Ali Yalçın: Yarım puana ikna olmadık, yarım puan daha kazandık
Eğitim-Bir-Sen 9. Üniversite Teşkilatları Türkiye Buluşması’nın açılışında konuşan Ali Yalçın, başta toplu sözleşme olmak üzere, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Akademik ve idari kadrolar el ele vererek üniversitelerde örgütlülüğümüzü artırmalıyız
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, toplu sözleşme hakkının mimarı olan konfederasyon ve sendika olarak 4. Dönem Toplu Sözleşme’yle kazanım sayısı anlamında yeni bir rekora, maaş ve ücretlerdeki artış yönüyle de bütçe gerçeklerinin, orta vadeye ilişkin öngörülerin üstünde rakam ve oranlara imza attıklarını ifade ederek, “Başarı skalası başarısızlık olanlardan, sendikal sözlüklerinde kazanım kavramı yer almayanlardan 258 kazanımı anlamalarını beklemiyoruz. Kazandıklarımızı, ürettiklerimizi, terimizi, emeğimizi değersizleştirip kirletmelerine, zihinleri bulandırmalarına izin vermeyiz” dedi.
Eğitim-Bir-Sen 9. Üniversite Teşkilatları Türkiye Buluşması’nın açılışında konuşan Ali Yalçın, başta toplu sözleşme olmak üzere, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kamu görevlerinin sorunlarını çözmenin, çalışanları haklarına kavuşturmanın yolunun örgütlenmekten ve örgütlenmeyi büyütmekten geçtiğini vurgulayan Yalçın, “Eğer bugün katsayı adaletsizliğinden bahsedilmiyorsa, başörtüsü yasağı kötü bir anıdan ibaret kaldıysa, cuma namazına gitmek bir sıkıntı olmaktan çıktıysa, seçimle işbaşına gelen rektörlerin sultası sona erdiyse, üniversitelerde çalışma barışı belli bir oranda sağlandıysa, toplumun ve bütün bir üniversite camiasının bu salona, bu teşkilata bir teşekkür borcu vardır. Bunlar kendiliğinden, sloganlarla, laflarla olmadı. Her birinin arkasında alın teri ve bir direnç öyküsü var. Bugün yetkili sendikayız. 500 binin bir iki adım ötede olduğunu görüyoruz. KYK’da, üniversitelerde yetkiliyiz. Bunun bizim için, ülke için, insanlık için önemli olduğunu bilerek ama asla yeterli olmadığının da idrakinde olarak bu yerlere geldik. Türkiye’de 81 ilde 119 devlet üniversitesi var. Bizim sendika olarak, üniversitelerde 37 şubemiz, 9 bağımsız temsilciliğimiz var. Bağımsız ve millî eğitim şubelerine bağlı temsilcilikler dâhil halen üniversite şubesi kuramadığımız 47 il var. Bunlardan 23 il/üniversitede 200 üzerinde üye sayısına ulaşarak şube kurma aşamasına geldik. Üniversitelerde 167 bin 977 kamu görevlisi görev yapıyor. Bunların 66 bin 953’ü sendikalara üye. Bunlardan 32 bin 45’i Eğitim-Bir-Sen üyesidir. Millî eğitimde üyelerimizin çalışanlara oranı yüzde 39,282 iken, yükseköğretimde yüzde 19,077, KYK’da ise yüzde 49,77’dir. Kat ettiğimiz mesafeyi, geldiğimiz noktayı alkışlıyoruz fakat kapasitemizin çok daha iyisini gerektirdiğini de biliyor, bunun için ‘zirveden yeni ufuklara’ demeyi sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.
Türkiye’de ilk defa Yükseköğretime Bakış: İzleme ve Değerlendirme raporu yayımlayan, Genç Memur-Sen ve ADEM’i tüm illerde teşekkül ettiren bir teşkilat olduklarını belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu noktaya kolay gelinmedi. Rektör sultası, 28 Şubat cuntası artık eskisi kadar konuşulmuyorsa bu sizlerin sayesinde oldu. Güven telkin ettik, sesi değil sözü yükselttik. Bunu örgütlülüğümüz sayesinde başardık. Akademik ve idari kadroların iş birliği ile yeni hedeflere ulaşabiliriz. İdari ve yönetsel açıdan en çok sorunun aktarıldığı saha hâlâ üniversite mecrasıdır. Akademisyenler açısından; araştırma görevlisi, 50-d, asistan, yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük kadroları, görevlendirmeler, döner sermaye imkânları gibi konularda birçok sıkıntı, talep, beklenti dile getiriliyor. Akademik camia ne yazık ki, sendikadan destek bekliyor fakat üye olarak sendikaya destek olmaktan kaçınıyor. ‘Bizi neden anlamıyorlar’ diye sitem üretmekten ziyade ‘biz neden anlatamıyoruz’ diye işlem üretmek bizi hedefe götürür diye düşünüyorum. Önümüzdeki Mayıs ayında üniversitelerdeki akademisyen üye sayımızı iki katına çıkarmak için daha çok çalışmalıyız.”
