Ankara’da Erol Bozkurt Damgası

Ankara’da Erol Bozkurt Damgası

Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Erol Bozkurt, göreve geldiği günden itibaren önemli başarılara imza atıyor. Meclis Özel Dergisi, Mayıs 2015 sayısında Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün çalışmalarına yer verdi.

Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Erol Bozkurt, göreve geldiği günden itibaren önemli başarılara imza atıyor. Meclis Özel Dergisi, Mayıs 2015 sayısında Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün çalışmalarına yer verdi.

İşte o Röportaj:

İl Milli Eğitim Müdürümüz Erol BOZKURT ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Ankara’da eğitimin nabzını tuttuk…

Eğitime%100 Destek Projesi kapsamında Ankara Valiliğinde geçtiğimiz günlerde imzalar atıldı. Eğitime Destek Projesi nedir? Altındağ Belediyesinde gerçekleşecek olan projeden kısaca bahseder misiniz ve başka ilçelerde planlanan projeler var mı?

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde ilk defa 2003 yılında başlatılan bir projedir Eğitime % 100 Destek Projesi. Proje kapsamında Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü oldukça başarılı çalışmalar yürüttü. Bizden önceki İl Milli Eğitim Müdürlerimiz ve bu projede onlarla birlikte görev alanlar özverili bir çalışma yürüterek bu alanda önemli sayılacak çalışmalara imza attılar. Bu projeye aktarılan 550 milyon liralık bütçeyle Ankara’daki eğitim kurumlarımıza donatım malzemeleri ve bilgisayarlar; eğitim camiamıza da yeni okullar, spor salonları ve toplamda 2700 derslik kazandırıldı.

Bakanlığımızın yürüttüğü Eğitime % 100 Destek Projesiyle hem eğitim sektörüne destek vermek isteyen hayırseverlere bir fırsat sunulmuş hem de onların diğer hayırsever kurum ve şahıslara örnek olmaları sağlanmıştır. Ankara Valiliği ve Ankara Milli Eğitim Müdürlüğümüz tarafından eğitime gönül vermiş hayırseverlerimizi bir araya getirmek ve onlara şükranlarımızı sunmak için düzenlediğimiz “Hayırseverlerimize Şükran ve Vefa Yemeği” nde Bakanımız Sayın Nabi Avcı’nın ifade ettiği çok güzel bir söz vardı. Bakanımız ifadesinde: “Sizin yerinizde olmayı ne kadar çok isterdim. Sizlere gıpta ediyorum” dedi. Bu sözün altında anlamlar gizliydi. Hem hayırseverlerimizin imrenilecek bir pozisyonda oldukları, diğer insanların onları örnek aldıkları ve onları cesaretlendirdikleri hem de hayır yapan insanların diğer insanların gönüllerinde gıpta edilecek bir konuma yükseltilmeleri söz konusuydu. Yani eğitime destek veren gönüllülerin kendi kaynaklarını, kendi paralarını eğitim gören çocukların hizmetlerine sunması çok büyük bir hassasiyet. Onların yaptırdıkları okullarda eğitim alan yüzlerce, binlerce öğrencinin geleceğe hazırlanması noktasında büyük katkıları var. Biz, Sayın Valimizle birlikte, Ankara’daki eğitim kurumlarımızda Eğitime % 100 Destek Projesini hayata geçiren tüm hayırseverlerimize teker teker ulaştık. Onlar için düzenlediğimiz şükran ve vefa yemeğimizle hem bir arada olmak hem de onların gönüllerimizde olduklarını, hatırlandıklarını, unutulmadıklarını ifade etmek istedik. Aslında onlara, bize böyle bir hizmet sunduğunuz için başta devletimiz olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara Valiliği ve Milli Eğitim Müdürlüğü adına samimi bir ortamda teşekkür etmek istedik. O yemekte çok duygulu anlar yaşandı. Birçok hayırsever hatırlanmanın vermiş olduğu hazzı yaşadı. Çok yaşlı olduğu ve kendisine refakat edecek kimsesi olmadığı için yemeğe katılamayacağını belirten hayırseverlerimizle de bir arada olabilmek adına onlara eşlik etmesi için görevlendirdiğimiz arkadaşlarımızın onları bizzat evlerinden alarak yemek boyunca onlara eşlik etmelerinin ve onları geri evlerine bırakmanın yüzlerinde ve gönüllerinde bıraktığı tebessüm, memnuniyet görülmeye değerdi. Milli Eğitim Bakanımız, Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Emrullah İşler, Ankara Valimiz ve Vali Yardımcılarımız, Kaymakamlarımız, Altındağ Belediye Başkanımız, pek çok siyasetçi, basın mensuplarının üyeleri ve gönlünün kapılarını eğitime açmış hayırseverlerimiz oradaydı. Basın da bu konuda eğitime destek vermek adına üzerine düşen görevi yerine getirmek istercesine bu yemeğe haberlerinde ciddi oranda yer verdi.

