3 liraya Suriye

3 liraya Suriye

Suriye ile Türkiye arasındaki sınır kapılarından Karkamış'ın önemli bir özelliği var.

Sınırın sadece özel araç girişine açık kapısı, köy meydanına birkaç metre ileride ve taksiler 4 kişi, 3'er lira tarifesiyle insan taşıyor

Çay istiyorsun, şekerli geliyor. İtiraz edersen, şaşırıyorlar, hatta gizliden kızıyorlar. “Karıştırma sen de, dibinde dursun” diyorlar.
Türkiye'nin tam 877 kilometre uzunluğundaki, Gaziantep, Kilis, Hatay, Urfa, Mardin ve Şırnak boyunca süren Suriye sınırı başka yerlere benzemiyor.
Şeker bile olsa çayına sen istemeden eklenen, “Kaderim de varmış” deyip geçeceksin, başka yol bilinmiyor. Sayısız köyü tam ortasından ikiye bölen anlaşmalara da, bir masada karar verilen sınır geçiş yasaklarına da boyun eğmediler mi yıllarca? Kardeşini sınırın öte yanından gözüyle görüp de kollarıyla sarılamazken başkaldırdılar mı? Kaçakçılıkla itham edilirken, “Başka işim yok, ticaret yapıp evime ekmek götüreyim” diye dert bile yanmadı sınırdakiler. Devlet mayın döşedi, kapıları kapattı. Senede iki bayram, günübirlik izin verdi. Biz de onları teller arasında el ele tutuşurken seyrettik ekranlardan.
Çaya şeker misali, mayınlı arazilerden yasakları aşmaya çalıştılar ya da Fırat'ın üzerinde ölümle burun buruna geldiler. Bu sınır köylerinde sayısız protezli bacak var, bir de nehrin üzerinde kurşun yiyenler.
Şimdi aynı devlet geldi, “pasaportun yeter, vizeye gerek yok, Suriye'ye geçiş serbest” dedi.
Pasaport başvurularında patlama olmuş, haftada iki kez bir araba bulup karşıya geçen var. Sabah kahvesine gidip öğlen eve yemek yapmaya dönen ev kadınları, bir paket çay alıp eve dönen erkekler, şampuan, tencere alıp satan “alışverişçiler”in dünyası yeniden inşa ediliyor sınırda...
Dün bacağını kaybeden sınır köylüsü, bugün Suriye'ye geçiş için 3 TL'ye taksi dolmuş bulabiliyor. Ve hikâye tam bu noktada, sınır kenarında yeniden başlıyor...

Suriye-Türkiye sınırının hikayesi oldukça eski ve çetrefelli: 1. Dünya Savaşı'nda Hatay'dan Mardin'e kadar tüm bölge Fransız işgalinin altında kalmıştı. 1921 ve 1926'da Türkiye-Fransa arasında imzalanan Ankara Anlaşması'yla sınır yeniden çizildi. Hatay, Atatürk'ün ısrarıyla ancak 1939'da geri alınabildi. Sınır çizilirken demiryolları dikkate alındı ve asıl mesele ortadan bölünen köyler, birbirinden ayrılan kardeşler ve kapatılan kapılar oldu.
1950'lerde ise tel örgüler arasından görüşen köylülerin kaçak geçişini engellemek için mayınlı tarla formülü hayata geçirildi. Sadece karşı ülkede arazisi bulunanlara “pasavan” adı verilen özel kimlikler ile geçiş hakkı tanındı, bu dönemde “kayıt dışı” ticaret başladı. Suriye malları gümrüksüz ve vergisiz Türkiye sınırından, özellikle mayınlı arazilerden geçirildi. 12 Eylül döneminde ise kapılara tamamen yasak getirildi ve sadece bayramlarda sınırlı geçiş hakkı tanındı. Özetle; tarih boyunca bu sınırda gerginlik ve kriz hiç eksik olmadı.
2004'teki büyük adım
Türkiye'nin en uzun bu kara sınırının üzerinde çok sayıda gümrük kapısı açıldı, yıllar içinde de bazıları kapandı. Halen açık olanları; Hatay'daki Cilvegözü, Gaziantep'teki Karkamış, Kilis'teki Öncüpınar, Şanlıurfa'daki Ceylanpınar ve Akçakale, Mardin'deki Nusaybin, Hatay'daki Yayladağ...
Suriye ile ilişkilerde en büyük adım 2004'te atıldı ve iki ülke arasında serbest ticaret anlaşmasına imzalandı. Bu anlaşmayla iki ülke arasında sanayi ürünlerine uygunan vergiler 12 yıllığına sıfırlandı. Ardından, Türk ve Suriye vatandaşlarının karşılıklı olarak yapacakları 90 günlük seyahatler için önceden vize alınması şartı 18 Eylül 2009'da itibariyle kaldırıldı.
1 kilo çay bile getirmek zor
Vizesiz geçiş için tek şart, geçerli bir pasaporta sahip olunması. Ayrıca Türk vatandaşlarının 15 TL yurtdışı çıkış harcı yatırması gerekiyor. Bu harçtan şoförler muaf tutulmuş durumda.
Kapılarda sıkı arama yapılıyor. Çünkü iki ülke arasındaki ticaret ve vize anlaşmalarının temel dayanak noktası kaçakçılığın önüne geçilmesi olduğundan, Türkiye'ye dönüş yapan vatandaşlar için ağır uygulamalar mevcut.
Kanunlara göre ilk 24 saat içerisinde giriş çıkış yapıldıysa bir kilo çay getirmek dahi mümkün değil. Ancak bu kuralın gümrüklerde şimdiden esnediği görülüyor. Eğer ziyaret üç günü geçmişse hangi ürünün, kaç kilo getirileceğine ilişkin bir liste mevcut. Yönetmeliğe göre, bir kişi örneğin sadece 1 kilo çay, 1 kilo kahve, 1 kilo çikolata, 1 kilo lokum getirebilir. Ancak bu kurallar esnediği gibi hatır, rüşvet ve kaçakçılıkla da delinebiliyor. En sık uygulanan yöntem bagajların altına bir gizli bölme yapılarak malların geçirilmesi...