Üniversitelerin gelişimine ve sorunlarını çözmesine katkıda bulunuyoruz
“Sendikal anlayışımızda sadece mali ve sosyal haklarla ilgili çalışmalar yapmak yok. Hizmet ürettiğimiz alanın çerçevesiyle ilgili değerlendirmeler, eleştiriler, öneriler, teklif de misyonumuzun bir parçasıdır” diyen Yalçın, “Yükseköğretim Kanunu’na ilişkin öneriler raporu yayınladık. Raporda, ‘Rektör adaylarının seçimle belirlenmesi usulü kaldırılmalı, kanunda belirlenmiş genel ve özel şartları taşıyan kişiler arasından doğrudan belli bir süre için atama yapılmalıdır’ dedik. Rektör seçimlerinin sosyal ve bilimsel maliyetini dile getirdik. Seçim yönteminin iş, enerji ve üretim kaybına, gerginlik ve ayrışmaya yol açtığını söyledik. İdari personelin seçim dışı bırakılmasının adaletsizliğini ve iş barışına olumsuz yansımalarını vurguladık. Sonuçta rektörlerin derebeylik kurmalarına zemin hazırlayan sisteme son verildi ve doğrudan atama yöntemine geçildi. Öğretim elemanlarının mali hakları raporu hazırladık. Akademik kadroların, idari personelin sıkıntılarını, taleplerini, beklentilerini anlattık. YÖK’ün, ÜAK’ın, TÜBA’nın dahi ortaya koyamadığı nitelikte bir çalışma gerçekleştirdik. Rapor, hem kapsam hem nitelik boyutuyla ilk ve halen tek olma özelliğine sahip. Araştırma görevlilerine, yardımcı doçentliğe ilişkin öneriler karşılık buldu. Ek ödeme sorununu çözdük. Üyelerimiz için görevde yükselme hazırlık kitabı yayınladık. Ezcümle, alana hâkimiz ve sorun çözülecekse tek adres biziz, diyoruz. Üniversitelerdeki kamu görevlilerinin Eğitim-Bir-Sen’in sendikal duruşuna dâhil olmasına zemin hazırlayacak yeni bir süreç başlatmalıyız” ifadelerini kullandı.
Teknoloji üretmede ülke olarak kapasitemizin oldukça altındayız
Medeniyet değerlerimizle barışık üniversiteleri milletimizin, ülkemizin, ümmetin ve daha geniş zeminde insanlığın hayallerini gerçeğe, sorunlarını çözüme ulaştırmada bir imkân olarak gördüklerini kaydeden Ali Yalçın, şöyle konuştu: “Üniversiteler, insan yetiştiren, fikir geliştiren araştırma-geliştirme, inovasyon merkezleridir. Yenilikçi sistemlere, enformatik sistemlere siz yön vermiyorsanız; diliniz, dininiz, kişiliğiniz, nesilleriniz yok edici bir kuşatmayla karşı karşıya kalmaktan kurtulamıyor. Sosyal medya, gerek içerik gerek form gerekse de enstrümanları itibarıyla müdahale edemediğiniz ama kullanmak zorunda kaldığınız bir alan. Maalesef, bilgi, düşünce, teknoloji üretmede ülke olarak kapasitemizin oldukça altındayız. Bir varlık yokluk savaşımı içerisindeki bu toprakların daha fazla gecikmeye tahammülü yok. Küresel sistemin vahşi paylaşım kavgaları arasında, enformatik ve sibernetik saldırıların olağanlaştığı devirde, sendikacılık yapmak hem zor hem kolay. Zordur; çünkü emeğin merkezde olduğu bir gündem oluşturmak oldukça yoğun ve yorucu bir süreç gerektiriyor. Kolaydır; çünkü böylesi süreçlerde kazanımlar için akıttığımız ter, harcadığımız enerji, ‘sendikacılığın hakkını vermek’ noktasında daha fazla imkân ve fırsat sunuyor.”