Altındağ Belediye Başkanlığının Eğitime % 100 Destek Projesi kapsamında Milli Eğitim Müdürlüğümüze teslim ettiği13 tane bağımsız anaokulunda öğrencilerimiz eğitimlerini almaya devam ediyor. Ankara’nın değişik ilçelerinde şu an çalışmalarını sürdürdüğümüz yeni projelerimiz söz konusu. Altındağ Belediyesiyle, Ankara Valiliğinde protokolünü imzaladığımız, 9 milyon lira maliyetli 32 derslikli bir İmam Hatip Lisesinin yapımı gündemimizde. Beypazarı ilçemizde bir özel eğitim okulunun yapımı için Eti Maden İşletmeleri ve Eti Soda Genel Müdürlüğü ile Valiliğimizde bir protokol imzalayarak çalışmalarımızı başlattık. Mamak’ta bir hayırseverimiz bir okulun bahçesine çok güzel bir kapalı spor salonu yaptırıyor. Bunların devamı gelecektir; gelmeli de.

Bizim tek bir gayemiz var. Geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz öğrencilerimize en iyi şekilde hizmet verebilmek. Eğitim alanında hedeflediğimiz: En üst noktaya en iyi şekilde ulaşabilmek adına çalışmalarımızı, bize destek verecek tüm gönüllülerle beraber yüklenmek istiyoruz. Şimdi yeni bir proje daha başlatıyoruz: “Okullarımızı birlikte onaralım.”. Okullarımıza “Benim okulum değil bizim okulumuz.” anlayışı çerçevesinde yaklaşmak istiyoruz. Bu çalışmamız için birçok kurum ve kuruluşa, hayırsevere, sivil toplum kuruluşlarına gönderilmek üzere bir mektup yazdık. Bu mektupları gönderip okullarımızın onarımlarını beraberce yapmak istiyoruz. Belki bir okul parası kadar bütçesi olmayan ama bir okulun tamiratını gerçekleştirebilecek kadar imkanı olan insanlara da bu hazzı yaşatmak istiyoruz. Biz bu çalışmayla çocuklarımızın Ankara’da daha iyi koşullarda ve daha donanımlı okullarda iyi eğitim almasını temin etme çabasındayız. Ankara’nın bu anlamda bilinci oldukça yüksek. Gerek sivil toplum kuruluşları gerek kamuoyunun takibi açısından Ankara şanslı bir şehir. Ankara Milli Eğitim Müdürü olarak bu anlamda tüm Ankaralılara teşekkür etmek istiyorum. Başta Büyükşehir Belediye Başkanlığımız olmak üzere, İlçe Belediye Başkanlarımız bize son derece duyarlı yaklaşıyor ve destek oluyor. Birçok Belediye, kurum ve kuruluş bize: “ Biz okulların boyasını yapalım, okulların bahçesini düzenleyelim, duvarlarını örelim, çevre düzenlemesini yapalım.” diye tekliflerde bulunuyor. Orman Bölge Müdürlüğünün okul bahçelerinin yeşillendirilmesi kapsamında bize çok ciddi katkıları oldu. Ankara’da derslik başına düşen öğrenci sayımız ortalama 30’a indi. Bizim bu oranı 24’e çekmek gibi bir hedefimiz var. Ankara’da derslik başına düşen öğrenci sayısının 24, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ortalama 13-14 olduğu, okulların bahçelerinde spor alanlarının, konferans salonlarının ve çok amaçlı salonların olduğu okulları oluşturma derdinde, okulları bir yaşam merkezi haline getirebilme arzusunda, çocuklarımızın okullarına koşarak gitmesini temin etme hedefindeyiz. Nasıl ki çocuklarımız teneffüslere koşarak çıkıyorsa aynı şekilde onların dersliklere de koşarak girmelerini ve okullarında mutlu bir ortamda mutlu öğrenciler olarak eğitim almalarını istiyoruz. Gözlerinin içi gülen ve mutlu olmayı başarabilen öğrencilerle mutlu bir okul hayal ediyoruz.