İşte Karkamış
Sınır boyunda en ihmal edilen, köylünün bir türlü mutlu olamadığı kapı, Gaziantep'in Karkamış ilçesinde. Sümerlerin ünlü destanı Gılgamış'ın bu topraklarda yazıldığı sanılıyor. Fırat'ın üzerindeki Karkamış'ın özelliği, Suriye sınırının sadece özel araç girişine açık kapısı köy meydanına sadece birkaç metre ileride. Tarıma elverişli bir arazide bulunuyor ancak 3 bin 500 kişilik nüfusa sahip köyün en önemli geçim kaynağı; sınır ticareti.
İlçeye adım atar atmaz, kapalı dükkanlar, sakin bir köy meydanı karşılıyor misafirleri. Sınır kapısından günde en fazla 100 kişi geçiyor, onların da çoğu zaten köylüler.
Karkamış'ın Belediye Başkanı Halet Yılmaz, CHP İlçe Başkanı Mehmet Polat, sınır ticaretiyle uğraşan, karşı tarafta da akrabaları olan Karkamışlılar ile meydandaki kahvede buluşuyoruz.
Anlatılanlara göre, 1940'larda yoğun olarak başlayan sınır ticareti kavramı, aslında kaçakçılığın ta kendisi. Vergi ödememek için, kapılar da kullanılmıyor. Mayınlı tarlalarının çevirdiği komşu Suriye köyleri ile aralarındaki mesafeyi sadece “cesaretle” aşıyorlar. Fırat Nehri üzerinden ya da mayınlı arazilerden ticaretin yollarını anlatıyorlar masal gibi.
Son yıllarda ise bölgede sıkı önlemler alındığından bu geçişlerin önlenmiş. Vizesiz geçmek, mayınlı tarlalara dalmak imkansız hale gelmiş.
Akrabalarının yarısı Halep'e bağlı köylerde yaşayan Başkan Yılmaz, vize uygulamasının kaldırılmasından bu yana Suriye sınırındaki diğer kapılarda büyük bir yoğunluk yaşanmasına rağmen, Antep'in tek kapısının beklenen işlerliği kazanamadığını anlatıyor. Yılmaz'a göre bu uygulamada önemli nokta, akrabaların buluşması. Geçmişte sadece bayramlarda birbirini gören sınırın iki tarafında kalan hemşeriler, akrabalar artık rahatça görüşebiliyor.
CHP'li Mehmet Polat “Kapının adı var, kendi yok. Bize uygulanan yasaklar çok ağır. Ama Suriyeli fakir köylü vızır vızır gelip gidiyor. Olan bize oldu. Eskiden bir geçişte 10 kilo çay, 10 kilo karabiber getirsen bile para kazanıyordun. Şimdi 1 kilo çay geçiremiyorsun” diyor.
Necati Küçükaslan geçmişte akrabalarını görmek için gittiği Suriye'de bayram izni olarak verilen iki günü aşıp ceza alınca yeniden giriş yapamadığını anlatıyor. Bu yüzden vizesiz geçişin anlamı çok büyük onun için. “Akrabalarımız var, yıllarca senede bir kez ancak gördüğümüz. Sınır açılınca sık sık gider olduk” diyor.

