Ali Yalçın: Yetkili sendika olmanın değeri yok

Ali Yalçın: Yetkili sendika olmanın değeri yok

Memur-Sen tarafından organize edilen “Toplu Sözleşmenin Dünü Bugünü Yarını Paneli,” Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik, Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu üyesi Prof Dr. Vedat Bilgin ve alanında

Memur-Sen tarafından organize edilen “Toplu Sözleşmenin Dünü Bugünü Yarını Paneli,” Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik, Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu üyesi Prof Dr. Vedat Bilgin ve alanında uzman çok sayıda akademisyen ve çalışma hayatı uzmanının katılımıyla Memur-Sen Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Programın açılışında konuşan Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hacı Bayram Tonbul, toplu sözleşme hakkının 7.yıl dönümünde gerçekleştirilen bu programla toplu sözleşme sistematiğinin tekrar masaya yatırılacağını ve buradan çıkan sonuçların tarihe bir not olarak kaydedileceğini belirtti.

Yalçın: Toplu sözleşme hakkının kazanılmasında payımız büyük

Genel Başkan Ali Yalçın, Kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkına sahip olmasında Memur-Sen’in payının büyük olduğunu ifade etti. Toplu sözleşme olmadıkça toplu görüşme masasına oturmayacağız” çıkışıyla toplu sözleşme düzenlemesinin referandum paketine girmesini sağlayanın da Memur-Sen olduğunu belirten Yalçın, bu hakkın pakete girmesi sonrası, “Toplu Sözleşmeye de Toplumsal Sözleşmeye de EVET” kampanyasını yürüterek anayasal teminatın millet tarafından tescillenmesinde rol oynadıklarını belirtti.

Örgütlenmeye dair tüm süreçlerin ortak hedefi toplu sözleşme

Emeğe değer katma noktasında örgütlenmeye dair bütün süreçlerin ortak hedefinin toplu sözleşme olduğunun altını çizen Yalçın, “Örgütlenmenin amacı; hakkınızı aramak ve pazarlık noktasında güçlü olmak. Grevin gerekçesi, toplu pazarlıkta anlaşamamak, emeğe hakkının verilmesi sonucunu doğuran çizgiye ulaşamamak. Bu yönüyle toplu sözleşme; sendikal haklar üçlüsü arasında bir yönüyle diğer iki hakka hem teorik hem de pratik gerekçe üreten hak konumundadır” ifadelerini kullandı.

Dünyanın yeni düzen, insanlığın yeni paylaşım arayışlarına yöneldiği ve hız verdiği bir sürecin yaşandığına dikkat çeken Yalçın, adalete, bölüşmeye, hakça paylaşmaya dair tenkit ve tekliflerin eskiye nazaran fazlalaştığını aktardı. Türkiye’de de sendikal alana, toplu sözleşme mevzuatına dair kapsamlı bir tartışmanın yapılması gerektiğini belirten Yalçın, “Toplu sözleşme hakkının ve uygulamaların ideal çerçevesini birlikte tartışmalıyız. Emeğin hakkını aramasını, korumasını ve almasını sağlayacak sendikal haklar düzlemini birlikte oluşturmalıyız” diye konuştu.

Emeğe değer vermek insan onuruna saygı göstermek için ön şarttır

Yalçın toplu pazarlık masasının emeğin hakkını teslim etme masası olarak görülmesi gerektiğini kaydederek şöyle devam etti: “Kamu İşvereni, toplu sözleşme masasını hem kul hakkına girme riski taşıyan hem de adaleti ve hakkaniyeti tesis etme imkânına kavuşturan fırsat olarak görmeli. Kamu bütçesinden kamu görevlilerine daha az pay vermeyi başarı sayan, bu anlayışla oluşturdukları sosyal maliyete gözlerini kapayan yanlıştan dönülmeli, anlayıştan vazgeçilmelidir.”

Memur-Sen olarak; “Emeğe değer vermek insan onuruna saygı göstermek için ön şarttır” dediklerini vurgulayan Yalçın, emeğin tanımını; “Emek insanın varoluşsal eylemidir, emeğe değer vermek insan onuruna saygı duymanın mutlak gereğidir” ifadeleriyle yaptı.