2014-2015 eğitim yılı haziran ayında sona erecek. Geride kalacak olan eğitim yılını nasıl değerlendirirsiniz?

Ankara büyük bir şehir. Ankara’da eğitim gören 1 milyon 15 bin öğrencimiz var. Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü olarak, hizmet verdiğimiz öğrencilerimizi yaş aralığı olarak değerlendirdiğimizde 3 yaşından 18 yaşına kadar öğrencilerimiz var. Öğrencilerimizin yaşlarını göz önünde bulundurduğumuzda aslında riskli bir kesime hitap eden, onlara hizmet götüren bir kurumuz. 2 bin 300’ün üzerinde okulu olan, her sabah bu okullarda zillerin çalmasıyla 1 milyon öğrencinin sorumluluğunu alan bir kurumuz. Allah’a şükürler olsun ki bu kurumda ciddi sıkıntılar yaşamadık. Anne ve babalar çocuklarını bizlere emanet ediyor. Akşama kadar biz eğitimlerini veriyoruz. Tekrar çocukları sağlıklı bir şekilde ailelerine teslim etmek bizim için çok önemli bir sorumluluk. Okullarımıza servisle gelen öğrencilerimizin güvenliğini sağlamayı ve çocuklarımızın okul kantinlerinde, beslenmelerini sağlıklı bir biçimde yapmalarını temin etmeyi kendimize görev olarak adlediyoruz. Bizim görevimiz çocuklarımıza akademik anlamda eğitim vermenin yanı sıra; aynı zamanda onların güvenliğini sağlamak, sağlıklı bireyler olarak yetişmelerini desteklemek, onları zararlı maddelerden uzak durulması noktasında eğitmek ve gerekli tedbirleri almak, duygusal anlamda kendilerine yetebilen nesiller olarak yetiştirip özgüvenlerini sağlayabilmek ve tekrar gönül rahatlığı içerisinde onları ailelerine teslim edebilmektir. Yavrularımızın ufacık bir zarar bile görmelerine engel olabilmek adına çalışmalarımızı büyük bir hassasiyetle yürüttük. Öğrencilerimizi taşıyan okul servislerindeki şoförlerin GBT denilen güvenlik soruşturmalarını yaptık. Hatta şoförlerin araçlardaki tavır ve davranışlarıyla ilgili alanları bile kontrol altında tutmaya çalıştık. Ayrıca okullarımızdaki kantinlerde çalışanların da GBT soruşturmalarını yaptık. Özellikle Valimizin direktifleri doğrultusunda Ankara Emniyet Müdürlüğüyle işbirliği içinde çalışmalar yürüttük. Okul çevrelerinde çocuklarımızı rahatsız edebilecek ve bu anlamda çocuklarımızı yanlışlara sevk edebilecek ne kadar güveni zedeleyen konu varsa onların üzerinde çalıştık. 2014-2015 eğitim-öğretim yılını bu anlamda önemli görüyoruz.

Basında da yer aldığı üzere, özellikle sentetik uyuşturucular olarak ifade edilen bonzai ve zararlı madde kullanımlarıyla ilgili çok ciddi çalışmalar yaptık. Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü olarak uyuşturucuyla mücadele kapsamında yürüttüğümüz çalışmalarımızda otobüs durakları, bilboardlar ve liselerde kullanılmak üzere “Uyuşturucuya Hayır” sloganlarını içeren afişler hazırladık. Milli Eğitim Müdürlüğü Özel Eğitim ve Rehberlik Şubesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle hazırlanan afişlerde: “Bağımlı Olma Özgür Ol”, “Çocuğum Yapmaz Demeyin”, “Uyuşturucuyu Reddet, Hayata Devam Et”, “Madde Bağımlılığı Zevk Değil, Esarettir”, “Madde Bağımlılığı Yanlış Arkadaş Seçimiyle Başlar”, “Bağımlılık Sizi Sevdiklerinizden Koparır.”, “Hevesle Başlar, Ölümle Biter”, “Madde Bağımlılığına Hayır” sloganlarını içeren uyarılara yer verdik.