En büyük para kaçak benzinde
Sınır kapıları çevresinde kaçakçılık devam ediyor. Nitekim sadece birkaç kilometre ötedeki Cerablus ile çok güçlü akrabalık ve ticari bağlar etkili bu ticarette. Sınırı geçen atksilerin bazen ücret dahi almadan müşteri götürdüğü bilinen bir gerçek. Hayrına değil tabi ki, depoyu boşaltarak sınırı geçen araçlar Suriye'ye girer girmez litresi 1.3 TL'ye satılan benzinle yine dolduruyorlar depolarını. Ardından Türkiye'ye dönünce depolarını bidonlara doldurup litresi 2 ya da 2.5 TL'den satıyorlar benzini. Birçok taksinin arka bagajının bir de gizli bölmesi olduğu söyleniyor. Bu bölme, genellikle çay, sigara ve bir gramının bile geçişinin yasak olduğu et ticaretine hizmet ediyor. Kaçakçılığın adı “günlük alışveriş.” Birçok insanın meslek edindiği bu işe ise “kiracılık” deniliyor. Sipariş edilenleri getirerek sadece hamallık yapıyorlar. Kiracılar sabah gidip öğle saatlerinde geri döndüğü Suriye'den kilosunu 8-9 TL'den aldığı çayı 12 TL'ye, 1.4 TL'ye aldığı şekeri 2 TL'ye satarak para kazanıyor. Bir girişte en fazla 10 TL kazanacak kadar mal getirebiliyorlar. Fazlasını göze alamıyorlar, çünkü hem paraya ve araca el konuluyor, hem de ceza alıp bir daha geçişlerine izin verilmeyebiliyor.
Türkiye'den en çok alınan ürünler arasında mutfak eşyası, giysi, şampuan, kolonyalı mendil, düdüklü tencere, tabak başta geliyor. Suriye'dense makyaj malzemesi, baharat, kahve, çay, şeker getiriliyor.

Sınır nasıl geçiliyor?
İlçede 60 kadar ticari taksi Suriye sınırını geçmek için hazırda bekliyor. Kapı sabah 08.30'da açılıyor, 17.00'da kesinlikle kapatılıyor. Bir dakika geç gelen geceyi ara bölgede geçiriyor.
Hemen her gün sınırı geçen taksiler var. Hatta bu araçlar Suriye üzerinden Lübnan'a, Şam'a müşteri taşıyor. Suriye'nin birkaç kilometrede ötedeki köyüne gitmek hiç zor değil. Taksiler köy meydanında yolcu bekliyor. Eğer köylüler sadece sınırı geçeceklerse 4 kişi, 3'er lira ödüyor.
Ancak eğer araç kiralanıp 100 kilometre mesafede, yaklaşık iki saatlik yolculuk sonunda ulaşan Halep'e kadar gidilecekse 150 TL'den 500 TL'ye kadar değişen paralar telaffuz ediliyor. Sıkı pazarlık mühim. Şam'a gitmek en masraflısı. Karkamış'ta fiyat 300 dolardan başlarken, Kilis'te 500 dolara dönüp bakmıyorlar bile.
Sınır geçişi Karkamış'ta sıra yoksa beş dakikadan fazla sürmüyor. Gümrük yetkililerinin anlattığına göre, günde en fazla 100 araç geçiş yapıyor. Vizesiz uygulama nedeniyle geçişlerde iki katı artış oldu.

Annesinin cenazesine gidemedi
Karkamış'da dillere destan bir aşk hikayesi var; Belediye Encümen Üyesi, eski sınır ticareti “önderlerinden” Mustafa Yılmaz (59) ile Suriyeli eşi Narruş Yılmaz (66)...
Mustafa Yılmaz 1960'larda 20'li yaşlarda başladığı sınır ticareti sırasında gördüğü Suriyeli Narruş'a bir görüşte aşık oldu. Sevgilisini görebilmek için mayınlı tarlaları dinlemedi ancak kız isteme girişiminden defalarca rededilerek döndü. Ancak yılmadı. Defalarca kapısının önünde beklediği Narruş'un babası bugünün parasıyla 300 milyon TL başlık parası karşılığında ikna oldu. Mustafa Yılmaz hemen bulup buluşturduğu başlık parasıyla iki ülkede de dillere destan düğün yaptı. Hatta 1967 yılında yapılan düğüne Narruş atın üzerinde sınırı geçerek geldi. Ancak başlık parasıyla yetinmeyen Suriyeli aile, berdel isteyerek Mustafa Yılmaz'ın kız kardeşini de gelin olarak oğullarına aldı.
Altı çocuk sahibi olan ve hepsini okutarak, polis ve öğretmen olmalarını sağlayan Narruş Yılmaz, “Suriye'de kadına değer yok, halen dört kadınla evlenebiliyor erkekler. O yüzden ben burada çok rahat ettim. Babam kalan mirası bile erkek kardeşlerime paylaştırdı, bana toprak bırakmadı” diyor.
Vizelerin kaldırılmasından önce çok zor seyahat ettiklerini anlatan Narruş Yılmaz, birkaç yıl önce rahatsızlanıp hayatını kaybeden annesinin cenazesine dahi gidemediğini anlatıyor gözleri dolarak. Pasaportunu beklerken, bir hafta gecikmeli gittiği Suriye'de de fazla kalamadan dönmek zorunda kalan Yılmaz, “Vize kaldırıldıktan sonra sürekli gitmeye başladık. Kadere bakın ki, annemin cenazesine gidemedim, bayramda kalabalıktan kardeşlerimi göremedim ama şimdi haftada iki kez gidiyoruz, kahve içiyoruz, geliyoruz” diyor.
Mustafa Yılmaz ise kaçakçılık yaptığı günleri şöyle anlatıyor: “Eskiden köpek yolu dediğimiz bir yol vardı. Askerler köpeklerle talim yapardı, biz de izler, mayınsız yolu bilirdik. Oradan giderdik, başımıza birşey gelmezdi.”

Bünyamin Aygün-Milliyet

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.