Yalçın, bir asrı aşan vesayet düzenini, otuz beş yıllık terör düzeneğini tarumar eden milletin ‘Büyük ve Güçlü’ye yürüyüşünü kesmek için yapılan operasyonların şahidi ve def edicisi olduklarını dile getirerek, “Türkiye, yakın geçmişte ayaklanma, kalkışma, darbe ve işgal girişimlerine sahne oldu. Son beş yılda terör müfrezeleri yeniden devreye sokuldu. Hepsinin aynı merkezden kumanda edildiğini, hepsine Türkiye’yi dize getirme emri verildiğini artık hepimiz biliyoruz. Bütün güçlerini Türkiye düşmanlığına zimmetleyen sözüm ona sivil toplum kuruluşlarının, emek örgütü görünümlü bazı yapıların, bir kısım medya organının arka plandaki ikiz kardeşliğini görüyoruz. Türkiye, kendisine milletinin rızası dışında çizilen rotayı reddediyor. Yeni bir misyona ve vizyona yöneldiği için hedef alınıyor. Dünyanın sömürü ve talan düzeneğine her itirazın, küresel şebeke tarafından boğulmak istendiğini defalarca birlikte müşahede ettik. Sendikacılığın, sadece üye kaydederek yapılmayacağını, toplu sözleşme imzalamakla sınırlı kalamayacağını, mali ve sosyal hakları artırmanın yeterli olmayacağını çok iyi biliyoruz” diye konuştu.
Kanın durduğu, nimet-külfet dengesinin adil olduğu bir dünyayı hedefleyen teşkilatız
Maaşları artırma mücadelesinin yanında, küresel zihniyete karşı da mücadele vermeleri gerektiğini söyleyen Yalçın, şöyle devam etti: “Ülkemize yönelen her operasyonun bir maliyeti var. Üstelik bu maliyetin oluşması için operasyonun başarılı olması gerekmiyor. Operasyonu bertaraf etmek de maliyetler üretiyor. Maliyet, kazanılacak olanı yitirmek şeklinde de karşımıza çıkıyor. Çukur terörünün, Gezi kalkışmasının, 17-25 Aralık’ın, 15 Temmuz’un ekonomik, sosyal ve siyasal maliyetini görmemek mümkün değil. Darbenin arkasındaki güçlerin döviz kurları ve faiz oyunlarını, borsaya yönelik müdahalelerini hep birlikte yaşadık. Küçülen ekonomik pasta, büyüyen finansal açıklar bütün dünyanın ekonomik-finansal krizle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Türkiye’nin lider ve oyun kurucu ülke pozisyonuna uzun bir aradan sonra yeniden oturduğu bölgemizde durum nedir? Yemen’de yürütülen kirli oyunları, Katar’a uygulanan ambargoyu, ABD’nin yürüttüğü ayrıştırma politikalarını, Rabia canisi Mısır’ın darbecisi Sisi’nin şeytani kurnazlığını, Esed’in insanlıktan çıkmış uygulamalarını, Kudüs’e, Gazze’ye yönelik kuşatmanın ağır etkilerini yaşıyoruz. AB’nin ekonomisi durağanlık içinde, Yunanistan iflasın eşiğindedir. Balkan ülkelerinde imzalanan toplu sözleşmelerde maaşın düşürülmemesinin başarı olarak görüldüğü bir vasatı yaşıyoruz. Azerbaycan’da ekonomik kriz nedeniyle 100 binden fazla kamu görevlisi işinden oldu. Irak, İran, Suudi Arabistan gibi petrol ülkeleri darboğazda. Bölgesel ve küresel gelişmeleri, ‘bizi etkilemez, bize zarar vermez’ mantığıyla görmezden gelemeyiz. Bunlar emek tarafının payının azalması anlamına geliyor. G-7 ve G-20 zirvelerine, BM’nin Genel Kurul toplantılarına, ILO Konferansı toplantılarına baktığınızda; emek-sermaye paylaşımında emek tarafının payının düşürülmesine yönelik talep ve tekliflerin yoğunluğunu görürsünüz. Dolayısıyla bu tablo içinde, güçlü ve büyük ülke olmanın, ülkenin en büyük emek hareketi olmanın eskisinden çok daha fazla sorumluluk gerektirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Mevcut payı korumanın dahi başarı sayıldığı, artırmanın ise zafer olarak görüldüğü Kara Avrupası, Balkan bölgesi yanı başımızda duruyor. Ama artık içinde bizim de olduğumuz yeni bir dünya; insanı, adaleti, paylaşımı önceleyen bir paradigma yolculuğa çıktı. Biz, refahın arttığı fakat felahın Kaf Dağı’nın arkasında kaldığı, teknolojinin geliştiği fakat adaletin gerilediği bir dünya istemiyoruz. Biz, kâr için kan akıtmanın makul olduğu bir düzenin dilsizi olmaktan Allah’a sığınırız. Biz, kanın durduğu, nimet-külfet dengesinin adil olduğu, adaletin hâkim, merhametin mukim, barışın daim olduğu bir dünyayı hedefleyen bir teşkilatız. Emperyalist müesses nizama direnenlere, ümmetin muhacirlerine ensar olanlara, insanlığın felahı için kafa yoranlara, dünyayı kardeş bilenlere selam olsun!”