Ankara Büyükşehir Belediyesi ile bu hususta güzel bir kılavuz hazırladık. Öğretmen, öğrenci ve veliler için hazırladığımız ve 1 milyon adet basıp dağıttığımız “Uyuşturucu Maddeler, Uyuşturucu Bağımlılığı ve Önlemleri Kılavuzu” ile uyuşturucu bağımlılığına karşı dikkat edilmesi gerekenlere ve uyuşturucu kullanan bir kişinin nasıl anlaşılacağına dair bilgilere yer verdik. Otobüs duraklarını, Büyükşehir Belediyesinin de desteğiyle, Ankara’nın pek çok sokağını bu afişlerle donattık ve bu konuda bir bilinç sağlamaya çalıştık. Bu alanda tüm çalışmaları takip edebilmeleri ve çocuklarımıza en ivedi şekilde faydalı olabilmeleri adına 44 tane rehber öğretmenimizi formatör olarak yetiştirdik. Sonrasında ilimizdeki 1700 rehber öğretmenimizin bu alandaki eğitimini tamamladık. Bu öğretmenlerimizin her birisi de şu ana kadar okullarımızdaki öğrenci, öğretmen ve velilerimizden oluşan 300 bine yakın kişiye zararlı maddelerle mücadele konusunda eğitim verdi. Sene sonuna kadar bu eğitimimizle 1 milyondan fazla insana ulaşmak istiyor ve bu konuda bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Ebeveynlerimize ve öğretmenlerimize verdiğimiz bir mesajımız vardı: Benim çocuğum yapmaz demeyin! Kimse bu anlamda kendi çocuğunu güvende hissetmesin! Toplum olarak bilinç seviyesini arttırabilmek bizim temel görevimiz. Çocuklar bizim çocuklarımız. Onları kendi hallerine bırakamayız. Onları her alanda gözetim altında tutmalı, her daim desteğimizi yanlarında hissetmelerini sağlamalıyız. Zaman teknoloji çağı. Öğrencilerimiz tabiki teknolojiyi kullanmalılar ama onların internet bağımlısı olmalarını engelleyebilmek ayrıca arkadaş ilişkilerinde dikkat etmelerini, doğru seçim yapabilmelerini sağlayabilmek gibi bir arzumuz da var. Eğer çocuklarımız yanlış bir eğilime kayarlarsa da sorunu daha başlangıçta tespit ederek gerekli rehberlik servisinin sağlanması ve rehber öğretmenlerimizin devreye girmesiyle ilgili çalışmalarımız var. Bu açıdan 2014-2015 eğitim-öğretim yılını son derece önemli görüyorum. Bu dönem yönetici atamalarında sirkülasyonun olduğu bir dönemdi. Yani okul müdürlerinin büyük bir kısmında değişiklik oldu.

Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü olarak görevine devam eden ve göreve yeni başlayan okul müdürlerimize mesleki gelişimlerine katkı sağlamak ve müdürlerimize yönetim felsefesini yerleştirebilmek adına “ Eğitim Yönetimi Semineri” düzenledik. 5 Ocak ve 27 Mart tarihleri arasında 30 kişilik sınıflarda okul müdürlerimize eğitim verdik. Çünkü biz dinamik bir yapı kurmak ve yeni bir felsefe oluşturmak istiyoruz. Özellikle merkeze insanı alan ve bize gelen herkese hizmeti esas kabul eden yeni bir yönetim felsefesini yerleştirmek istedik. Yeni bir anlayış getirmek istiyoruz. Yöneticilerimizin mesleki gelişimlerine destek olmaya çalışıyoruz. Okullarımızla mesafemizi olabildiğince daraltmaya ve müdürlerimize, öğretmenlerimize yakın durmaya gayret ediyoruz. Biz eğitim anlayışımızın temeline öğretmenlerimizi yerleştiriyoruz. Bu eğitim seminerinde Ankara, Gazi ve Hacettepe Üniversitesi’nden alanında uzman olan akademisyenlerimiz bize destek verdi. Hizmet sunduğumuz velilerimize ve öğrencilerimize, daha kaliteli bir eğitim verebilmek için kendimizi ciddi manada yenilemek istiyoruz.

Sık sık okul ziyaretleri yaptığınızı biz basından takip ediyoruz. Okullarımıza yönelik izlenimleriniz nelerdir? İhtiyaç ve eksiklikler var mıdır?

