Ali Yalçın'dan 100 Temel Eser Eleştirisi
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Yeni yıla yeni tartışmayla girdik. İzmir’de bir veli; öğrencilerin mutlaka okuması önerilen Bakanlık tavsiyeli ‘100 Temel Eser’ arasından John Steinbeck’in ‘Fareler ve İnsanlar’ adlı kitabının gözden geçirilmesi talebiyle İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yazılı başvuruda bulunuyor. İl Milli Eğitim Müdürlüğü ise velinin talebi üzerine içlerinde okul müdürü de bulunan edebiyat öğretmenlerinden müteşekkil ‘Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’na kitabı incelettiriyor. Komisyon inceleme raporunu tamamlayınca İl Milli Eğitim Müdürlüğü resmi prosedürü tamamlamak üzere raporu Bakanlığa gönderiyor. Buraya kadar her şey normal… Fakat bir gariplik oluyor ve bu rapor birileri tarafından “’Fareler ve İnsanlar’ ve Sansür” başlığı ile basına yansıtılıyor. Söz konusu haberde, ‘Talim Terbiye Kurulu’nun onayından geçen ve yıllardır okutulmasında hiçbir sakınca görülmeyen kitap’ diye yapılan girizgâhtan sonra Nusaybin Belediyesi ile birlikte ‘Zerdüştlük Paneli’ düzenleyen ve kendilerinden zaten başka bir yaklaşım da beklemediğim Eğitim-Sen’in İzmir Şube Başkanı “yüzebildiği için şükreden ördekler, tanrıya dua eden tavuklar’ öneriliyor da neden bu kitap sakıncalı bulunuyor” diye cümle kuruyor. Bizler böylece konunun kimler eliyle gündeme geldiğini de öğrenmiş oluyoruz. Bu zevatın bu konuyu neden gündeme getirdiğini anlamak için Bakan Dinçer’in aşağıda dikkat çekeceğim açıklamalarına bakmak gerekir.
Kitap ve yapılan tartışmalara dönecek olursak, bu olaydan sonra Ak Parti’nin kitaba ve kültüre yaklaşımı adeta topa tutuluyor. Başbakan’a dindar nesil göndermeleri yapılıyor. Konu kültür seviyesi ile alakalı olunca Diplomasi Muhabirleri Derneği’nin toplantısında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay topa giriyor ve "Bereket versin ki bizim bakanlığımızdan kaynaklanmış bir olumsuz haber değil" diyerek derin bir oh çektikten sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan kamuoyunu ve kendisini rahatlatacak bir açıklama beklediğini ifade ediyor. Bakan Günay, ‘Steinbeck'i hizaya sokmaya çalışan anlayışta kafaların’ olmasından dolayı üzüntülerini belirtip; “Eğer gerçekse bu olaylar, vahimdir. Bunları hiçbir biçimde kabul etmem mümkün değildir" diyerek adeta İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ve kitapla ilgili raporu yazan edebiyat öğretmenlerine teessüflerini iletiyor.
Konu dikkatimi çekiyor. Kültür Bakanı’nı derinden yaralayacak kadar haksızlığa maruz kalan Steinbeck'i tanımadığım için kendimi suçluyorum. ‘Fareler ve İnsanlar’ kitabının kitaplığımda olmadığını kimseye çaktırmadan, aman kimse cehaletimi fark etmesin, diyerek temin ediyor ve başlıyorum okumaya… Ve sayfa 63-64’e geliyorum.
-"Yarın akşam bizimle kasabaya gelsenize" dedi Whit.
"Ne yapıyorsunuz kasabada?"
"Her zamanki şey işte. Yaşlı Susy'nin evine gideriz biz hep. Çok güzel bir yer orası. Yaşlı Susy çok komik kadındır, boyuna espri yapıp durur. Geçen Cumartesi gecesi verandadan eve girdiğimizde öldürdü bizi gülmekten. Kapıyı açtı ve arkasına dönüp 'Giyinin kızlar, şerif sizi almaya gelmiş,' diye bağırdı. Ağzı bozuk bir kadın değildir, hem kibar hem de komiktir. Beş kız çalıştırıyor evinde."
"İki buçuk veriyorsun sadece. Yirmi beş sente bir duble viski içebilirsin. Susy'nin güzel koltukları var, onlara kurulup (63.sayfa) içkini içebilirsin. Canın kız çekmiyorsa bir koltuğa oturup içkini yudumlayabilirsin de, bütün gün takılabilirsin orada Susy sesini çıkarmaz. Müşteri peşinde koşturmaz, kız istemeyenleri kapının önüne koymaz."
"Bir gelip görmek lazım," dedi George.
"Gel tabii. Çok eğlenceli bir yer, hiç durmadan espri patlatıp durur Susy. Geçenlerde ne dedi biliyor musun? 'Yere bir halı serip, masaya da süslü bir lambayla bir gramofon koyup ev işlettiklerini sananlar var.' Clara'nın evini söylüyor. 'Ben siz erkeklerin ne istediğini çok iyi bilirim,' dedi sonra. Benim kızlarım temizdir ve viskime de su katılmamıştır,' dedi. İlle de süslü lambaya bakıp kazıklanmak istiyorum ben diyorsanız nereye gideceğinizi iyi biliyorsunuz,' dedikten sonra bir de şunu ekledi: 'Burada süslü lambaya bakmayı sevdikleri için pantolonlarının önünü kaldırarak yürümek zorunda kalan çocuklar görüyorum ben.'"
"Clara da rakip evi işletiyor herhalde, öyle değil mi?" diye sordu George.
"Evet," dedi Whit. "Biz oraya gitmeyiz hiç. Clara kızlar için üç dolar, bir duble için de otuz beş sent istiyor. Bir de hiç Susy gibi eğlenceli biri de değil. Hem Susy'nin evi temizdir, bir de o rahat koltuklar muhteşemdir. Çoluk çocuğu da sokmaz içeri."
"Lennie ile para biriktiriyoruz biz," dedi George. "Gelip bir duble içki içebilirim, ama iki buçuk dolar vermem ben."
"Erkek dediğin arada bir eğlenmeli," dedi Whit.
“Kapı açıldı, Kennic ile Carlson birlikte içeri girdiler. Lennie dikkat çekmemeye çalışarak yatağına gidip oturdu. Carlson da yatağının altından çantasını çıkardı. Hâlâ duvara dönük yatan yaşlı Candy'ye bakmadı hiç”(64)
Olay ortada… İki randevu evi birbiri ile kıyaslanarak verdikleri hizmetler karşılaştırılıyor. Viskinin ve kadınların kaç para ettikleri, verdikleri hizmetin (!) kalitesi, işletenlerin özellikleri anlatılıyor. Kitabın kızlara ne tavsiye ettiği konusuna girmiyorum; ama "Erkek dediğin arada bir eğlenmeli” diyerek adeta ‘sen olsan hangisine gidersin’ deniliyor.
"Bereket versin ki bizim bakanlığımızdan kaynaklanmış bir olumsuz haber değil" diyen ve derin oh çeken Ertuğrul Günay’ın göndermesi Milli Eğitim Bakanı’nı suçluluk psikolojisine soktu mu sokmadı mı bilemiyorum; ama Bakan Dinçer, sansür iddialarının Bakanlığın kitap değerlendirme sistemini değiştirmesinden kaynaklandığına dikkat çekiyor. Bakan; “Bütün bu tartışmalar, Talim Terbiye Kurulu'nda kitap inceleme ve değerlendirme sürecini değiştirmemizle başladı… Orada uzun yıllardan beri var olan bir değerlendirme sistemini değiştirdik. Onun yerine son derece modern dünyanın bu anlamda kullandığı yeni bir yöntemi uygulamaya koyduk. Panel sisteminin uygulamaya konulmasıyla da oradaki görevli olan öğretmenler okullara geri döndüler. Acaba tam bu süreçte sansürle ilgili tartışmaların yapılması ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın bunun üzerinden yıpratılmaya çalışılması sizce tesadüf mü? Bana göre çok anlamlı bir süreçten geçiyoruz'' diyor.
Basın ve iletişimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmam hasebiyle, Talim Terbiye Kurulu ve tamamı Eğitim-Sen’li öğretmenlerden oluşan kitap inceleme komisyonlarıyla ilgili basına yansıyan haberler, protestolar gözümün önüne geldi. “Yüzebildiği için şükreden ördekler, tanrıya dua eden tavuklar” şeklinde dinsel tema içeren şeyler öneriliyor da kadın pazarlayan iki randevu evinin hizmet ve kadınlarının karşılaştırılmasından neden rahatsız olunuyor’ diyen bakış açısının acaba daha hangi kitapları Milli Eğitim onaylı olarak önermiş olabileceği sorusunu da sordum kendi kendime.
Kitap, kadın pazarlayan iki randevu evini, medya ise iki bakanın konuya yaklaşımını kıyaslayadursun; ben, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun Türk Milli Eğitimi’nin Genel Amacı’nda yer alan “Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı” nesiller yetiştirmek cümlesinden ‘ahlak’ kısmına dikkatleri çekeyim.
Whit, "Erkek dediğin arada bir eğlenmeli," diyebilir. Batı kültür ve ahlakı için randevu evleri, içki, kadın, esrar, eroin hayatın anlamı da olabilir. Batıdaki ahlaki çöküşün toplumumuza sirayet eden yönleri ve toplumumuzda yaşanan olumsuz örnekler, hiçbir ahlak ve ilkesi olmayan gazetelerin üçüncü sayfaları için bulunmaz nimet de olabilir. 100 Temel Eser diye bir şey olmalı mı olmamalı mı? bu ayrı bir tartışma konusu; ama çocuklara eğer okuyacaksanız şu 100 kitabı mutlaka okuyun diye bir tavsiyede bulunulacaksa, tavsiyede bulunan Bakanlığın; önerdiği kitapları, İzmirli velinin dediği gibi gözden geçirmesi gerekmez mi?
Kitap en iyi arkadaştır. Tabi ki arkadaşın iyisi de olur kötüsü de. Kitaplar da tıpkı dostlar gibi iyi seçilmelidir. Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diyenler, ‘önerdiğin kitaplara bir bakayım senin nasıl bir Bakanlık olduğunu söyleyeyim’ de diyebilirler. Tahminleri bir kenara bırakıp ortadaki gerçeği ele alırsak bu tür kitapların öğrencilere ne zararı var da denilebilir. Fakat unutulmamalı ki belli bir birikime erişmeyen gençlerin bu tür eserleri okumasının Bakanlık tarafından tavsiye edilmesi farklı bir konudur. Cinsel konulara merakın fazla olduğu, kimlik karmaşası yaşayan, ruhsal açıdan fırtınalı bir dönemde olan, yeni şeyler deneme merakının zirve yaptığı bir zaman diliminde öğrencilere adeta sen olsan hangi randevu evine gidersin sorusunu sormak Türk Milli Eğitim sisteminin hangi genel amacı ile açıklanabilir?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye ettiği kitabın her satırı sınıfta öğrencilerin karşısında öğretmeni tarafından sesli bir şekilde okunabilmeli ve içerisinden sorular sorulabilmelidir. Sayın Ertuğrul Günay, yukarıda alıntıladığım yerleri 9. sınıftaki öğrencilerine sınıfta yüksek sesle okuyup öğrencilerin dikkatini toplamak için: Susy'nin rendevu evine mi gidersiniz yoksa Clara’nın mı? Clara kızlar için üç dolar, bir duble için de otuz beş sent istiyor. Bir de hiç Susy gibi eğlenceli biri de değil. Hem ayrıca Susy'nin evi temizdir, bir de o rahat koltuklar muhteşemdir. Çoluk çocuğu da sokmaz içeri" diyerek 9. sınıf öğrencilerine dönüp; “siz olsanız yetişkinler olarak(!) hangisine gidersiniz” diye sorabilir mi? Eğer 9. sınıf öğrencilerine bu soruyu yüksek sesle sorabilecekse Bakanın kendi ifadesiyle durum gerçekten ama gerçekten çok vahimdir.
Ak Parti Kültür Bakanı’nı gözden geçirir mi bilemiyorum; ama Milli Eğitim Bakanlığı tavsiye ettiği 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay ise kendisini lütfen gözden geçirsin.
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.