Kazandıklarımızı, ürettiklerimizi değersizleştirmeye çalışanlara izin vermeyiz
Toplu sözleşme hakkının mimarı olan konfederasyon ve sendika olarak 4. Dönem Toplu Sözleşme’yle kazanım sayısı anlamında yeni bir rekora, maaş ve ücretlerdeki artış yönüyle de bütçe gerçeklerinin, orta vadeye ilişkin öngörülerin üstünde rakam ve oranlara imza attıklarının altını çözen Yalçın, “Başarı skalası başarısızlık olanlardan, sendikal sözlüklerinde kazanım kavramı yer almayanlardan 258 kazanımı anlamalarını beklemeyin. Kazandıklarımızı, ürettiklerimizi, terimizi, emeğimizi değersizleştirip kirletmelerine, zihinleri bulandırmalarına izin vermeyiz” dedi.
Teklif ettiğimiz zam oranlarının beklentiyi yüksek tuttuğu yönündeki değerlendirmeler algı operasyonudur
Bundan önceki toplu sözleşmede olduğu gibi yine tabandan tavana doğru bir teklif oluşturma sürecini işlettiklerini kaydeden Ali Yalçın, şunları söyledi: “Toplu sözleşme masasının söz ve yetki sahibi kurum ve özneleriyle görüşmeler yaptık. Yakın geçmişten içinde bulunduğumuz yıla, kısa ve orta vadeli planlarındaki bütçe rakamlarını, gerçekleşmelerini ve hedeflerini, mikro ve makro ekonomik verileri, bölgesel ve küresel gelişmeleri mercek altına aldık. Kamu görevlileri ve kamu işçilerinin maaşlarına yapılan zam oranlarını masaya yatırdık. Tekliflerimizi üç farklı alternatifle, üç farklı maaş kalemi üzerinden oluşturduk. Teklif ettiğimiz zam oranlarının abartılı ve beklentiyi yüksek tuttuğu yönündeki değerlendirmeler açık bir algı operasyonudur. Toplu sözleşmede sadece oransal zam belirlenmiyor. Genele ilişkin konular dışında hizmet kollarının talepleri, özelde beklentileri olan unvanlar gibi konular da toplu sözleşmenin ayrılmaz parçasıdır. Bazı teklifleri, zamana bıraktığımız bir teklifi kazanıma dönüştürmek, bazı tekliflerimizi sonraki süreçlerde masaya taşıyacağımız kapsamlı tekliflerin altyapısını oluşturmak için masaya taşıyoruz. Toplu sözleşmelerdeki kazanımlar iki yıl geçerlidir. İki yıllık sürecin sonunda kazanımlar sona erdiğinden, her toplu sözleşme hükmünü önceki sözleşmelerde olsa dahi yeni bir kazanım olarak görmek gerekiyor. Bu gerçekten hareketle 4. Dönem Toplu Sözleşmesi açık bir rekor, bir zaferdir. Kamu İşveren Heyeti’nce sunulan ilk teklif her iki yıl için 3+3 şeklindeydi. Genele ve hizmet kollarına ilişkin ise masaya bir teklif getirilmedi. Siyasi irade, kamu personeli giderlerine ait bütçesini 2018 yılı için 2017 yılına göre yüzde 8,86, 2019 yılı için ise 2018’e göre yüzde 7,36 artırmayı hedeflemiş ve bunu deklare etmişti. Bu oranların yaklaşık 1-1,5 puanlık bölümü derece-kademe yükselmesine, 2 puanlık bölümü ise yeni personel istihdamına tahsis edilmiş. Buna göre siyasi irade ve kamu maliyesi yönetimi, 2018 yılı için toplamda 5 puanlık, 2019 yılı