Ben toplantılarımın olmadığı zamanlar sabahları okul ziyaretlerine ayırmaya çalışıyorum. Okul ziyaretlerindeki amacım eğitimin en önemli unsuru olarak gördüğüm öğretmen ve öğrencileri kendi ortamlarında ziyaret etmektir. Okul ziyaretleriyle idareci, öğretmen ve öğrencilere daha yakın olabileceğimize inanıyor ve onlara olabildiğince yakın durmaya çalışıyorum. Bulduğum her fırsatta eğitim camiamızın mimarı olarak gördüğümüz ve eğitimin temeline oturtarak okul yönetiminde söz hakkı verdiğimiz sevgili öğretmenlerimizle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Biz öğretmenlerimizi çok önemsiyoruz çünkü büyük bir aile olan Milli Eğitim Bakanlığının en değerli ve temel parçası olan öğretmenlerimizin başarısı, çocuklarımızın başarısı ve aynı zamanda da milletimizin başarısı demektir. Geleceğimizin emanetçisi olarak gördüğümüz gençlerimizi ve çocuklarımızı öğretmenlerimiz yetiştirecek. Kutsal bir mesleğe sahip olan öğretmenlerimizle iyi işler başaracağımıza olan inancımız tamdır. Okul ziyaretlerimizde biz aslında okullarımızı, öğretmenlerimizi ve öğrencilerimizi doğal ortamlarında görmek istiyoruz. Bu ziyaretlerde zamanımın büyük çoğunluğunu öğretmenler odasında, sınıflarda öğretmenlerle geçiriyorum. Onlarla uzun sohbetler ediyoruz. Motivasyon noktasında onlara katkı sağlamak istiyoruz. Hizmet alanında en iyiye ulaşabilmek adına mesleklerinde ve alanlarında yoğunlaşmalarını istiyoruz. Gerçekten biz Ankara’daki 67 bin öğretmenimizle oldukça uyum içerisinde çalışıyoruz. Bizlere emanet edilen çocuklarımızı tam donanımlı, özgüveni yüksek, uyumlu, azimli, başarılı nesiller olarak yetiştirmek bizim temel görevimiz.

Ankara eski bir ilimiz ve Ankara’ da Cumhuriyetin kuruluşuyla yapılmış okullarımız mevcut. Örnek verecek olursak Ulus bölgesinde 1960’lı ve 1970’li yıllarda yapılmış okullarımız var. Bir taraftan bu okullarımızın tadilatını, onarımını yapıyor; bir taraftan da yeni okulların yapımına hız kazandırmaya çalışıyoruz. Yapımını tamamlayarak eğitime açtığımız ve yapacağımız tüm okullarımız hem ilimize yakışacak tarzda hem de öğrencilerimizin bu okullardan en üst düzeyde verim alabilecekleri şekilde düşünüldü. Okullarımızın tam donanımlı olması için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Yeni yapılan okullarımıza kapalı spor salonlarından tutun da laboratuarlarına, kütüphanelerine, çok amaçlı salonlarına kadar tüm eğitim hizmetlerini kazandırabilmekteyiz. Şu an 100’e yakın okul inşaatımız devam ediyor ve yeni yatırımlarla birlikte bu sayı 170’in üzerine çıktı. Okullarımızda öğrencilerimizin kullandığı eğitim araç gereçlerinde eskiyen sıralarımız var. Bir projeyle okullarımızda 50 binin üzerinde eski sıra tespiti yaptık. Endüstri Meslek Liselerimizi bu okullara yönlendirerek eski sıraların tamirini yaparak öğrencilerimizin hizmetine sunduk. Bir sıranın maliyetinin onda birine bu sıraları o okullara kazandırmış olduk.

Şimdi okullardaki bilgisayarları bu anlamda değerlendirmek istiyoruz. Sınıflardaki bilgisayarların eksiklerini tespit edip onları yeniden hizmete sunmak istiyoruz. Ankara özellikle “Fatih Projesi” ile çok ciddi bir atılım içerisinde. Ankara’da şu anda 180 okulumuzda bu proje aktif biçimde uygulanıyor. Bu sene de 680 tane okulumuzda bu projeyi tamamlayacak ve bu vesileyle Ankara’daki ortaöğretim okullarının tamamına yakınına interaktif tahtaları kurmuş olacağız.

