
Ayrıca bakanlığın hiç ödenek göndermediği kalemlerde de harcama yapmak zorundayız. Örneğin her öğrencinin velisine, devamsızlığının 5, 10, 15, 20. günlerinde mektup göndermezseniz suçlu olmaktasınız. Bu 2011/2012 eğitim-öğretim yılı 1.döneminde gönderilen mektuplar için harcanan para 2019 TL. Ama bunun ödeneği yoktur.
Dahası her öğretim yılının başında okulların boya -tamirat gibi işlemlerinin yapılarak eğitim-öğretime hazır edilmeleri istenmekte fakat bunun için tek kuruş ödenek gönderilmemekte, yerel imkânlarla çözmemiz istenmektedir. Hangi yerel imkânla?
Öğretmen yok, hizmetli yok, memur yok, kaloriferce yok, ödenek yok, yoklar daha da sayılabilir ama daha da acısı, bu sorunları gören kimse yok.
13 yıl önce Doğu’ya rotasyonla geldim ve hala istediğim yere gidememekteyim. Ancak benden sonra atanan öğretmenlerin tümü istedikleri yerlere gidebilmektedirler. Düşünün öğretmen bana geliyor stajyerliğini kaldırıyorum ve tayin olup gidiyor ama ben 13 yıldır Güneydoğu’dayım. Sakın yanlış anlaşılmasın Güneydoğu’da görev yapmak bir şeref ama artık ben de çocuklarımın büyük şehir imkânlarından faydalanmasını istiyorum.”
Özetin özeti: Dinçer, asıl sorunları gölgelemek için dikkatleri özellikle başka yerlere mi çekiyor? Yoksa açık yüreklilikle Kral çıplak mı diyor?..

Abbas GÜÇLÜ-Milliyet

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.