için ise 4 puanlık bir maaş artış oranı planlamış. Bu veriler üzerinden bakıldığında, ilk teklifimiz hükûmeti Orta Vadeli Mali Plandaki öngörülerinden vazgeçmek zorunda bırakmıştır. Sonuçta ne mi oldu? Orta Vadeli Mali Plandaki 2018 için öngörülen yüzde 5’lik toplam artış yüzde 7,64’e, 2019 için öngörülen yüzde 4’lük toplam artış yüzde 9,20’ye, Orta Vadeli Mali Planda öngörülen iki yıllık yüzde 9,20 oranındaki toplam artış ise yüzde 17,54 oranında artışa dönüştü. Bütün bu oranları Kamu İşveren Heyeti’nin ilk teklifinin 3+3 ve 3+3 gerçeği üzerinden düşündüğümüzde, 2018 için aldığımız 4+3,5 ve 2019 için aldığımız 4+5 zammını açık bir zafer olarak görmek gerekir. Genel toplu sözleşmeyle ilgili kazanımlarımızı da maaş zammıyla sınırlamak gibi bir algı üretiliyor. Enflasyon farkı düzeneğinin toplu sözleşmede yer alması, 4/C’lilerin ek ödemelerinin artması, toplu sözleşme kazanımlarının bütünüyle korunması, avukatların vekalet ücreti oranının yüzde 38 yükseltilmesi, servis hizmetindeki sorunların giderilmesi, KİT personeline, sivil savunma uzmanlarına ve şef unvanlı personele yönelik ilave artışlar, engelli çocuk için aile yardımı ödeneğinin artırılması, itfaiye personelinin ikinci ve üçüncü öğün yemeklerden ücretsiz yararlanması gibi mali ve sosyal hak kazanımlarını anlatmayacak mıyız? Cuma namazı izninin yanına hac izninin eklenmesini, helal gıda gibi inanç değerlerimiz açısından son derece önemli kazanımları birer devrim olarak görmeyecek, göstermeyecek miyiz? Sermayenin bütün dünyada emeğin payına göz diktiği, birçok ülkede emek örgütlerinin mevcudu korumayı başarı saydığı bir süreçte, siyasi iktidara planlamasını değiştiren kazanımlar üretmek elbette sendikal duruş zaferidir. Orta Vadeli Mali Plan’da kamu personeli giderlerine iki yıl için toplamda 27 milyarlık ilave kaynak artışı yaptık. 36 milyarlık bir kaynağın ilave olarak kamu personeline aktarılmasını sağladık. Üstelik, bu kaynağa olası enflasyon farkı artışları da dahil değildir.”
Yarım puana ikna olmadık, yarım puan daha kazandık
“Müzakereye kapalı olma irademizin karşılığını 3,5+3,5+4+5 teklifiyle aldık. Bu teklife yönelik olarak da ‘Müzakereye uygun, imzaya yeterli değil’ dedik. Bu teklifte de hizmet kolları ve genele ilişkin teklifler yer almıyordu. O nedenle genel zam oranına ilişkin kararımızı netleştirmeye çalışırken, genele ve hizmet kollarına ilişkin Kamu İşveren Heyeti tekliflerini masada somutlaştırma sürecini de arka planda işletmek durumundaydık. Bunda da başarılı olduk” diyerek sözlerini sürdüren Yalçın, bu yönüyle yarım puana ikna olmadıklarını aksine yarım puanlık ilave artışla birlikte kazanım sayısını artırdıklarını ve geçmiş dönemde elde edilen kazanımları koruduklarını, bazı ilave artışları bunlara dahil ettirdiklerini ifade etti.