Fatih Projesi kapsamında şu ana kadar 40 binden fazla öğrenciye tablet dağıttık. Tüm bu çalışmalar neticesinde hükümetimizin de son derece önemsediği “Fatih Projesi” nde hedefimize doğru yaklaşıyoruz. Fırsatları arttırma ve fırsat eşitliğini sağlama noktasında bu proje son derece önemlidir. Ankara’nın Haymana’sı, Şereflikoçhisar’ı, Nallıhan’ı, Altındağ’ı ve Çankaya’sında öğrencilerin her birisi aynı fırsatlar içerisinde eğitimini gerçekleştirebilecek. Fatih Projesiyle tüm öğrencilerimize fırsat eşitliği sunabildiğimiz için son derece mutluyuz. Öğretmenlerimize de bu projeyi en etkili ve verimli şekilde kullanabilmeleri açısından bir eğitim verdik. Onların bu projeye adaptasyonları, etkileşimli tahtaların kullanımı ve müfredatın ona göre işlenmesiyle ilgili eğitimlerimizi de ayrıca sürdürüyoruz.

Okul öncesi eğitimde gelişmiş ülkelerin gerisindeyiz. Bunun sebepleri nelerdir ve Ankara’daki tablo nedir?

Tabi ki de okul öncesi de bizim üzerinde yoğunlaşmaya çalıştığımız alanlardan birisidir. Bundan on yıl öncesine kadar Ankara’da ve Türkiye’de okul öncesi eğitim alan öğrencilerimizde eğitim oranı %10larda iken bugün bu oran %50lerin üzerine çıktı. Okul öncesi eğitim zorunlu bir eğitim değil; velilerin isteğine bağlı bir eğitim ve 4+4+4 gibi 12 yıllık zorunlu eğitimin dışında kalan bir eğitimdir. Bugünkü eğitimimizde çocuklarımızın %50’den fazlasının okul öncesi eğitimde üç yıla kadar sürebilen bir eğitim almış olmalarını son derece önemsiyorum. Özellikle Bakanlığımız bu sene okul öncesi eğitimle ilgili tam gün eğitimi zorunlu olmaktan çıkartarak bu eğitimi ikili eğitim haline getirmesiyle, biz aynı sınıfları gün içerisinde ikişer defa kullanabilme fırsatına sahip olduk. Bu anlamda derslik yetersizliğimizde söz konusu değil. Okul öncesi eğitimin ne kadar önemli olduğu ve çocuklarımızın gelişimlerine büyük katkı sağladığı hususunda velilerimizin bilinçlerini biraz daha arttırabilmemiz lazım. Okul öncesi eğitim için verdiğimiz oranların içerisinde kurum ve kuruluşların ve belediyelerin açmış olduğu kreşler dahil değil. Ama tabi ki gerek Türkiye’de gerekse Ankara’da bu oranın %70’in üzerine çıkması gerekiyor. Bu anlamda teşvik edici birçok çalışmamız var. Sene sonunda okul öncesi şenlikleri düzenliyoruz. İleriki dönemlerde merkezden uzak ilçelerimizdeki velilere daha teşvik edici bir takım yaklaşımlar sergilenmesi gerektiğini de düşünüyorum.

Çocukların küçük yaşta kitap okuma alışkanlığı kazanması için çeşitli projeler ülkemizin birçok yerinde yapılmaktadır. Sizin bu anlamda gerçekleştirdiğiniz projeleriniz nelerdir?

Kitap okuma alışkanlığının kazandırılabilmesi için bilindiği üzere “Ankara Okuyor” ve “Türkiye Okuyor” projeleri yapıldı. Bizlere gelen dönütleri değerlendirdiğimizde öğrencilerimizin okuduğu kitap sayısı 8 milyonun üzerinde. Biz kitap okuma alışkanlığını hayatımıza dahil edebilecek bir yapıya doğru da gidiyoruz. Öğrencilerimize bu noktada şu anlayışı yerleştirmeye çalışıyoruz. Kitap okumak boş zamanlarda yapılacak bir etkinlik değildir. Kitap okumaya hususi zaman ayırmamız gerekir. Özellikle dershanelerin dönüşmesiyle dershane stresinden kurtulan ailelerimiz ve çocuklarımızın kitap okuma alışkanlığında ciddi oranda bir artış olacağına inanıyorum. Çünkü günlük test çözmek zorunda kalan, haftalık 35-40 saat eğitimden sonra bir de dershane yükünü üstüne alan çocukların kitap okumaya vakti kalmıyordu. Ayrıca bu dershane dönüşümleriyle sadece kitap okuma alışkanlığında değil pek çok sosyal alanda çocuklarımızın gelişim göstereceğine inanıyorum. Çocuklarımızın sosyal, kültürel ve sanatsal alanlara karşı ilgi ve alakalarının artmaya başlaması ve bu alanlarda onların desteklenmesiyle hem yetilerinin geliştirilmesi hem de özgüven kazanımlarının sağlanması bakımından çok önemli olacağını düşünüyorum. Biz bunları mutlaka sağlamak zorundayız. Sportif faaliyetlerle çocuklarımızı daha sağlıklı hale getirebilmeli, sanatsal yaklaşımlarla çocuklarımızdaki o engin duyguları harekete geçirebilmeliyiz. Kendisini ifade edebilen, toplum karşısında cümleler kurabilen, insanlarla iletişim içerinde olabilen sağlıklı bireyler yetiştirebilmek bizim temel görevlerimiz içerisindedir.