Sendikacılar ve sendikacılığın muhaliflikten beslendiğinin altını çizen Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Kastımız karşıtlık ya da düşmanlık değil elbette. Burada muhaliflik; kendi mecrasından bakarak duruma, konuya, güne ve yarına dair farklı bir öneri, eleştiri, tepki geliştirme iradesidir. Diğerini yok sayma ya da yok etme becerisi değildir. Bu yönüyle sendikalar, işveren düşmanı; kamu görevlileri sendikacılığı zemininde kamu işvereni/devlet düşmanı ya da karşıtı değildir. Kamu işvereni de, sendikaları, sendikacıları ve sendikalıları düşmanı, karşıtı ve rakibi görmemeli, göstermemelidir. Sendikaların, konfederasyonların isteklerine, taleplerine, tekliflerine, önerilerine olumsuz cevap vermeyi, zamana yayarak değersizleştirmeyi, sendikaların katılımcı reflekslerini, diyalog beklentilerini egemen devlet penceresinden sindirmeyi ‘başarı’ saymak hatasına kesinlikle düşülmemeli.”

Adil ücret, saygın iş, katılımcı müktesebat gibi birçok konuda birikim ve sonuç üretmek durumundayız

Yetkili sendikaların, konfederasyonların masada pazarlık gücünü hafifletmeye, pazarlık süresini azaltmaya, kamuoyu baskısı ve desteği üretmesine engel olmaya dönük yasa maddelerinden de masa pratiklerinden de medet uman anlayış teoriden de pratikten de arındırılmasının artık elzem olduğunu aktaran Yalçın, “Adil ücret, saygın iş, katılımcı müktesebat gibi birçok konuda birikim ve sonuç üretmek durumundayız. Memur-Sen olarak, emeğimizin karşılığının hak olarak görülmesini, emeğe değer, işimize, alın terimize ücret verilmesi anlayışının hâkim olması gerektiğini savunuyoruz” dedi.

Türkiye’de; Sendikal örgütlenme, siyasi tarihin defoları yüzünden geç, toplu pazarlık siyasetin korkuları yüzünden içi boş başladığını anlatan Yalçın, “Türkiye’de özellikle kamu görevlileri sendikacılığının tarihi çok eskiye dayanmıyor. Hatta sendikal alanda ölüp dirilme eylemlerini içeren ilginç tarihi eşikler var. Darbeler, muhtıralar, açık ve gizli vesayet dönemleri, sendikaların kurulmasını, yaşamasını, etkinlik alanını büyütmesini engellemiştir” ifadelerini kullandı.

Örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasının önemine değinen Yalçın, örgütlenmeye dair her yasağın Türkiye’nin gücünden şüphe etmek demek olduğunu aktardı.

Problemler hala çözüm bekliyor

“Vesayet sistemi bitti fakat sendikal alana dair vesayet dönemi vehimleri etkinliğini yitirmedi” algısından, anlayışından, kaygısından herkesi kurtarmak ve kurtulmak gerekiyor” diyen Yalçın, “4688 sayılı Kanunun ilk halinde toplu pazarlık hakkı yoktu, bugünkü halinde ise taraflar arası eşitlik yok. Yasanın ilk halinde yetkiye itibar, taraf sıfatına iktidar yoktu, bugünde yok. Toplu sözleşme metni yoktu bu günde toplu sözleşme metninin kapsamında çok fazla hakkın yer almasına imkân yok. Çünkü özlük hakları ve çalışma şartları kapsam dışı kabul ediliyor. Grev yoktu, bugünde yok. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu yoktu, bugünkü halinde ise Kurul var fakat hakemlik yapmasına imkân yok. Kanunda birçok yasak ve sınırlamayla yürürlüğe girdi. Bugün, yasanın içeriğinde ilk halinde olmayan toplu sözleşme hakkı var fakat bu hakla ilgili birçok yasak ve sınırlama da hakla birlikte kanuna dâhil edildi” ifadelerini kullandı.

Toplu sözleşme masasındaki sorunlara değinen Yalçın, siyasette en çok oyu alanın iktidar olduğunu ancak sendikacılıkta en fazla üyeye sahip konfederasyonun iktidar değil iktidar ortağı olabildiğini kaydetti.

Yetkili sendika üyesi olanlara artırımlı ikramiye ödenmeli

Yalçın şöyle devam etti: “Yetkili sendika ve konfederasyon olmanın değeri ve önemi olmadığı gibi yetkili sendikanın üyesi olmanın da önemi ve değeri yok. Hatta sendika üyesi olmanın da değersizleşmesine zemin oluşturan hükümler var. Toplu sözleşmeden yararlanmak için sendikalı olmanıza gerek yok. Fakat toplu sözleşmeyi sendikalar imzalıyor. Sendika üyesi olarak emeğin hakkını aramada dayanışmaya dâhil olmamak sendikal mevzuatta sorun teşkil etmiyor. Çünkü sendika üyesi olmayan kamu görevlilerinin de toplu sözleşmeden dayanışma aidatı ödemeden yararlanma hakkı var. Yetkili sendika üyesi olmakla yetkisiz sendika üyesi olmak arasında da bir fark yok. Her ikisi de aynı miktarda toplu sözleşme ikramiyesi alıyor. Oysa ya yetkili sendika üyesi olanlara artırımlı ikramiye ödenmeli ya da yetkisiz sendika üyelerine toplu sözleşme ikramiyesi ödenmemeli.”

Kamu görevlileri sendikacılığının örgütlenmede, işçi sendikacılığının sadece Türkiye’de değil dünyada ulaşamadığı rakamlara, oranlara çok kısa bir sürede ulaştığını belirten Yalçın, %70’lere varan örgütlenme oranına rağmen toplu pazarlık hakkında olması gereken haklara, imkânlara, fırsatlara, kurallara henüz %50 seviyesinde dahi ulaşılamadığını sözlerine ekledi.

Oluşan sıkıntının temelinde kapsam sınırlaması var

Toplu sözleşme hakkına ilişkin Anayasa değişikliği sonrasında 4688 sayılı kanunda daha kapsamlı ve daha tutarlı değişiklikler yapma fırsatının kullanılamadığını anlatan Yalçın, “2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile kamu görevlileri sendikacılığında toplu sözleşme hakkı anayasal teminata kavuştu. Fakat ne yazık ki Anayasa değişikliği doğrultusunda 4688 sayılı Kanunda yapılan değişiklik bu teminatı gerçek anlamda hayata geçirecek bazı unsurlardan yoksun bir içerikle gerçekleşmiştir. Öncelikle, toplu sözleşmenin kapsamıyla ilgili sınırlama yapıldı. Statü hukuku ile sözleşme düzeni arasında uyum sağlanması’ gerekçesiyle toplu pazarlıkta sadece mali ve sosyal hakların kapsamda olacağı hükmüyle, toplu sözleşmenin düzenleyici etkisi kısıtlandı. Toplu sözleşmenin kapsamında sınırlama yapmak, toplu sözleşme masasına fazla sandalye koymak pazarlık hakkına müdahaledir. Bu yönüyle oluşan sıkıntının temelinde, kapsam sınırlaması yapma gereksizliği var” ifadelerini kullandı.

Kamu işvereninin toplu pazarlık masasının kapsamını genişletmeyi, sandalyelerini azaltmayı, bütçesini çoğaltmayı, süresini uzatmayı düşünmesi gerektiğini söyleyen Yalçın, yanlışta ısrarın sosyal maliyet doğuracağını belirtti.

“Sözleşme konularında cimri davranan yasa, masanın öznelerinde cömert davranmıştır” diyen Yalçın, “Sahada yetki verilmeyenlere, kanunda bir fıkrada yetki verilmesi adil ve hukuki değildir. Elbette bütün konfederasyonlar toplu pazarlığı takip etmeli, fakat kanun sahanın yetki vermediği örgütleri taltif etmemeli. Hükümet modeli değişikliğiyle iki kanatlı yürütme erkini tek kanatlı bir konuma ulaştırırken, toplu sözleşme masasının emek tarafında üç kanatlı bir temsil oluşturulmasını çoğulculuk, kapsayıcılık, çok seslilik gibi süslü kelimelerle aktarmayı ve durumu böyle atlatmayı kimse düşünmemelidir. Toplu sözleşme sürecinin yönetiminde ve Masaya sunulacak tekliflerin karşılıklı verilmesinde adil yaklaşım eksikliği mutlaka giderilmeli” ifadelerini kullandı.

Toplu sözleşme takvimi, süreci ve masanın yönetiminde de sorunlar var

Toplu Sözleşme masasına ve sürecine yönelik sıkıntılar kapsam ve yetki alanlarıyla sınırlı olmadığını bildiren Yalçın gerek toplu sözleşme takvimi gerekse toplu sözleşme sürecinin ve masanın yönetiminde de sorunların olduğunu belirtti. Yalçın, “Toplu sözleşme masasının gündemini oluşturacak teklifler noktasında açık bir eşitsizlik ve adaletsizlik var. Emek tarafı, tekliflerini toplu sözleşme görüşmelerinden önce Kamu İşverenine teslim etmek durumunda. Kamu İşvereni ise teklif sunma yükümlülüğünden istisna tutulmuş durumda. Emek örgütünün verdiği tekliflere evet ya da hayır demek ya da o teklifte eksiltme yapmak suretiyle bir karşı teklif sunma keyfiyetini kullanıyor. Eşitler arası pazarlık açısından bu anlaşılabilir ya da kabul edilebilir bir durum değil. Konfederasyon ve sendika, toplu sözleşme tekliflerini kamuoyuyla paylaşırken ve kamuoyu baskısına muhatap olmayı göze alırken, işveren tarafı ise ne yazık ki masadaki muhatabıyla paylaşmak için teklif dahi oluşturmuyor. Toplu sözleşme süreci ve takvim noktasında da, eşitler arası pazarlık noktasında da sıkıntılı bir durum söz konusudur. Toplamda 12 tüzel kişilikle pazarlık yapmayı gerektiren ve 12 toplu sözleşme metni oluşturulması anlamına gelen bir süreç için pazarlık noktasında 21-23 gün arası, itiraz noktasında ise 5 günlük bir takvim öngörülüyor. Yine mevcut yasa, yetkili konfederasyon ve sendikaların toplu sözleşme görüşmelerinden çekilmesi ya da görüşmelere katılmaması halinde, yetkiyi sahanın yetki vermediği örgütlere devrediyor. Böylece kamu görevlilerinin iradesi de onların yetki verdiği emek örgütlerinin yetkisi de kanunla gasp ediliyor” diye konuştu.

Yeni Türkiye’nin sivil alana yönelik yapacağı en büyük hamlelerden biri, kamu görevlileri sendikaları alanındaki sınırları ve yasakları kaldırmak

Yalçın şöyle devam etti: “Grev hakkı mutlak bir hak olarak ve sınırsız bir kapsam olarak kamu görevlileri sendikacılığında olmalı mı tartışmalarına da ışık tutacak şekilde 4688 sayılı Kanuna yönelik değişiklik çalışmalarında mutlaka grev hakkı ana gündem maddesi olmalıdır. Toplu sözleşme süreciyle ilgili kanunun diğer bir handikabı da uzlaşmazlık halinde başvuru makamı olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun yapısı, işleyişi ve itirazların inceleme içeriği sorunu. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun üye yapısı Kamu İşvereni lehinedir. Adı Hakem Kurulu olmasına karşın niteliği itibariyle Kamu İşvereninin Hâkimiyet Kurulu görüntüsü ortaya çıkıyor. Başkanın ve akademisyen üyelerin mutlaka ya ilgili tarafların her birinin kendi iradesiyle ya da siyasi iradenin müdahalesinin olmayacağı başka bir yöntemle belirlenmesi gerekiyor. Yeni Türkiye’nin sivil alana yönelik yapacağı en büyük hamlelerden biri, kamu görevlileri sendikaları alanındaki sınırları ve yasakları kaldırmak olacaktır.”

Bilgin: Emeğin ve demokrasinin kaderi özdeştir

Konuşmasında dünya tarihinden örnekler sunarak emek dünyasının gelişiminden doneler sunan Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu üyesi ve Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı Prof. Dr. Vedat Bilgin, sendikaların sanayi toplumunun bir ürünü olduğunu kaydetti.

Sanayileşmenin birçok değişim ortaya koyduğunu aktaran Bilgin, bu yeniliklerin başında toplumu homojenleştirmesinin geldiğini söyledi. Aynı zamanda toplumsal sınıfların ortaya çıktığından bahseden Bilgin, bu sınıfın da geçmişteki sınıf telakkisinden farklı olduğunu belirtti.