Her toplu sözleşmede yeni kazanımlarımızla üniversite personeline kazandırıyoruz
Akademik personelin geliştirme ödeneği konusundaki hassasiyetinin bilindiğini belirten Yalçın, “Süre uzatımı kararıyla akademisyenlerin ne kadarlık bir geliri elde etmeye devam edeceklerini anlatmama gerek var mı? Jüri üyeliği ücretinin, ikinci öğretim kapsamında ödenmekte olan fazla çalışma ücretinden yararlanacakların kapsamının yüzde 45 ve yüzde 20 oranlarına çıkarılması, üniversite yurtlarında çalışan personele normal çalışma ücretinin üç katı tutarında fazla çalışma ücreti önemli kazanımlar değil mi? Sıra tahsisli lojmanların en az yüzde 15 olması şartının toplu sözleşmede yer alması, lojman tahsis komisyonunda sendikanın temsilcisinin bulunması, KYK personelinin fazla çalışma ücreti az mı önemli? Üniversite çalışanları başlığında yer almayan kazanımlar da var. Şeflerin özel hizmet tazminatı artışından, biyologlara yönelik ilave artıştan, güvenlik görevlilerine ilişkin artıştan, genel toplu sözleşmede unvanlar itibarıyla öngörülen artışlardan üniversitelerdeki kamu görevlileri de yararlanacak. Üniversitelerde görev yapan 4/C’li personelin 3. Dönem Toplu Sözleşme kazanımları aynen devam edecek. Bu toplu sözleşmeyle ek ödemelerine yaptırdığımız ilave artıştan üniversitelerdeki 4/C’li personel de yararlanacak” şeklinde konuştu.
Örgütlü kadın sayımız artmalı, kadınlar sendikacılığa el atmalı
Üniversite teşkilatlarından kadın ve gençlik örgütlenmesi konusunda özel hassasiyet ve yüksek gayret göstermelerini isteyen Yalçın, “Kadın örgütlenmesi önemlidir. Eğitim çalışanlarımızın yüzde 50’sinden fazlası kadın. Kadınların bu ülkede erkeklerden daha ağır bedeller ödediği süreçleri yaşadık. Emek alanından, ekmek kazanmaktan mahrum edildiğini, siyasi tacizlere, fikri mobbinglere maruz bırakıldığını en iyi biz biliyoruz. Kadın komisyonlarının çalışmalarına hem genel merkez hem de şube nezdinde destek vermeli, pozitif ayırımcılık yapmalıyız. Kadın üye sayımızın ve kadın yöneticilerimizin artması, sendikal zeminde elimizin güçlenmesine, uluslararası alanda etkinliğimizin daha da artmasına katkı sağlayacaktır” diye konuştu.
Geleceğe çekirdekten yetişmiş idealist gençler kazandırmalıyız
Üniversiteler açısından önem verdikleri bir başka örgütlenme zemininin Genç Memur-Sen ve öğrenci kulüpleri örgütlenmesi olan ADEM olduğunu belirten Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Gençlik örgütlenmesi, geleceğe nitelikli bir nesil ve kadrolar hazırlaması açısından mutlaka destek verilmesi gereken örgütlenmemizdir. Genç Memur-Sen, niceliği niteliğe dönüştürmenin en verimli ve gerekli zeminidir. Nitelikli nesillerin sadece ülkemiz açısından değil, ümmet açısından, dünya ve insanlık için ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu biliyorsunuz. Dönüştürme bilinciyle kuşanmış olan bizler için Genç Memur-Sen dönüşümün merkezidir. Bu merkezi güçlendirmek hepimizin öncelikli görevidir. Genç Memur-Sen’in üniversitelerde örgütlendiği Akademik Düşünce Eğitim ve Medeniyet Topluluğu’nu (ADEM) güçlendirmeliyiz. ADEM, düşünce dünyasına hâkim, diyalektik yöntemi benimseyen, eğitim, ekonomi, dış politika gibi alanlara ilgili, nitelikli gençlerin yetişeceği kulüplerimizdir. 119 üniversitemizin 52’sinde ADEM faal durumdadır. Akademik danışman ve yasal prosedürleri hallederek ADEM’i her üniversitede aktif hale getirmemiz gerekiyor. Böylece üniversite gençliğimizi işin içine dahil ederek, geleceğe çekirdekten yetişmiş vasıflı ve idealist gençler kazandırmalıyız. Ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın; insanın ve onurunun korunduğu, emeğin değerinin arttığı, hakça paylaşımın, ortak refah ve huzurun hâkim olduğu bir devre doğru yol alması için yürüttüğümüz soylu mücadelede Allah yar ve yardımcımız olsun.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.