Okullarımızda ve ilçelerimizde şu anda tiyatro çalışmaları, şiir dinletileri ve halk oyunları gibi öğrencilerimizi sosyal faaliyetlere yönlendirdiğimiz çalışmalarımız var. Biz şuna inanıyoruz: Çocuklarımızın neye yetenekleri varsa o alanda onları desteklemeliyiz. Her öğrencimizin en az bir alanda bile olsa gelişim göstermesini istiyoruz. Futbol, basketbol, müzik, satranç ya da resme meyilliyse kısaca hangi alanda bir yeteneği var ise çocuklarımızın bu faaliyetlerde bulunmalarını sağlamalı ve o alanda gelişimini çok erken yaşlarda temin etmek zorundayız. Çocuklarımızı sadece akademik anlamda doyurmak bizim için yeterli değildir. Onları tam donanımlı, kendilerine özgüveni yüksek bireyler haline getirebilmek çok önemli. Bırakın yanlış yapsınlar, hata yapsınlar, eksik yapsınlar ama sahneye çıksınlar, ön planda olsunlar, bırakın bir şey yapsınlar. Ben İlçe Milli Eğitim Müdürlerimizle yaptığımız toplantılarda da aynı şeyleri dile getiriyorum. Yeni yaptığımız okullarda çok amaçlı salonlar, konferans salonları ve kapalı spor salonlarının sayılarını artırmak istiyoruz. Keşke okullarımızda yüzme havuzları yapabilsek. Keşke çocuklarımız yüzme eğitimi alabilseler. Ama bunlar çok uzak değil çünkü Türkiye’nin buraya doğru yöneldiğini biliyorum. Mili Eğitim Bakanlığı bugün bütçeden en fazla payı alan Bakanlıklardan bir tanesi. Bu da Hükümetimizin eğitime ne kadar önem verdiğini, çocuklara ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Bugün öğretmenler olarak 900 bine yaklaşmış müthiş bir aileyiz. Donanımlı öğretmenlerimiz ve oldukça özverili bir ekibimiz var. Benim özellikle yeni gelen kuşağa karşı çok büyük bir güvenim var.

Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından bir sosyal ve kültürel sorumluluk projesi olarak gerçekleştirilen “Dedeme ve Nineme Mektup” yarışmasının ödül töreni gerçekleştirildi. Bu sosyal sorumluluk projesinin amaçları nelerdir?

İnsanlar eskiden sevgilerini, özlemlerini anlatmak için mektuplar yazardı. Askere gidenler askerlik anılarını, gurbette olanlar özlemlerini, duygularını mektuplara dökerdi. İnsanlar eskiden birbirleriyle mektuplar aracılığıyla iletişim kurar ve duygularını çok yoğun yaşardı. Biz toplum olarak duygularıyla yaşayan bir milletiz. Teknolojiye karşı değiliz ondan da faydalanalım ama maalesef sosyal paylaşım alanlarında 140 karaktere bağımlı olarak iletişim kuran bir nesil haline geldik ve bu durum açıkça söylemek gerekirse beni rahatsız ediyor. Biz Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü olarak “Dedeme ve Nineme Mektup” projesiyle bu nesle, çocuklarımıza ve gençlerimize iletişim kurmada mektuplaşmanın önemini ve en güzel iletişim yöntemlerinden biri olduğunu göstermek istiyoruz. Biz bu projeyle çocuklarımızdan mektup yazmalarını istedik. Ama bu mektupları kime yazacaklardı? Bunu dedelerine ve ninelerine yazsınlar istedik. Eskiden üç kuşak bir arada yaşardı. Özellikle torunlar dedelerini ve ninelerini sakin bir liman olarak görürdü. Çünkü onlar bizim gözümüzde en zor anların kurtarıcısı ve şefkatin temsilcileriydi. Bir hata yapıldığı zaman anne ve babalarından kaçan çocuklar dede ve ninelerine sığınırdı ve kimse onlara dokunamazdı. Dedeler ve nineler gerçekten bir ailenin bereketiydi. İşte biz yeniden bunu yaşatmak istiyoruz.