Bilgin şöyle devam etti: “Toplumsal sınıf dediğimiz şey tarihin her döneminde ortaya çıkan bir olgudur. Fakat sanayileşmeyle ortaya çıkan sınıflar başka şeylerdir. Üretilmiş yani doğrudan doğruya emekçilerin de bu sürecin içinde bulunduğu bir olgudur. Ve bu sınıflaşma yeniliğe açık ve gelişime açıktır. Sendikal dünya da böyle bir sınıflaşmanın ürünüdür.”

Sivil toplum kuruluşlarının siyasi hayatın değişim ve dönüşümünde de tarihte önemli roller üstlendiğini kaydeden Bilgin, “Sendikalar demokrasilerle var olabilen örgütlerdir. Bu tüm dünya ülkeleri için sendikaların tarihinin başladığı ilk andan itibaren de böyle olmuştur” diye konuştu.

“Türkiye’de sendikalar ve demokrasinin gelişimi açısından büyük bir paralellik vardır” diyen Bilgin, “İlk sendikaların kurulmaya başlandığı tarihlere mercek tuttuğumuzda bu tabloyu çok daha net görürüz. Üstelik demokrasiye karşı yapılan müdahale dönemlerinde de yine sendikaların bu tablodan kötü etkilendiklerini de görebiliriz. Kapatılanlar ve daha nicesi. Özetlemek gerekirse Türkiye’deki tüm darbeler, sivil toplum kuruluşlarının örgütlü gücüne de karşı yapılmış müdahalelerdir” ifadelerini kullandı.

Bilgin şöyle devam etti: “Bu tarih enstantanelerinden de çıkarabileceğimiz gibi emeğin ve demokrasinin kaderi özdeştir. Biri olmadan diğeri olamaz. Emekle demokrasi arasından zorunlu bir ilişki vardır. Bundan dolayı bizler; emeğin hakkının savunurken demokrasinin de hakkını savunmak durumundayız.”

Türkiye’nin geçirdiği dönüşümle sorunları çözmede tarihi bir eşiğe geçildiğini belirten Bilgin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle militarist bir rejimin değiştirildiğini ve daha demokratik bir sisteme geçildiğini anlattı.

Gelir dağılımında adaletin Toplu sözleşmelerle sağlandığına dikkat çeken Bilgin, değişen sistemle Türkiye’nin çalışan kesiminin payını alacağını ve önündeki engellerin, sorunların kaldırılacağını da sözlerine ekledi. Bilgin, Türkiye’nin önünün açık olduğunu kaydetti.

Faruk Çelik: Sorunların çözüm merci toplu sözleşme masası olmalıdır

Dünya ölçeğinde yaşanan sıkıntılara değinerek sözlerine başlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik, “Dünyada bilgi çağının terör çağına dönüştüğü, insanların çoğaldığı ancak insanlığın azaldığı bir döneminde yaşıyoruz. Derde deva olsun diye kurulan uluslararası kuruluşların da üstüne düşeni yapmadığı bir dönemde yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

İnsanın varoluşsal olarak onurlu bir varlık olduğunu belirten Çelik, insanın doğuştan elde ettiği hakların süreç içerisinde sürekli geliştiğini ifade ederek, “İlk insandan beri süreç daima hakkın ve emeğin aranması ve geliştirilmesi şeklinde ilerliyor. Geldiğimiz noktada sivil toplum kuruluşları da bu hakların aranması ve korunmasında büyük rol oynuyor” şeklinde konuştu.

İslam medeniyetinin hak konusundaki perspektifini de ortaya koyan Faruk Çelik, İslam medeniyetinin, “hak vermek” üzere konumlandığını, diğer medeniyetlerde ise bunun, “hak almak” üzere kurgulandığını ifade etti.

Konuşmasında toplu sözleşme masasının sistematiğine de değinen Çelik, toplu sözleşme masasında alınan kararların uygulanmama konusunun adil olmadığını sözlerine ekleyerek, toplu sözleşmenin mahiyetinin daha iyi anlaşılması gerektiğini ifade etti.

Konuların toplu sözleşme masasında çözülmesi gerektiğinin altını çizen Faruk Çelik, “Başka bir şekilde gerçekleştirilen çözümler, toplu sözleşme masasının da ehemmiyetini ortadan kaldırabilir. Tüm sorunların çözüm merci toplu sözleşme masası olmalıdır” şeklinde konuştu.

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.