Günümüz modern toplumundaki yaşam biçimimiz kesinlikle çocuklarımızın aleyhine işledi. Eskiden çocuklarımız toprakla oynardı, bahçeyi, parkları bilirdi. Oyun alanlarında geleneksel çocuk oyunlarımızı oynarlar, yorulurlar, üstleri başları kirlenirdi ama çocuklarımız bu oyunlarla hem enerjilerini atabilir hem de bundan zevk alırlardı. Bu kadar gri tonlar yoktu. Her taraf yeşildi, topraktı. Şimdi asfaltlarımız var, kaldırımlarımız var, betonlarımız var. Yaşam standartlarımızda binalar yükseldi. Komşuluklar son derece azaldı. Bunun sonucunda da ciddi manada değer kaybı yaşandı. İşte biz bu projemizle, çocuklarımızın hem mektup yazma alışkanlığını kazanmalarını istedik hem de duygularını kağıda dökebilmelerini önemsedik. Ayrıca da kuşaklar arasındaki bağı güçlendirmek istedik. Yeniden değerlerimizle buluşmayı istedik.

“Dedeme ve Nineme Mektup” çalışmasının değerlendirmesinde birinci olan öğrencimiz -bir ortaokul öğrencisi- dedesine ve ninesine üç sayfadan oluşan o kadar nefis bir mektup yazmış ki, o mektubu dinleyince dedik ki: Biz bu projede amacımıza ulaşmışız. Ödül töreni yaparken çocuklarımızdan bir ricada bulunduk onlardan törene, yanlarında dedelerini ve ninelerini de getirmelerini istedik ve sağ olsunlar onlar da teşrif ettiler. Ödül töreninin gerçekleştiği salonda çok güzel bir manzara oluştu ve bu sahnedeki görüntü bizim için çok değerliydi. Sahnede ayrıca oldukça duygusal anlar yaşandı. İşte bu sebeplerle biz bu projeyi hem kalıcı hale getirmek hem de diğer illerimize örnek olmak istiyoruz. Çünkü bizim bizi biz yapan değerlerimiz var. Bildiğimiz bir gerçek var ki toplum olarak biz değerlerimizi kaybedersek çok şey kaybederiz. Modern hayat bizim çoğu işimizi kolaylaştırdı. Ama manevi olarak da bizden çok şey aldı, götürdü. Bizim yeniden o değerlerle buluşarak ve değerlerimizi yaşatarak mutluluğu yakalamamız gerekir. Biz mutlu olmak istiyoruz. Aslında insanlar bir şeyi mutlu olmak için yapar. Başarırsınız ve mutlu olursunuz. Başarmak sadece kendi başına yeten bir şey değildir. Amaç mutlu olmaktır. Çevresiyle, ailesiyle, yaptığı işle mutlu olabilmektir. Mutlu olmadığınız zaman kağıtların, sıraların ve pek çok şeyin de bir anlamı yok.

Öğrencilerimizin okulda olmadığı zamanlarda okullarımızın çok boş olduğunu ve soğuk binalar haline geldiğini çok net bir şekilde söyleyebilirim. Öğrencilerin cıvıltısı, gürültüsü, koridorlarda koşuşturmaları yoksa okulun bir anlamı yok. Eğitim öyle bir şey ki sadece matematik öğretmek değil. Eğitim bir hayat tarzı. 3 yaşındaki çocuğu alıyorsunuz, yüksek öğretimi de dahil edersek 25 yaşına kadar eğitiyorsunuz. Çocuğun hayatının önemli bir zamanı annesinden ve babasından çok okulda geçiyor. Bu nedenle okullarımızı bir yaşam merkezi haline getirmek zorundayız ki çocuklarımız okullarına koşarak gelsinler.

Meclis Özel Dergisi - Mayıs 2015

http://meclisozel.com/bizden-haberler/okullarimizi-bir-yasam-merkezi-haline-getirmek-zorundayiz/

meclis-ozel-dergisi.jpg

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum